Dikkat ajan çıkabülü!
WikiLeaks skandalının patlak vermesinin akabinde, her daim akredite olduğu “paket ekran tuları”na katılıp, “taş düşebülü, ayu çıkabülü” tadında, “benim de adım olabülü” demesi boşuna değilmiş demek ki...
Taraf’ın bütün perdeleme gayretine karşın anlaşıldı ki Cengiz Çandar’mış o meşhur “xxx” lerden birisi... Aaaa ne kadar da şaşırmadık böyle değil mi!
Türkiye belgelerinin önemli bir bölümünün “işbirlikçiliğin medya ayağı”nı içerdiğini sezdiklerinde, inceden inceye zevahiri kurtarma derdine düşen “Kör Agop Çetesi”nin, tutuşmuş haldeki etekleri, o günlerde bize “WikiLeaks depremi asıl şimdi vuracak Türkiye’yi... Kulak verin duyacaksınız; zangır zangır titriyor birileri?” dedirtmişti. Lakin, ne zaman ki Yasemin Çongar önce Britanya’ya, orada da WikiLeaks’in patronu Julian Assange’ın suyuna gitti, “bize dokunmayan belge bin yaşasın” ilke anlaşmasını imza etti; geçti bizim potansiyel “xxx” lerin titremesi!
***
“WikiLeaks Türkiye tefrikasına başlıyoruz” anonsunu duyar duymaz; “büyük gazetecilik başarısı”na methiyeler düzenler son iki günün Taraf’ını peş peşe bir kere daha okusunlar şimdi! Bakalım “gazetecilik” mi olacak gördükleri yoksa “elekçilik” mi?
Bir gün önce AKP’li Murat Mercan’ın “dedikodusu”na dayanarak Sedat Ergin ve Fatih Altaylı’yı manşetten “paralı ajan” ilan eden bu misyon tipi; bir gün sonra; üstelik de “işbirliği” Amerikan elçisinin(Robert Pearson) resmi yazıyla ifşa edildiği halde, belgelerde yer alan Cengiz Çandar ismini gizlemek için akla karayı seçti.
Belgelerin “Amerika’nın darbe günlüğü” başlığıyla yayınlanan bölümü ABD’nin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü “sabırlı ve mantıklı” bulurken, “AKP’yle aynı dalga boyunda” olmasını eleştiren subayların (ki bugün hepsi Ümraniye, Balyoz, Kafes vs. şüphelisi, sanığı, tutuklusu durumunda) “Avrasyacı, statükocu, askeri alımlar gizli tutulsuncu görüşlere sahip” diye fişlendiğine işaret ediyor... Hem de kimlere dayanarak... ABD’nin “savunma ve ulusal güvenlik konularında irtibatta olduğu kişilere” ...
Peki kim bunlar?
Aşağıdaki satırlara bakılırsa biri Cengiz Çandar: “Cengiz Çandar 29 Mayıs’ta, 28 Mayıs tarihli bir habere dikkatimizi çekti: General Doğan, kısa süre önce vefat etmiş bir meslektaşı için yapılan anma töreninde, tahrik edici nitelikteki “genç subaylar” sözlerini, Özkök’e meydan okumaya devam ettiğini vurgulamak için kasten kullanmış.”
***
Dönemin Amerikan Büyükelçisi Pearson şöyle bir ifade kullanıyor ülkesine yolladığı resmi yazının bir yerinde: “Özkök, irtibatta olduğumuz geniş bir yelpazeden gazeteci, siyasetçi ve ulusal güvenlik uzmanının bize “Avrasyacı, statükocu, askeri alımlar gizli tutulsuncu görüşlere sahip” diye tarif ettiği, altı ile sekiz civarında bir grup üst rütbeli subay tarafından baskı altında tutuluyor...”
Diğer “xxx”leri merak mı ediyorsunuz?
Elinizle koymuş gibi bulacaksınız az sonra; Google yazın “Avrasyacı, statükocu...” Basın “ara” butonuna... Kimler bu ifadeleri birer suç isnadı gibi saydırmışsa köşesinde; hıh işte tamam yakaladınız onları!
“Amerika’yı Türkiye’nin iç işlerine karıştırmam” diyen Cengiz Çandar, söyle bakalım bu ne şimdi? Amerika’lıları “Bakın sizin gözünüzden kaçmış, bu Çetin Doğan var ya bu Çetin Doğan, Özkök’le mücadeleden vazgeçmemiş, daha evveli gün ilan etti” diye “uyandırmak” ne; iç işlerine müdahale çağrısı değil mi?
Bir gazeteci, ülkesiyle çıkar çatışması halindeki bir ülkeye başka ne için kendi ordusunun subaylarını hedef gösterir ki?
Ve... Daha bir gün önce iki gazeteciyi “paralı ajan”lıkla suçlayıp manşetten yargısız infaz eden Taraf; çaşıtlık da bir tür ajan faaliyeti değil mi? Niye Çandar’ın adını bir gün önce Altaylı ve Ergin’in yazılı olduğu yerde göremedik peki?
ABD büyükelçisine “Hilmi Özkök’ün brifingini nasıl yorumlamaları gerektiği”ni söylediği iddia edilen Faruk Demir’in ki çok mu farklı sanki? ABD’yi “Amerikan karşıtı komutanlar sizin uyum içinde çalıştığınız, “Türk ordusunun cumhuriyetçi ahlakın bir numaralı hakemi olma konumunu yitirmeye başladığı dönemin” komutanına muhtıra verecekler” diye kışkırtmak “gazetecilik” yahut “akademisyenlik” faaliyeti mi yani?
Hazırlayıcılarının “senaryo” olduğunu iddia ettiği kağıt yığınları Balyoz Davası’na temel olabiliyorsa... Bunların da “Türkiye’ye karşı Amerikan darbesi senaryosu” sayılması ve yazıcılarının bir perşembe sabahı karga tulumba gözaltına alınması gerekmez mi?
Bir haftalık “dikkat ajan çıkabülü” temkinliliğiyle yaptığı ifşaattan sonra, Taraf’ın WikiLeaks açılımının gazetecilik faaliyeti olduğunu ispatlaması için tek bir fırsat var önünde;
Bu fotoğrafın Amerikan belgelerine nasıl kaydedildiğini açıklayın... Gazeteci Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’le, Soros’un Türkiye temsilcisi Can Paker’i bir CIA ajanıyla biraraya getiren “gizli gündem”i ve bu buluşmadan sonra Türkiye’de nelerin, kimler eliyle değiştirildiğini anlatın millete...
+++
İade-i itibar
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri 28 Mart akşamı düzenlenecek törenle sahiplerine teslim edilecek; biri hariç... Merak ediyorum; onlarca gazeteciyi mesleğini yapamaz hale getiren “ihbarcı muhabirliği” törenle ödüllendirmekte sakınca görmezken, “ihbarcı muhabirliğin” mağduru olan gazetecilerin ödülünü geri çeken cemiyetin kararına karşı herhangi bir gazeteci ödülünü iade edecek mi?
+++
İnsani harekatın hayvani iç yüzü
Batı’nın ikiyüzlülüğü gizlenemeyecek kadar açık. Örneğin Afganistan ve Pakistan’da başkaldıran halka karşı kukla yönetimlerin yanında yer alıyor Batılılar...
Bahreyn’de Şeyh El Halife silahsız göstericilere ateş açıp onlarcasını katletti.
ABD ve Suudi’ler El Halife’nin yanında yer aldı.
Yemen’de Batı destekli Cumhurbaşkanı Abdullah Salih hafta sonu 50 protestocuyu öldürttü... Batı oralı bile değil...
Ancak Libya’ya gelince birden insancıl ve halksever duygular kabardı. Neden? Çünkü Libya’nın petrolü var...
Kaddafi’yi devirme yarışında öne geçen, Kaddafi sonrasında Libya’da en yağlı ballı işleri kapma hesabında...
Ne var ki “insancıl harekât”ın hayvani içyüzü çabuk anlaşıldı.
Dünya yutmuyor Batı’nın mavallarını...
Melih Aşık/Milliyet
+++
Batı ülkelerinin başlattıkları askeri saldırıya “demokrasi kılıfı” uydurmaya kalkmak sadece komikliktir. Dünyada aklı başında olan herkes biliyor ki, Libya saldırısının tek amacı vardır, o da ülkenin petrol kaynaklarını korumak ve sahiplenmek.
Can Ataklı /Vatan
+++
Bombalı demokrasi
Tamam, Kaddafi’yi vurun da...
Libya’nın “bombalanarak” demokratikleştirilmesi harekâtında üç ülke başı çekiyor:
Fransa, İngiltere, ABD...
Baktığınızda; bu üç ülkedeki iktidarların hepsi gırtlaklarına kadar “iç siyasetten kaynaklanan sorunlara batmış” durumda...
Şimdi dışarıda bir “düşman yaratarak milli birliği sağlamak” için, hedeflerine birdenbire Libya’yı alıyorlar!
Bugün Muammer Kaddafi’yi vurmak için can atan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, daha üç buçuk yıl önce enerji anlaşmaları imzaladığı Libya liderini Paris’te neden ağırladı? Neden Marigny Oteli’nin bahçesine çadır kurmasına izin verdi?
Tamam, Kaddafi kendi halkını öldürüyor... Ama ilk defa bugün öldürmüyor ki! Neden bugüne kadar Libya halkının öldürülmesi kimsenin umurunda bile olmadı?
Mustafa Mutlu/Vatan
+++
Bunlar mazide kaldı. Kaddafi için fon müziği “mazi kalbimde bir yaradır” oldu.
Güneri Cıvaoğlu / Milliyet
+++
Sorun Antepliler hesap günü
Bugünlerde kendisini “darbelere karşı çarpışan en kahraman Rıdvan” havasına iyice kaptırmış olan Şamil Tayyar adlı vatandaşa defalarca sordum.
Dedim ki:
“Sen değil miydin 28 Şubat sürecinde, sürecin ağababası olan DSP’den milletvekili olmak için çırpınan?”
Bin hakaret, bin küfür. “Dalaksız” demeler, “Nişantaşı” anımsatmaları falan... Kusturucu yani...
Ey Antepliler... İşittim ki Şamil Tayyar denilen vatandaş, şehrinizden mebusluğa namzet olmuş.
Temayül yoklamalarına giriyormuş, hizmete talipmiş, oylarınızı istiyormuş. Madem ben sorunca hakaret işitiyorum, o halde siz sorar mısınız darbelere karşı mücahitlik taslayan şu aslan parçasına.
Kahvenize, bakkalınıza falan geldiğinde sorun bakalım, “Sen 28 Şubat’ta neredeydin kardeş?” diye... Hem rahat olun. Oy isteyen bir mebus adayının, seçmenlerine “dalaksızlar” diye hakaret etmesi gündem dışıdır.
Ahmet Hakan / Hürriyet
+++
Şaka gibi
Cumhuriyet’in mizah ekinde Aliye Kavaf’la ilgili bir espri var: ‘Saygımızdan dolayı, Hüseyin Üzmez’i Kadınlar Günü’nde değil bir gün sonra saldık’ diye...
Asıl komik olan bu espri değil. Aliye Kavaf’ın Cumhuriyet’e tekzip yollaması. Tepesinde nal gibi mizah eki olduğu yazılı bir sayfadaki haberi okuyup ciddiye alması. Herhangi birisi değil Kavaf, bu ülkenin bakanı. Okuduğunu bile anlamıyorsa... Kimler tarafından yönetildiğimizi bilelim.
Oray Eğin/Akşam
+++
AKP’li vekile WikiLeaks davası
Taraf’ın, sızdırma Amerikan belgelerine dayanarak “paralı ajan” ilan ettiği gazetecilerden Fatih Altaylı, WikiLeaks kayıtlarında kendisine bu sıfatı yakıştıran kişi olarak anılan AKP’li Murat Mercan’la mahkemede hesaplaşacağını duyurdu.
Altaylı, “Kim adına ajanlık yaptığımı, kaç para aldığımı belgeleyip beni rezil etme imkânını ona kullandıracağım.” dediği Mercan’a, şöyle seslendi: “Mahkemede görüşürüz. İspatlayamayan ne olsun!”
+++
Şekerlerin gözü kana büründü
AB hesabına “paralı” işlere imza atan, nam-ı diğer “Karen Fogg şekerleri”nden Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar Libya’daki sivil katliamına aldırmaksızın “Türkiye Batı’nın yanında yer almalı” propagandasını başlattı. Birand, dün Posta’da yayımlanan yazısında “Türkiye’nin Batı ile birlikte hareket etmekten başka çaresi yok. Hiç değilse bu defa Batı ile ittifak içinde hareket ettiğini göstermeli” derken, Çandar da “Harekât derhal dursun” cümlesinin “Kaddafi toparlanabilsin, duruma hâkim olsun” anlamını taşıdığını iddia etti.
Bir Kaddafi cesedi, kaç Müslümanın parçalanmış bedenine bedel?
Kaçak dövüşmek olmaz; “şekerler”, bu sorunun cevabını da vermeli!
+++
Hasan Cemal’in saksıyla imtihanı(!)
Cengiz Çandar’ın Radikal’deki köşesinde “Hangi Libya, ne demek halk kendi kendi kaderini kendi belirlesin” diye kükrediği ve kanının son damlasına kadar “savaşma” mesajı verdiği gün kankası Hasan Cemal “Bir ülkede ‘rejim değişikliği’ için ‘dıştan’ müdahalelerin sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Dileğim, Kaddafi’nin bir an önce defolup gitmesi ve Libya halkının kendi geleceğini kendinin belirleyeceği bir kapıyı kendi eliyle açabilmesi...” yazmasın mı?!
Dahası var, aynen şunu diyor Hasan Cemal:
“ Sarkozy... Berlusconi... Cameron... Obama... Ne oldu da birdenbire özgürlükler aklınıza takıldı, insan haklarını anımsadınız?..”
Eğer bir “saksı sendromu” ürünü değilse bu yazı, biz de aynısını sana soruyoruz Hasan Cemal; “Sahi ne oldu?”
+++
Arınç suçu legalleştiriyor
Diyelim ki; iki ünlü isim, İstinye Park’ta buluştular, iki lokma atıştırırken, saatlerce hemen her konuya girip çıktılar.. Bol bol isim geçirerek dedikodu yaptılar, birilerini çekiştirdiler.. Diyelim ki; yan masalarına çakalın teki tünedi.. Her yerde satılan dinleme cihazıyla olanı biteni saatlerce kaydetti..
Arınç’ın getirmek istediği düzene göre; bu yasadışı dinleme o an yasal oluyor.. Gazeteler, dergiler iki kişi arasında geçen konuşmaları çarşaf çarşaf kullanabiliyor.. Televizyonlar döndüre döndüre.. Peki, özel hayatları ortalığa saçılan o iki ünlü kendilerini nasıl koruyacak? Onları kim koruyacak?
***
Diyelim ki biri çıktı; ünlü iki kişiye dört dörtlük komplo kurdu.. Memleketi sarsacak bir senaryo yazdı, bu iki ünlünün sesini taklit ederek karşılıklı konuşturdu; kayda aldı.. Net olmasın, gerçekçi olsun diye üstüne cızırtı bindirdi.. Kenya’daki bir internet sitesinde yayınlattı..
Yeni yasa Meclis’ten geçerse..
Medya cumburlop diye üzerine atlayacak.. İnternete düşen bilmem kimle bilmem kimin olduğu iddia edilen konuşma diye manşete çekilecek..
Komplo yapılan bu kişileri kim koruyacak?
Komploya uğrayan kişiler o seslerin kendilerine ait olmadığını kanıtlamak zorunda bırakılacak.. Senin sesin değilse kanıtla denilecek!..
Sorum şu.. O insanların hayatı bir anda zindan olmayacak mı?
Suç legalleştiriliyor demem de bundandır..
Mehmet Tezkan / Milliyet