“Devlet organı ele geçirilmiş”
Jandarma bölgesi olan Silivri’de polisin ne işi olduğunu, 8 Nisan’da bütün Türkiye gördü. Duruşma salonunun içine kadar gelen gaz bombalarını atan polis, aynı gün salonun da içindeydi. Sivil polislerin duruşma salonunda ne işi olabilir? Cezaevinin güvenliğinden sorumlu jandarma, hukuken duruşmanın da güvenliğinden sorumludur. Nitekim Mahkeme Başkanı jandarmaya talimat verip avukatları bile yaka paça dışarı attırıyor. Kameraların yanında tavandan sarkan mikrofonlarla izleyiciler, avukatlar, gazeteciler ve sanıkların aldığı nefes bile dinleniyor. Yetmiyor, hâkimin emri ile görevli jandarma astsubayı milletvekillerinin salondaki diyaloglarını not alıp, tutanak haline getiriyor. Bu tutanak hakimin inisiyatifi ile dosyaya konması gerekirken bir saat sonra hükümet sözcüsü Bülent Arınç’a iletiliyor. Arınç, basın toplantısında CHP’li vekillerin duruşmada olay çıkardığını belirtip, jandarma astsubayının tutanağını da delil olarak gösteriyor. CHP İstanbul milletvekili Ali Özgündüz bu hadisenin başlı başına skandal sayılıp, Silivri’deki duruşmaların hükümetin kontrolü ve talimatları ile yapıldığının belgesi olduğunun altını çiziyor. “Bülent Arınç, o tutanakla suçüstü yakalanmıştır” diyen Özgündüz, Silivri’deki hukuksuzluğu yakından takip eden hukukçu milletvekili. Geçtiğimiz gün duruşmanın sakin geçmesini de “Suçüstü yakalanmanın hissiyatı ile hareket ediyorlar” diye yorumladı.
***
Duruşma salonundan çıkıp bahçede HalkTv’den telefon beklerken üç sivil kıyafetli polisin konuşmalarına tanık oldum. Amirlerine salonun içinde 264 izleyici, 63 avukat, 61 gazeteci olduğu raporunu verip, durumun sakin olduğunu söylüyorlardı.
İçeri tekrar girdiğimde savcının esas hakkındaki mütalaasına usulden itiraz eden sanıklardan Bedirhan Şinal konuşuyordu. Şinal’in geçtiğimiz ayki ifadesi ve heyete verdiği dilekçe zaten başlı başına skandaldı. Cumhuriyet gazetesine Molotof kokteyli atmaktan sanık Şinal “Polisler beni alıp Çağlayan’daki adliyeye götürüp savcı ile görüştürdüler. Hükümeti zor durumda bırakmak için Afyon’daki patlamayı davanın sanıklarından İlker Başbuğ ve Hurşit Tolon’un talimatıyla Sedat Peker’in yaptırdığını söyleyeceksin dediler. Vaatlerde bulunup gizli tanık olmamı istediler. Kabul etmeyince şimdi Afyon patlamasının şüphelisi durumuna düştüm” dedi. Mahkeme Başkanı sözlerini kesip “geç bunları, usule gel” diyerek susturdu.
***
Emniyetin eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un “Halen ısrarlıyım. Yetkili makamlar versin yetkiyi çözerim. Emniyet içinde de bunu çözecek çok uzman arkadaşlarımız var. Daha da konuşmak istemiyorum” sözleri aklıma geldi. 1 Nisan’da emekli olan Uzun: “Bu devlet iradesi değil, siyasi irade değil. Orada istenilen sonuçlar hasıl edilip, yaratılıyor. Sonuçlar yaratıldıktan sonra o kamu görevlileri görevinden uzaklaştırılıyor. O göreve o üst iradenin uygun gördüğü kişiler monte ediliyor. O kişiler artık oraya monte edildikten sonra devlet organı ele geçirilmiş demektir” görüşünü savunuyor. Uzun’un sözleri çok ilginç... Devlet organının ele geçirildiğini ima ediyor açıkça... Ve dinleme ile ilgili devam ediyor; “Kurumun başındakinin onayı olmadan dinleme yapılamaz. Kimdir bunlar? Kararnameye Bakan onayıyla göreve gelmiş... O görevin başındaki üst irade kimse onun bilgisi ve onayı olmadan bu olmaz. Hırsız ev içindeyse kilit işe yaramaz. Bunların hepsini 8 günde çözer, ortaya çıkarırım.” İlker Başbuğ’un NATO Brüksel’de, Işık Koşaner’in Tunceli’de, MİT Müsteşarı’nın Oslo’da ve AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’ın konuşmasının internette yayınlanmasını hatırlatan Uzun: “Kim bu? Bu güç bende değil ve biz bunu yakalayamıyoruz. Bu bir utançtır, ayıptır” diyor. Hadi bakalım size
8 gün süre. Bu ayıptan, utançtan kurtarın.