"Devran" döndü tabi!

İki gün bekledim.. Türkiye bir fotoğrafı tartışıyor ve eteklerdeki taşlar dökülsün, fotoğraf daha da netleşsin istedim..

Selvi Kılıçdaroğlu, Dilek İmamoğlu ve Başak Demirtaş, Selahattin Demirtaş'ın 'Devran' adlı kitabından uyarlanan oyunu birlikte izlediler..

Selahattin Demirtaş ve siyaseti hakkındaki fikrim malum.. Ancak o fotoğrafa bu açıdan bakmıyorum..

Kitabı okumadım.. Ama alıp okuyacağım.. Muhtemel ki, Selahattin Demirtaş'ın tariflediği devranla, benim şahit olduğum devran arasında uçurum var..

Çünkü meseleye de hayata da bakışımız farklı..

Bunu geçiyor ve o fotoğrafa, 'gerçekler ve riya' açısından bakıyorum..

**

Birincisi, fotoğrafta 3 kadın var.. Ancak onların buluşmasıyla ilgili soruların hedefinde 3 erkek var..

Kadınlar buluşuyor, 'Neden buluştular?' sorusu 3 erkeğe yöneltiliyor..

Aslında oyun öncesi yapılan röportajlarda Kılıçdaroğlu da, İmamoğlu da , Demirtaş da yanıt verdiler..

Ama 3 kadının buluşmasının nedenlerini-niçinlerini sorgularken, herkes hâlâ 3 erkeğin peşinde..

"Kadın"a ayıp etmeye devam ediyoruz hâlâ..

**

Sorular arasında bir de Kadir İnanır var..

Benim için yıllar önce üstlendiği 'akil' tiplemesiyle, "Kadir abi" vasfı çoktaaaan çöp olmuş bir isimdir Kadir İnanır..

İçişleri Bakanı dahil kalabalık bir grup Kadir beye de taarruz ediyor..

Vay efendim nasıl gidersin, vay efendim HDP'lilerle yan yana ne işi var?..

Vallahi Kadir İnanır HDP'lilerin yanına durduk yere gitmedi.. Onu oraya bizzat ve taammüden siz gönderdiniz..

Bu yaygaların berisinde, çözüm süreciniz alttan alta devam ettiği ve o sayfa tam olarak kapanmadığı için, ne yapsın garip, kendini hâlâ 'akil' sanıyordur..

Kadir İnanır'ı akil yapıp oralara gönderen tiyatronun sahipleri, şimdi yeni bir tiyatroda "niye gittin?" diye soruyor..

**

Televizyon ekranlarına bakıyorum, hararetli bir tartışma.. Konukların önemli bir bölümü de "Nasıl giderler, nasıl yaparlar?" diye feveran ediyor..

Bakmayın siz hemen unutabilen yeni yetmelere ya da kurnazlara, biz habercilerin hafızaları sağlamdır..

Üç isim ve Kadir İnanır için 'oraya niye gittiler' diyenler, çok değil, 2015 seçimlerinden önce, kitabın yazarı Selahattin Demirtaş için methiyeler diziyordu..

Geçtim Selahattin Demirtaş'ı, Öcalan için "Türkiye'yi ve dünyayı hepimizden daha iyi okuyor" diyebilenlerdi bunlar.. Şimdi Selvi Kılıçdaroğlu'na, Dilek İmamoğlu'na ve Kadir İnanır'a soruyorlar, "Ne işiniz var Selahattin Demirtaş'ın tiyatrosunda?"

Ben size bir şey söyleyeyim mi; Bunların tiyatrosunun yanında Demirtaş'ın tiyatrosu hikaye..

Demirtaş'a saz çaldırıp türkü söyleten ekrandaki, "Demirtaş'ın oyununa nasıl giderler?" feryatlarını gördükçe, "Asıl tartışılması gereken bu tiyatrodur" diyor içimdeki ses..

**

Gitmeselerdi daha mı iyi olurdu? Bu fotoğrafı vermeselerdi daha mı iyi olurdu?

Bence daha iyi olurdu.. Ancak, fikrimin bu olması, onların gidip bir oyunu izleme haklarına saldırma hakkı vermiyor bana..

Hele de, sanki velileriymiş gibi, onlara değil de dönüp "kocalarına" sorma hakkını hiç vermiyor..

**

Bakın meselenin özü ne biliyor musunuz?

Yıllarca başörtüsünü bahane edip, eşlerinin, kızlarının üzerinden siyaset yapanların bu tavrı beni hiç şaşırtmıyor..

Herkesi de aynı sanıyorlar..

Sanıyorlar ki, Kemal bey, Ekrem bey ya da Selahattin Demirtaş, eşlere talimat verdi, bir iletişim harekatı tertipledi..

Böyle midir değil midir onu da bilmem..

Ama bilsem ne bilmesem ne.. Kadın üzerinden siyaset yapanların, her adımın altında kendi yöntemlerinden iz aramalarıdır benim takıldığım..

Yıllarca kadın üzerinden siyaset yapan kafa, bu olayda da aynı sebebi arayacak, bu çok normal..

**

Tam bu noktada, konuyla hiç ilgisi olmayan bir fıkra geliverdi aklıma..

Komünizmin ayakta olduğu yıllarda, Çin-Sovyet sınırında, tam da tel örgünün üzerinde bir parça insan dışkısı bulunmuş.. Ben insan dışkısı diyorum, siz okurken adını koyarak okuyun..

Ortalık karışmış tabi ki..

Çin açıklama yapmış; "Sovyetler sınırımıza pisledi.." Sovyetler açıklama yapmış; "Çinliler sınırımıza pisledi.."

Sınıra tanklar-toplar yığılmış.. İki sosyalist ülke savaşın eşiğine gelmiş..

Doğu Bloku liderleri acil koduyla toplanmışlar..

İçlerinden birinin temsilcisi, "İki yoldaş ülke savaşmak üzere.. Araya girip çözüm bulalım" demiş..

Bu sırada Romanya lideri Çavuşesku söz almış;

- Bir heyet oluşturup sınıra gidelim ve meseleyi çözelim..

Heyet oluşturulmuş, başında da Çavuşesku var..

Sınıra gitmişler.. Pislik tel örgünün üzerinde duruyor..

"Bu kimin dışkısı nasıl anlayacağız?" diye kara kara düşünürken Çavuşesku atılmış;

- Ben şimdi anlarım..

Tel örgüye uzanıp oradaki dışkıdan parmağının ucuyla bir parça alıp ağzına götürüp, tadına bakmış.. Ardından tarihi açıklamayı yapmış;

- Bu bir Sovyet dışkısı..

Heyetten "Nasıl anladın? Nereden çıkarıyorsun? Emin misin?" gibi çıkışlar arasında Sovyet tarafından çığlıkla itiraz gelmiş;

- Yalancı.. Yalan söylüyorsun.. Nereden biliyorsun Sovyet dışkısı olduğunu..

Çavuşesku'nun cevabı kısa ve net;

- Ben 40 yıldır yediğimin tadını bilmez miyim?

**

Demem o ki, herkes ne yaptığını iyi bilir aslında..

İyi bildiği için de, başkalarının yaptığını hep kendi bildiğinden hareketle değerlendirir..

Benim takıldığım bu..

Yoksa Demirtaş'ın da, bugün ona taarruz edenlerin de "Devran"ını iyi biliyoruz..

Bu gerçekten ötesi, hikaye..

Yazarın Diğer Yazıları