Digital terör depremi!..
Depremler Ülkesi olarak tabir edilen Türkiye’de “depremler”i öylesine kanıksadık ki 12 yıl önce geçici olarak konulan deprem vergisini bile kaldırmadık. Üstelik deprem vergisi olarak toplanan paraları on yıldır deprem dışında her şeye harcayarak garabet sergilemeyi de marifet sayıyoruz. Gündem Van’daki deprem. Televizyon ekranlarında gün boyu izlediğiniz Van depremi için sadece “geçmiş olsun” dileklerimi sunup asıl depremi yani her gün yaşanmakta olan “Hukuk Depremi”ni yazacağım. AKP’nin iktidara gelmesi ile siyasallaşan ünlü Ümraniye Davası ve Balyoz ile “intikam”a dönüşen hukuk depreminde her gün artçı sarsıntılar yaşanıyor.
Deniz Feneri rezaletindeki tahliye şokuyla hukuka, dahası adalete olan inançlarını yitirmekte olan insanlarımız ne yazık ki “düşünce depremi” ile her an sarsılır hale geldi. Bugün (25 Ekim 2011) saat 11.30’da İstanbul’daki Çağlayan Adliye Sarayı’nda bulunan 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde “tazminat depremi” ile ilgili bir duruşma var. Silivri’deki tutuklu tek anne ve bayan gazeteci Müesser Yıldız’ın Özel Yetkili Savcı Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın aleyhinde açtığı dava görüşülecek. Malumunuz Müesser, özel telefon konuşmalarını iddianameye koyarak suç işleyen Savcı Öz hakkında dava açmıştı. Ancak Odatv operasyonu ile 3 Mart 2011’de gözaltına alınıp, Savcı Öz tarafından sorgulanarak tutuklama istemi ile mahkemeye sevk edildi ve 7.5 aydır yatıyor. Kendi aleyhinde dava açan birini sorgulayıp tutuklanmasını isteyen bir savcıya dünyanın hiç bir yerinde rastlamadım. Ama canım memleketimde “Hukuk Depremi” yaşandığı için seyretmek durumundayız. Yıldız’ın hikayesi tüyler ürpertici. İki ayrı gazete için açtığı davayı kazanıyor. Yargıtay onaylıyor. Ancak onaylayan dairede heyette değişiklik yapılınca birkaç ay sonra aynı daire kararı bozup yerel mahkemeye geri gönderiyor. “Pes yani” falan demeyin. Ne de olsa deprem ülkesindeyiz. Yani olağanüstü hal yaşıyoruz. Yargıtay 4’üncü Daire’nin önceki hakimlerinin verdiği kararı yeni hakimler beğenmeyebiliyor. Buna da eyvallah diyoruz. Lakin 1.40 santim boy ve 40 kilogram ağırlığındaki bu annenin bilgisayarına yurtdışından gönderilen “Truva Atı” virüsünün tutuklanması için kanıt olarak gösterilmesi de fay hattının kırılmasına yol açtı. Yıldız’ın avukatı Nebi Doğan, digital terörü ispatlamak için ODTÜ’den bilirkişi raporu istedi. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden Prof. Dr. Göktürk Üçoluk ve Araş. Gör. Gökdeniz Karadağ, yakalama ev arama ve el koyma tutanağındaki disk imajlarını incelediler. Polislerin delil dediği dokümanların erişim tarihlerinin 04.10.2010’da saat 16.20:40 oluşturmanın aynı tarihte 11.41:50, değiştirmenin ise 27.09.2010 saat 12.35:55 MFT kayıt tarihinin ise 14.02.2011 saat 16.40:07 olduğunu tespit ettiler.
Doğrusu bilgisayar teknolojisinden hiç anlamam ama ODTÜ’lü bilim adamları “yalnızca adı geçen 4 dosyada bu alanlar yer almaktadır” diyerek imajdaki kayıtların hangi yöntemle değiştirildiğini ortaya koymuşlar. Son değişiklik tarihi ilginç 14 Şubat 2011... Şimdi herkes “Sevgililer Günü” nü hatırlar. Oysa 14 Şubat 2011 Odatv’ye yapılan baskının günüdür. Raporda “Bu dosyaların hepsinin tarihinin değiştirilmiş” olması “Ulusal Medya 20110.doc.” dışındakilerin tarih değişikliğinden önceki tarihlerinin saniyeler mertebesinde yakın olması “SY.doc” dışındakilerin tarihlerinin değiştirildiği zamanın dakikalar mertebesinde birbirine yakın olması bu dosyaların normal bilgisayar kullanımı dışında (kullanıcının bilgisi ve haberi olmadan) kalan bir süreç aracılığıyla imajı incelenen diske yerleştirildiğini ve tarihlerinin sonradan değiştirildiğini göstermektedir. Diğer taraftan normal bir bilgisayar kullanıcısı bu tür değişiklikleri yapacak bilgisel donanıma sahip olamaz. Bu tip değişiklikleri yapabilmek için uzman seviyesinde bilgisayar ve işletim bilgisine sahip olmak gerekmektedir, deniyor. Yani bilim adamları Müesser Yıldız’ın bilgisayarında “uzman kişi”lerin değişiklik yaptığını kanıtladı. Ama Müesser halen hapiste...
İşin daha da vahimi, iddialar, bu imaj değişikliğini arama ve el koyma işleminden sonra polislerin yaptığına dairdir. Tabii ki doğruyu tespit edip adaletin tecellisini sağlayacak olan, mahkemedir. Üstelik Müesser Yıldız’ın eşi Polis Akademisi’nde Rektörlük yapmış bir emniyet müdürü. Eğer iddialar doğru ise kendi meslektaşlarına, dahası hocalığını yapmış emniyet müdürünün eşine, oğlunun annesine bunu yapanlar bırakınız polis olmayı insan bile olamazlar.