Devlet Bahçeli'nin profiline bir bakış
Erkeksi sert bakışlı insanların çoğunlukta olduğu bir harekettir ülkücülük... 1980 öncesinin ateşten günlerinde. Biraz da mecburiyetti sert olmak. O günlerde Ticaret Turizm'de okuyanlar hep garipsemiştir Devlet Bahçeliyi... Gazi Üniversitesi'nde derse girdiği günlerde de garipsenmişti. Zorla kovduğu Tuğrul Türkeş, Gazi'deki görevinden istifa dilekçesini Olimpia marka daktiloda yazdığında bile nezaketinden ödün vermemişti. Milliyetçi Çalışma Partisi'nde (MÇP) Genel Sekreterlik görevini en uzun süre yapan Devlet Bahçeli teşkilat ile fazla muhatap olmamıştır. Kibarlığına, akademisyenliğine rağmen Genel Sekreter'in görevi olan resmi yazışmaları ihmal ettiği için MÇP bir kaç defa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından uyarılmış, hatta kapatılma tehlikesi bile atlatmıştı. Devlet Bahçeli'nin kibarlığı efendiliği bir müddet sonra avantaja dönüşerek yıllarca sert otoriteye karşı canı acıyanlar için alternatif isim haline dönüşmesine sebebiyet verdiğinin de altını çizmekte fayda var. O'nu yakından tanıyanlar aynı sofrayı paylaşanlar o kibarlığın arka yüzünü anlatırken: "Siz bakmayın o duruşuna. Serde Adanalılık olunca yakası açılmadık küfürleri de bilir. Sövgü kültürü zengindir" dediklerinde inanamazdık.
Rakiplerini harcadı
1997 kongrelerinde rakipleri Devlet Bahçeli'yi "munis" gördüğü için Tuğrul Türkeş'e karşı cephe oluşturup O'nun seçilmesini sağlayarak tarihi hata yaptıklarını daha yeni itiraf ediyorlar. Oysa 2 yıl boyunca rakiplerini önce yanına alıp, güçlüleri yolladıktan sonra sıranın kendilerine geleceğini maalesef tahmin edemediler. Nitekim hepsini bir bir zaman içinde harcayarak rakipsizlik yolunda ciddi mesafe aldı. Bir dönemin yumuşak başlı, kibar Bahçeli'si "Lider olmanın yolunun sertlikten geçtiği, otoriteyi kurmanın ise kırıp-dökmekte olacağı" gibi yanlış bir yola saparken bunun aslında cahillikten kaynaklandığının belki de farkında değildi.
Rahşan Ecevit'in hakaretleri karşısında sus-pus duran Devlet Bahçeli içeride sesini yükseltiyor, Bülent Ecevit'in karşısında saygıdan sigara bile içmezken, saçı sakalı ağarmış ülkücülere el öptürerek "Bilge Lider" olacağını hesaplıyordu. Ama davranışlarının her biri çok sakildi. Öylesine eğrelti duruyordu ki karikatüristlere ilham kaynağı oluyordu. Öyle ki yazılı metinleri okurken bile bağırmaktan sesi kısılıyor, suni alkışlarla tedavi oluyordu. Etrafını saran yalaka tayfası yüzünden kendisinde doğa üzeri güçler görmek gibi bir ruh haline kapılıp giderek anlaşılmaz hale dönüştü. Bir taraftan da sorgulanmaya başlayınca sanırım ehvam sahibi olup herhalde rüyalarında bile koltuğunun elden gittiğine dair kabuslar görür hale geldi.
Küfür külliyatı yazılır
Eh kolay değil... Böyle yaşamaktan insanın sinirleri bozulur... Devlet Bahçeli'nin son bir yıllık konuşma metinleri bir sıhhi kurul tarafından incelemeye alınsa neler olur bilemem. Geçen olağan Salı nutkunu duyunca "Vay be..." diyebildim. Neredeyse 30 bin vuruşluk konuşma metninin küfür ve hakaretlerinden bir bölümünü Yeniçağ özetlemiş. Literatür oldukça zengin. Yazarlığa meraklı gençler buradan yola çıkarak; "Bahçeli'den Seçme Küfürler" adlı geniş hacimli bir kitap bile yazabilirler. Kimbilir böyle seçkin (!) bir eser, kültür sanat camiasında ciddi kıymet bile edebilir...
Merhum Alparslan Türkeş ve Bülent Ecevit'in yanında ilkokul çocukları gibi "hazırol"da duran Devlet Bahçeli'nin nasıl bu kadar agresif bir duruma nasıl geldiğine dair akademik çalışmalardan onlarca doktora tezi çıkar. Birileri Devlet Bahçeli'yi savunma adına söz konusu hakaret cümlelerini metin yazılarına yükleyerek O'nu temize çıkarmaya gayret etse de O'nu yakından tanıyanlar Adana ağzı ile sövgüdeki başarılırını iyi bilirler.
Neredeyse bir yıl oluyor, "Tükenmişlik Sendromu" başlıklı yazımda Devlet Bahçeli'nin geldiği noktaya bilimsel açıdan ışık tutmaya gayret etmiştim. Ancak son noktada ilim-irfan ne yapsın! "Allah müstehakını versin" temennisinde bulunmaktan başka yapacak bir şey yok...