Din afyon değildir; ama oyun da oyuncağın da değildir.
Kan ve kin değildir din. Senin meşrebini gösteren mecburi yön değildir.
Mazlum dövdüğün örsün değildir din, zalim övdüğün kürsün değildir, siyasi ihtirasın asla değildir.
Parasal zorun, maddi derdin değildir.
İsin-pisin de din değildir, süsün, forsun da...
Değildir de sen din etmişsin bütün bunları. Bak fena sopa yiyeceksin bir gün o dinin sahibinden, haberin ola!..
İnanmadığım Türk İslam sentezine inanırım o zaman
Bir gün olsa; ney üflese, tambur çalsa, hat, tezhip ve ebru ile uğraşsa imamlar. İnsanı tanımadan insan hakkında ahkâm kesen vaizler, Gazalî’nin, yobazlığı ihya eden İhyası’ndaki öykülerin yerine, Dedem Korkut okuyup anlatsalar cemaate. “Subhanerabbiye’l azim” in ve “Semiallahü limen hamideh” in bile anlamını öğrenmek gereğini duymadan Tanrı’nın divanına duranlara, bu ulu sözlerin Ulu Türkçesi’ni haykırsalar uyarıyla ve de azarla. Kutadgu Bilig ve Divânü Lügati’t-Türk, baş tâcı edilse İmam-Hatip liselerinde. Hendek Savaşı kadar, Fahrettin Paşa’nın Medine Savunması da bilinse; neden, süreç ve sonuçları itibariyle. Hazreti Peygamber’in Veda Hutbesi ile Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi arasında koşutluklar ve bağlar kurabilse din adamlarımız. Arif Nihat Asya’nın yalnızca Naat’ını değil, Bayrak şiirini de ezbere okuyabilseler.
Olsa bunlar... İnanmadığım Türk-İslam Sentezi’ne o zaman inanırım işte.
İbn Haldun’u en az ilahiyatçılarımız biliyor
Türkçü tarih bilgini Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulacak devlete, milli ve laik bir nitelik kazandırmak için İbn Haldun’a dayandı. Togan’ın yazdığı bir makale, Atatürk’ün dikkatini çekti. Hilafet kaldırılırken İbn Haldun’dan ilham alındı.
İbn Haldun... 15. yüzyılda yaşadı. İslam dünyasının ilk sosyologu. Tarih felsefesinin kurucusu. Ekonomi ve vergileme konularında, özgün ve doğru teorileri, tespitleri var. Kadılık yapmış, İslam fıkhını iyi biliyor. Siyasetçi. Şehirleşme ve kavim asabiyetine dair ne demişse, çoğu bugün de geçerli. Bu İbn Haldun’u Osmanlı ancak 19. yüzyılda keşfedebildi. Gelgelelim, Sultan II. Abdulhamit’in yasaklarından o da aldı nasibini. Cumhuriyet’le birlikte sosyologlarımız (Prof. Dr. Fındıkoğlu gibi) tekrar ele aldılar onu. İlahiyatçı Prof. Dr. Süleyman Uludağ ise onun Mukaddime adlı eşsiz eserinin en kapsamlı ve en doğru tercümesini yaptı. Uludağ Hoca, İbn Haldun’u Türkiye’de en az İlahiyatçıların bildiğini söylüyor.
Ne acı değil mi?
Ve Hay Bin Yaksan... Dünyanın ilk felsefi romanı... İbn Sina yazmış önce, Endülüslü İbn Tufeyl geliştirmiş. Avrupa ülkelerinde büyük yankılar yapmış bu eser. Biz ise, duymamışız bile. Cumhuriyet kurulmuş, Atatürk’ün son Diyanet İşleri Başkanı (cenaze namazını da o kıldırdı) Prof. Dr Şerafettin Yaltkaya ve arkadaşları dilimize çevirmişler bu değerli eseri. Şimdi Yapı Kredi Yayınları’nca yeniden basıldı, okumanızı öneririm. Tabii İlahiyatçılara da. Onlar okusalar, cemaatleri de okurlar. Ama onlar döne döne, bina okurlarsa (şimdiki gibi), vay halimize bizim, uğraşır dururuz bağnazlık ve yobazlıklarla.
Ört ki yaşıyam
Sermayem örtülü, kazancım örtülü, ödeneğim örtülü, eşimin başı da o rahibe örtüsünden mülhem örtü ile örtülü... Öff be!... Kim demiş “Ört ki ölem!” diye... Ört ki yaşıyam...