Dersim ya da tarihten husumet çıkarmak!
Bilgi Üniversitesi’nde tek tip, tek ağız ve monolog türünden tamamen bilimsel (!) “Ermeni Konferansı” yapıldı. Resmi kanat “Peynir Diplomasisi”, “Futbol diplomasisi”, “Akdamar Kilisesi Restorasyonu” gibi Ermenistan’a türlü çeşit jestler yaptı. Sivil ve endeksli Ermeni kanadı ise “Ermenilerden Özür Dileme Kampanyası” düzenledi. Türkiye’nin gündemini ve ufkunu kapamaya Ermeni konusu örtmeye yeterli olmadığı için onu tamamlayan diğer konular da eş zamanlı olarak devreye sokuldu. Bunlardan birisi de Azınlık bağlamında Rumlarla ilgili olanlardı.
Süreç süreklilik gerektirir!
Ermeni, Rum ve azınlıklarla ilgili konular iktidarın hızını kesmedi. Süreç süreklilik gerektirdiğinden bu kez gündeme teröre dayalı Kürt sorunu sokuldu. Başbakan “Kürt Sorunu vardır ve benim sorunumdur” diyerek yeni bir süreç başlattı. Gazeteciler Kandil’e çıktı, Kandil’deki terörist başından mesaj taşıdı. İmralı’daki eski terörist başından da ilgilileri yol haritası bekledi. Atlantik Konseyinden rapor çıktı. Uluslararası Kriz Örgütü “Bağlayın şu Kuzey Irak’ı Türkiye’ye” diyen bir rapor yayınladı. Açık artırmaya çıkarılan “Kürt Sorunu”yla ilgili sayısız rapor ve çalışma yayınlandı. Polis Akademisi “Kürt Çalıştayı” düzenledi. Sonuçta İçişleri Bakanı bizzat “Kürt Açılımı” çalışmalarını başlattı. Habur’dan teröristler Türkiye’ye giriş yaptı. Türkiye tarihinde ilk kez “pişman değiliz, af istemiyoruz” diyen teröristlere “yok yok siz pişman gibi görünüyorsunuz, af da istiyor gibisiniz” diyen yetkililer onları serbest bıraktı.
Yeni dersimiz: Dersim!
Sonuçta “Kürt Açılımı”nı açmak için TBMM’de yapılan toplantıda CHP’li Onur Öymen’in konuşması üzerine bu kez de Dersim tartışması başlatıldı. Seyit Rıza, katliam, Dersim, Atatürk tartışmanın aktörleri haline geldi. Avrupa Parlamentosu da Türkiye’deki tartışmalarla eş zamanlı olarak derhal “Dersim ve Alevi Konferansı” düzenledi. Konferansta bildirilerden birisini Erdoğan Aydın adlı zat sunmuş. O, 86 yıldır demokratikleşememiş Cumhuriyetin bu özelliğini kuruluş ilkelerinde aramak gerektiğini söylemiş. Aydın, sınırlarını baskıcı, kısıtlayıcı ve gerektiğinde yok edici üçgeniyle tamamlamış olan bu kurum, sadece Alevileri, Kürtleri değil, Sünnileri, Türkleri de mağdur etmekten kaçınmamıştır, demiş. Konu Türkiye basınında “Tebliğlerin her biri arkeolojik kazılarda bulunan bir taş parçası” olarak değerlendirildi. Böylece yeni dersimiz belli oldu: Dersim.
Çok açıktır ki, Şeyh Sait isyanı Musul/Kerkük meselesiyle; Dersim isyanı ise Hatay meselesiyle yakından ilişkilidir. Biri İngiliz diğeri de hem İngiliz hem de Fransızların gizli servislerinin kışkırtmasının ürünüdür. Ortada bir isyan vardır ve her iki isyan da ilk önce kitleler halinde Mehmetçiklerin katliamı ile başlamıştır. Ancak kimsenin gerçeği aramak gibi bir amacı yok. Bu tartışmaları açanların tek bir amacı var, o da Türkiye Cumhuriyeti tarihini mahkûm etmektir. Bu nedenle malum zevat her şeyin nedenini Cumhuriyetin kuruluşuna ve ilkelerine bağlamaktadır. Cumhuriyetin, mevcut haliyle her türlü kötülüğün kaynağı olduğuna halk ikna edilirse, cumhuriyetten ve ilkelerinden kurtulmanın meşru temelleri de atılmış olacaktır. Tarihten husumet çıkarmak, gerçekleştirilmiş olan Türkiye usulü kadife devrim sürecinin bir parçasıdır. İyi anlaşılmalıdır.