Devleti dinlemek yahut güvenlik
Askeri şûra öncesi “personelimizin hukukunu koruyamıyoruz” gerekçesiyle Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanı istifa etmişti. Ordunun tepe yönetiminin istifadan başka çıkar yol bulamaması kamuoyunda haklı endişelere yol açmıştı. Gerçekten de terörle mücadele eden bir ordunun komuta kademesinin istifa ederek ’Kendi arkadaşlarımızın hukukunu dahi koruyamıyoruz’türünden mesaj vermesi ciddiydi. Bu durum TSK’nın itibarının hırpalandığı hatta infaz edildiği duygusunu kamu oyu nezdinde giderek yaygınlaştırmıştı.
Bölücü terör ise ara vermeden pusularına devam etmiş ve onlarca Mehmetçiği şehit etmişti. Halk şehit askerlerinin ardından yürümüş ve teröre lanet yağdırmıştı. Bu gelişmeler olurken iktidar yetkilileri terörle mücadelede yeni konseptten söz ederek operasyon bağlamında “asker-polis” , yetki bağlamında “vali-general” ikilemini devreye sokmuşlardı.
Sonuçta Başbakan “bıçak kemiğe dayandı” diyerek Kandil’in havadan vurulmasına yeşil ışık yaktı. TSK da Kandil’e üst üste etkili operasyonlar yaptı. Hava Kuvvetlerinin Kandil’e yönelik başarılı harekâtı kamuoyunda askere güveni artırırken, itibarı infaz edilen asker duygusu giderek artmaya başladı. Yapılan harekâtın istenilen sonucu verebilmesi için sınır ötesi operasyon hazırlıklarından söz edilir oldu.
İşte tam bu aşamada müstafi Genelkurmay Başkanına ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internete düştü. Bu sızıntının amacı TSK mensuplarının mağdur edildiği duygusunu kırmak, kamu oyunda oluşmaya başlayan askere haksızlık yapılıyor kanaatini engellemek ve orduya duyulan güven duygusunun artmasını önlemek, olarak sıralanabilir.
Elbette kayıtlardaki sözlerin yenilir yutulur yanı yoktur. Ancak burada üzerinde durulması gereken asıl sorun Genelkurmay’ın en üst düzeyde casusluk, etki ajanlığı, istihbarata açık bir kurum haline gelmiş olmasıdır.
Türkiye’de hukuk dışı yollardan elde edilen bu ve benzeri kayıtların yayınlanması, etkin ve yaygın olarak kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Daha da vahimi hükümetin bu yönteme başvuranlarla ilgili olarak gerekli ve etkili mekanizmaları harekete geçirip, failleri ortaya çıkarıp cezalandırması söz konusu olmamasıdır.
Demek ki Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı, karargâhında dinlenebiliyor. Bu dinleme ister içerden sızdırma yoluyla isterse dışarıdan içeriye nüfuz eden dış servisler tarafından yapılsın ortada ciddi bir güvenlik zafiyetinin olduğunu gösterir.
Ses kaydında komutan, “Birinci Ordu’da her şeyimizi çaldırmışız. Seminerle ilgili neyimiz var neyimiz yok, çaldırmışız” diye yakınıyor. Devamında da “Karargâhta böyle planlar nasıl dışarı çıkar, izahı yok. Ne konuşuyorsak var adamların ellerinde” diyor. Genelkurmay Başkanının bu sözleri bile tam da o anda kayda alınıp, ilgili odaklara servis ediliyor. Üzerinde durulması gereken asıl sorun budur.
Bu ses kayıtlarına asker aleyhtarı kesim “ses kayıtları nasıl ve kimin tarafından yapılmıştır, bunları yayınlamak etik midir değil midir tartışmaları bir yana” diyerek konuşmanın içeriğini tartışmaya açmışlardır. Bu konuşmadan yola çıkarak TSK’nin, askerin ve karargâhın zafiyetlerini sorgulayıp, yargılama yolunu tutmuşlardır. Çok açıktır ki yayınlanan ses kaydı üzerinden yazıyla ve sözle askeri vurmaya çalışmak Çukurca’da mayınla askeri vurmaktan çok da farklı değildir.