"Devletten Apo'ya mektuplar!"
Aysel Tuğluk, beş yıl sonra gördüğü Öcalan’ı Taraf’a anlatmış. Öcalan’ın sağlığı iyi görünüyormuş. Tuğluk’a, “Sen yaşlanmışsın, ben hâlâ genç duruyorum” bile demiş. Öyle olacak tabii. Bakımı iyi, itibar iyi. Bakım ve itibar iyi olunca moral da iyi oluyor tabii.
Ve Yıldıray Uğur’un Taraf’ta kaleme aldığı “Devlet’ten Apo’ya mektuplar” yazı dizisinden öğreniyoruz ki Suriye’den çıkmayı Öcalan kendi istemiş, Türkiye de gereğini yapmış. Uçaktaki o, “Anam Türk, Türkiye’nin emrindeyim” görüntüleri neydi öyleyse demeyin, yazı dizisinde bunun da cevabı var. Kendi isteği ile Suriye’den çıkartılan Öcalan uçağa binip Avrupa’ya doğru yol almaya başlayınca varılan mutabakatı bozmuş da ondan. Hatta Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsilen birileri daha sonra Öcalan’a, “Çıkmak istedin, çıkardık” siteminde bile bulunmuş.
Taraf’taki bu satırlar, tam da bizim Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması için Türkiye’nin savurduğu savaş tehdidinin danışıklı dövüş olduğundan şüphelenmeye başladım deyip durduğumuz aylara dek geldi. Gerçekten de birkaç aydır kime rastlasak, “Bu iş danışıklı dövüş kokuyor” diyor başka bir şey demiyorduk, meğer gerçekten öyle imiş. Taraf’a göre Öcalan, Suriye’de bunalmış, silahla bir yere varılamayacağını görmüş, “Beni buradan alın” demiş.
Tam burada araya girmek ihtiyacı hissediyoruz. Belki hatırlayanlar olacaktır, Kurultay’da kaleme aldığımız bir yazıda, Suriye’nin Türkiye ile tek kurşun atmadan PKK üzerinden olarca yıl savaştığını, Türkiye’yi yöneten Evren’lerin, Özal’ların, Demirel’lerin Ecevit ve diğerlerinin Suriye gibi kıytırık bir ülkeden Öcalan’ı alamayışlarına bir anlam veremediğimizi söylemiştik. O günlerde Demirel ve diğerlerinin böyle bir operasyona girişememe gerekçeleri SSCB’nin Suriye’nin arkasında oluşunu göstermeleri idi. İyi de kardeşim Suriye’nin arkasında SSCB var ise, senin arkanda da NATO’nun olması lâzım değil mi? “Ülke bütünlüğün tehlikede, NATO nerede?” demiş, bizimkileri beceriksizlikle suçlamıştık.
Artık iyice açığa çıktı ki, NATO da Öcalan’ın yanındaymış meğer. Öyle ya, Öcalan, “Ben sıkıldım” dediğinde görünürde NATO’nun en güçlü ordularından biri olan TSK devreye giriyor, “Ya çık, ya geliyorum!” tehdidi savuruyor. Suriye yelkenleri indiriyor, Öcalan’ı ülkesinden çıkartıyor. Ne hikmetse Öcalan, Moskova’ya doğru değil de NATO’nun kalbi Avrupa’ya doğru yola çıkıyor. İşte tam o günlerde Türkiye’nin Başbakanı olan rahmetli Ecevit, “Bu Öcalan’ı bize niye verdiler, anlayamadım!” diye kara kara düşünüyor.
Şimdi bütün bu olup bitenleri bugünkü bilgiler ışığında yeniden okumaya çalıştığımızda görüyoruz ki öyle Taraf’ın yazdığı gibi Öcalan kendi isteği ile falan çıkmış olmuyor. Birileri, daha doğrusu NATO ve NATO’nun içindeki ve arkasındakiler, “Artık yeter, PKK için ikinci safhaya geçiyoruz” demiş oluyor. Öyle oluyor çünkü olup bitenlerden siyasi iradenin başı Başbakan Ecevit’in bile haberi yok. Mesele hükümetle tartışılıp kotarılmamış, ipleri NATO’nun elinde olan Öcalan, önüne konan senaryoya peki demek durumunda kalmış, görünen bu. Tabii işin içinde İsrail’in MOSSAD’ı, ABD’nin CIA’sı bütün hücrelerine kadar var. MİT var, herkes var, her şey var, olmayan tek şey Türkiye’nin inisiyatifi. Oysa biz terörden bunalmış, biz Türk-Kürt kardeşliğinin tehlikeye düşmesinden korkmaya başlamış insanlar ne kadar sevinmiştik, “Terör bitti, barış geliyor” diye. Meğer oyun yeni başlıyormuş ve işin göbeğinde o güne kadar Türkiye’yi Suriye’den uzak tutan NATO varmış. NATO’nun cinayetlerini meşrulaştıran BM ve her ikisinin iplerini ellerinde tutan güçler varmış.
İşte o BM ve o NATO bugün yine devrede. Hem de Erdoğan’ın talebi ile. Yarın nasipse bu konuda bir iki satır yazacağız.