Diplomasinin evrimi

Evet öyle... Değişmeyen tek şey değişimin kendisi... Diplomasi bile evrimleşerek ne hale gelmiş. Bunu, eski diplomat, şimdi üniversite öğretim üyesi olan Hüner Tuncer’in “Diplomasinin Evrimi/Gizli Diplomasiden Küresel Diplomasiye” (Kaynak Yayınları) adlı kitabını okuyunca öğrenip algıladık.
Diplomasinin evrimi bakın neleri değiştirmiş, neler getirmiş ve neleri götürmüş:
-Günümüzün küresel diplomasisinin aktörleri oldukça farklı. Bunlar; Hükümet Dışı Kuruluşlar (Çok Uluslu Şirketler, Bil Gates ve George Soros), Bölgesel Kuruluşlar, AB, Avrupa Konseyi ve OECD olarak sayılıyor.
-Ülkelerarası ticaret ilişkilerini geliştirme görevinin diplomatlardan alınarak şirketler ve ticaret odalarına verilmesi düşünülüyor. Kredi kartı şirketleri, turizm acentaları ve turizm şirketleri, konsoloslukların yerini aldılar bile. Elçilik ve konsolosluk kapılarındaki vize kuyrukları kalkıyor artık, elektronik vize uygulanmaya başlandı.
-Günümüzde artık e-posta ile diplomatik görüşmeler yapılabiliyor. Diplomatlar artık çevre, maliye, ekonomi, insan hakları, sağlık sorunları, örgütlü suçlar, güvenlik sorunları, terörizm ve teknoloji konularında uzmanlaşmış kişilerden olması bekleniyor. Yakında belki de yurtdışında sürekli elçiliklerin olması uygulamasına ihtiyaç kalmayacak.
Tüm bu evrimsel gelişmelere karşın Hüner Tuncer, “Ulus-devletler oldukça diplomasi, diplomatlarsız yürütülemeyecektir” diyor.

Piru Piru
Efendim bu Piru’yu, 1933 yılında Atatürk’ün bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt yazmış, ben, M.İskender Özturanlı’nın “Türkiye’de Laikliğin Serüveni” adlı kitabından aldım (Toplumsal Dönüşüm Yayınları).
Piru, Siirt’in Pervari ilçesinden bir vatandaş. Cuma hutbelerinde hep Muhammed, Ömer, Osman, Ali adlarını duyarmış da, kendi adının söylenmemesine içerlermiş. Çünkü o yörenin en namlı adamlarındanmış. Piru, varmış bir gün Hoca’nın yanına, benim adımı de, sana kırk keçi vereyim demiş. Hoca da uyup şeytana kürsüden söylemiş adını: “Piru Piru kepçen keberu, mekanı fil cehennem ve bisel masuru” (yani kepçen kocaman, yerin cehennem olsun). Uyanık müezzinden kaçar mı? Hemen itiraz etmiş, hutbede Piru sözcüğünü hiç duymadığını söylemiş. Hoca bakmış ki dalgasına taş atılmakta, işi tatlıya bağlamış ustaca: “Uskutu uskutu ya eyyüey sakutun (söze giren kişi, sus lütfen. Şehrimizin en zengini Piru, adını hutbede anacak olursam bana kırk keçi vereceğini söyledi. Sesini çıkarma. Bu keçilerden ’lekemül aşra, velenel eşrün’on tanesi senin olsun”

O gün tarikat ve aşiret yapılanması egemendi oralarda, bugün de öyle. Bakmayın siz Piru’nun memleketlisi Abdullah’ın “iyi şeyler olacak” demesine, hamam aynı hamamdır tellaklar değişmiştir yalnızca. Hazret Peygamber, aşiret burgacındaki Arap toplumunu evrensel değerlere taşımayı ve evrensel ölçekte düşündürtmeye çalıştı. Kürtler, bu aşiret-tarikat yapılanmasını hiçbir zaman kıramadılar. O yörenin egemenleri, İslam Dini’ni kendi dar anlayışlarının içine hapsederek asırlarca insanları din adına kullanıp güttüler. Cumhuriyetin getirdiği laiklik anlayışı bu yapılanmayı Atatürk dönemi dışında çözmek için zorlamadı. Ağa ve şıhlar, laikliğe karşı direndiler. Bugün oralarda Nakşilik ve Nurculuğun hükmü geçiyor, birçok siyasetçi de bu yapılanma ve anlayışla mücadele etme yerine, siyasal açıdan yararlanma yolunu seçiyor.

Yazarın Diğer Yazıları