Devlet Mahallesindeki bomba...
Ankara’nın göbeğindeki bombaya başka anlamlar yüklemeye gerek yok. Başbakanlık binalarının burnunun ucundaki Kumrular Sokağını iyi bilirim. Başkentlilerin buluşma noktası YKM’nin önü, Güven Park günün nerdeyse yirmi saati sel gibi insanın aktığı yerdir. Güven Park ile YKM önünde buluşup hak aramak için Başbakanlık binasına ve onun yanındaki Adalet Bakanlığına sonuç alınmayacağı biline biline yürünür. Gazeteciler Platformunun düzenlediği gösteriye değerli dost Nihat Genç ve bizim Nuriye ile beraber katılmıştık. Yazmaktan ve düşünmekten başka suçu olmayan Müyesser Yıldız gibi tutuklu gazetecilerin her tarafı dökülen iddianamedeki gibi terörist olmadığını haykırmıştık. Soner Yalçın ve Barışların Oda TV’de yazdıklarının mesleki refleksleri olduğunu vurgulamıştık. Sayımız yüz kişi kadar iken, o civardan geçenlerin katılımı ve alkışları ile binleri geçmişti. Demokratik tepki koyduğumuz için mutluyduk tabii. Karşılığında altı aylık bekleme ile iddianame çıktı. Bir de Doğan Yurdakul’a değerli eşinin cenazesi için izin çıktı. İzin... Evet, söz konusu iznin insani ve vicdani boyutlarına herkes tanık oldu. Çankaya bile durumun vahametinden dem vurdu.
Ortada ispatlanmış bir suçu ve mahkümiyeti bulunmadığı halde Doğan Yurdakul Silivri’ye asıl ikametgâhına giderken vicdanlar cenaze esnasındaki manzarasını unuttu bile. Aynı gün Siirt’te düğün salonu önünde canlı bomba kendisi ile beraber iki vatandaşı havaya uçurdu. Şırnak, Hakkâri ve Cizre’de bu ve buna benzer olaylar sıradan haberler arasında artık. Ne de olsa Şırnak, Hakkâri ve Cizre’de güvenlik ve asayiş artık KCK’dan soruluyor. Geçen Cuma Diyarbakır’daki duruşmada Albay Cemal Temizöz, “Cizre’de KCK hakim. Hadi kurtarın Cizre’yi” diye seslenirken terör örgütünün amacına nasıl ulaştığını haykırıyordu aslında. Evet, “Karakolları artık KCK kuruyor” bölgede. Sadece Güney Doğu’da mı? On yıldır kendilerini şımartan, kapalı kapılar ardında bir takım anlaşmalar yapanlara mesaj veriyor. “Söz ile olmaz imzalamak şart” sözleri MİT ile PKK arasındaki gizli görüşmenin bantlarında yayınlandı.
Tam o sırada Arap Baharının baş aktörü Erdoğan, ABD Başkanından Libya’nın 170 milyar dolarlık pazarının serbest bırakılmasını istiyordu. Türkiye’nin meselesini halletmiş gibi Mısır, Tunus ve Libya ile uğraşıp Suriye’de yönetimi devirmekle görevli olan Erdoğan’a “evi camdan olan başkasının evine taş atamaz” gerçeği mi hatırlatıldı? Yoksa “Sen kendi mahallene bak, kendi evinin güvenliğini sağla” mesajı mı verildi? Öyle ya başkentte bombanın patladığı mahallenin adı “Devlet”, Başbakanlığın iki binası ile bazı bakanlıklar da orada. 500 metre yukarısı Genelkurmay Karargâhı... Yapılan işlemin gizemi yok, her şey aleni.
Terör örgütlerini sevk ve idare eden küresel güç, yerli maşaları ile beraber yatak odalarını röntgenliyor. Hâkimlere, savcılara, siyasilere, bürokratlara uçkur davası ile şantaj yapıyor. Genelkurmay Karargâhına sızıp başkanın uyarılarını, eleştirilerini internette yayınlayarak “güvenlik zafiyetini” yüzlerine vuruyor. MİT müsteşarının PKK pazarlığındaki çamaşırlarını ipe diziyor. Sanki Kasımpaşa orası... Hacı Hüsrev... Yahut Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanı iken oturduğu kaçak binanın bulunduğu Üsküdar’daki Emniyet Mahallesi... Mahallenin kopilleri mantar tabancasıyla torpil patlatmıyor. Devlet Mahallesindeki bombada şimdilik 3 ölü 35 yaralı. Mahallede cam-çerçeve kalmamış. Tam bu sırada Erdoğan bölgede camekân taşlamaya devam ediyor. Eylemin adresi kolay, PKK... Ya taşeronun patronu kim? Suriye’nin “demir leblebi” olduğunu belirtmiş, El-muhaberat’ın operasyonel gücünden bahsetmiştim. Duyan var mı? Ramazan biteli çok oldu. Devlet mahallesindeki ses davulun sesi değil. İftar topunu kimin patlattığını bilen var mı da orucunuzu sakatlıyorsunuz?..