Devlet genelgesi...
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili tartışmalar tam gaz devam ederken MHP lideri Devlet Bahçeli, partisinin teşkilatlarına uyarı niteliğinde çok önemli bir genelge gönderdi. Kritik süreçle ilgili hassasiyetlere tekrar dikkat çektikten sonra Bahçeli, Recep Erdoğan’ın neden Cumhurbaşkanı olmaması gerektiği ile ilgili can alıcı hususların altını bir kez daha kırmızı ile çizdi.
Devlet Bahçeli’nin genelgesinde bir süredir parti içinde devam eden ve 2007’deki tavrından dolayı “acaba Abdullah Gül’ü mü destekleyeceğiz” tartışmalarına da (bence) cevap vardı. Bahçeli’nin şu sözlerine dikkat edelim;
“Sayın Cumhurbaşkanıyla Başbakan arasında medya üzerinden yürüyen pazarlıkların karşılıklı görüşmeyle farklı bir mecraya gireceği, kendi aralarında varacakları bir karar için dönüm noktası olacağı ileri sürülmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili polemiklerin sadece iki kişiyi hesaba katması ve sanki başka aday yokmuş veya layık değilmiş gibi bir algı uyandırması bir defa demokrasinin usul ve esaslarına taban tabana zıttır. Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan arasındaki uzlaşma ve anlaşmaya bağlı olarak Çankaya’ya kimin çıkacağının belli olacağı gibi bir imaj verilmesi milletimizin iradesine çok net hakarettir. Demokrasinin doğasına ve taşıdığı derin anlamına aykırı olan bu durumun önümüzdeki iki etaplı seçimi şimdiden yıprattığı, sorgulattığı ve savsakladığı açıktır. Türk devlet geleneğinde eşsiz ve paha biçilemez bir yeri olan Cumhurbaşkanlığı görevine öncelikle devlet adamlığı vasfına haiz ve herkesi kucaklama hasletlerini gösterebilen birisi seçilmelidir.
Mazisinde en ufak bir soru işareti olan, sicilinde en küçük bir olumsuz iz bulunan herhangi bir şahsın Cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığını taşımayacağı ortadadır. Milli ve manevi değerlerle kavgalı, Türk devlet geleneğini özümsememiş, teröristlerle müzakerede ustalaşmış, bölücü ve yıkıcı çevrelere umut aşılamış, milli kimlikle ters düşmüş bir kafa yapısının Cumhurbaşkanı olmasına milletimiz izin vermeyecektir. Türküm diyemeyen, milleti etnik bölmelere ayıran, hakkında izah ve açıklaması çok zor yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları bulunan karanlık bir kişinin Cumhurbaşkanı olması da hayal mahsulüdür.”
MHP liderinin Abdullah Gül’e de kapılarını kesinlikle kapattığının mesajını verdiği kritik noktaların altını tekrar çizelim. Devlet Bahçeli’nin bilinen Devlet terbiyesi ve Cumhurbaşkanlığı makamı ile ilgili gösterdiği azami saygıyı da dikkate alalım;
“Mazisinde en ufak bir soru işareti olan, sicilinde en küçük bir olumsuz iz bulunan...”
Yazar yorumu; Kapatılan Refah partisi ile ilgili kayıp 1 trilyon davasında Abdullah Gül’ün durumu hâlâ ortada.
“Milli değerlerle kavgalı, bölücü ve yıkıcı çevrelere umut aşılamış, milli kimlikle ters düşmüş...”
Yazar yorumu; AKP iktidarının bölücü terör örgütü ile başlattığı sözde çözüm sürecinin ilk işaret fişeğinin Abdullah Gül tarafından “iyi şeyler olacak” sözleri ile başlatıldığını unutmadık. Milli Bayramların ve andımızın kaldırılması projesinin de Çankaya Köşkü’nde yapılan çalışmalarla kotarılıp hayata geçirildiği de hâlâ hafızalarımızda.
“Cumhurbaşkanlığı görevine öncelikle devlet adamlığı vasfına haiz ve herkesi kucaklama hasletlerini gösterebilen birisi seçilmelidir.”
Yazarın yorumu; Son günlerde MHP kulislerinde konuşulan, üzerinde fikir jimnastiği yapılan ve hepimizin çok sevdiği bir soyadı taşıyan siyasetçiye mi Devlet Bahçeli işaret ediyor?..
Bekleyip, göreceğiz...
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kritik süreçte halkı Stokholm sendromundan(*) kurtarabilmek için çok önemli bir adım attığına inanıyorum. Çünkü bu Cumhurbaşkanı seçiminde de MHP kilit ve belirleyici parti.
***
*Stokholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan terörist kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan literatür terimdir.
Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stokholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler. Stokholm sendromu birçok rehine olayında yaşanmıştır.