Derin servis (22 Eylül 2008)

Ümraniye Soruşturması’nda gözaltına alınanların sorgu bilgileri savcılıktan önce gazete sayfalarına ulaştı.Yandaş medya, daha emniyetteki işlemleri bitmeden zanlılar hakkında iddianame(!) yazarak, sanık sandalyesine oturttu


Dillere destan Ergenekon soruşturmasında ’8’inci dalga’ gerçekleşince, olay iktidar yanlısı gazetelerin manşetlerine nasıl yansıdı?..
Star’ın manşeti:
“761 teğmene darbe ’mail’i... Gözaltındaki 5 teğmenin 761 arkadaşına darbe ’mail’i attığı belirlendi. Teğmenler talimatları Ergenekon’un ’karargâh evleri’nde buluştukları Eruygur ve Tolon’dan almışlar...”
Sabah’ın manşeti:
“Talimat cezaevinden... ABD Konsolosluğu’na saldırı emrini Ergenekon’un cezaevinden telefonla verdiği iddia edildi. ... Gözaltındaki Nurseli İdiz ve Seyhan Soylu’nun ’cinsel içerikli’CD’lerle şantajlar gerçekleştirmeyi planladıkları da iddia edildi...”
Yeni Şafak’ın manşeti:
“Sisi’den ikinci Fadime tezgâhı... Ergenekon’da gözaltına alınan Sisi ve Nurseli İdiz’in Çarşamba’da yeni skandal senaryosu hazırlığı yaptıkları iddia edildi...”
Bugün gazetesinin manşeti:
“Ergenekon’un seks şantajcısı... Gözaltına alınan ’Sisi’lakaplı Seyhan Soylu’nun siyasetçi, işadamı ve bürokratları kadın âlemlerinde gizlice kaydedip şantaj yaptığı ortaya çıktı...”
Taraf gazetesinin manşeti:
“Yeni 28 Şubat hazırlıyorlar... “Polis, Ergenekon soruşturmasının 7’nci halkasında gözaltına alınanların hükümeti devirmek için yeni bir 28 Şubat süreci hazırlığı yaptığını ve bu amaçla cemaatlere sızmaya çalıştığını saptadı...”
Zaman ve Vakit’i de yukardaki gazetelere eklerseniz iktidara bağlı yedi gazetenin neredeyse ortaklaşa yayın yaptıkları ortaya çıkıyor....
Peki, bu haberleri iktidar gazeteleri nereden alıyorlar?.. Soruşturmayı yürüten savcılıktan mı?.. Polisten mi?.. İktidar yanlısı gazeteleri besleyen odak kim?.. Türkiye’de yeni bir derin devlet mi oluştu?..
Bu derin devletin medyanın yarısını yönlendirmek ve beslemek gücünde olduğu açıkça görülüyor...
Yasalara göre kesinlikle gizli olması gereken soruşturma sürecinde “kimi gazetelere kim servis” yapıyor?..
“Atlatma haber”e bir diyeceğimiz yok...
Ama, yedi gazeteye birden servis yapan bir gizli -ya da açık- merkezin varlığı Türkiye’de, 21’inci yüzyılda, polis derin devletinin kurulduğu kuşkusunu güçlendiriyor...
Bu yeni derin devletin CIA ile ilişkisinin kanıtlarını medyada görmek mümkün...
Her neyse...
Sisi’nin 761 teğmenle yapacağı askeri darbeyi engelleyen polisimize de -maşallah- diyecek bir şey yok...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


+++++++

Bu nasıl gizlilik?
İçişleri Bakanı “Kaç kişi dinleniyor?” sorusuna cevap vermeyecek kadar ilkeli ise, sanık olmayan kişilerin, suçla ilişkisi olmayan konuşmalarını basına sızdıran ilkesizleri teşhir etsin


CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü “kaç kişinin telefonu dinleniyor” diye sordu.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Polis Vazife ve Salahiyet, Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı kanunları hükümlerine göre yürütülen faaliyetler çerçevesinde elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında ve korunmasında gizlilik ilkesi geçerlidir” cevabını verdi.
Konuyla ilgili haber Hürriyet’in birinci sayfasında Nuray Babacan imzasıyla yer aldı. Habere göre Çöllü aldığı cevaptan tatmin olmadı ve “ortada yaman bir çelişki var” dedi. Çünkü bakan, bazı gazeteler telefon konuşmalarını üstelik en özel ayrıntılarına kadar yayımlarken ‘gizlilik’ ilkesini bahane edip bilgi vermekten kaçınınca inandırıcı olamamıştı. Suçla ilişkisi olmayan telefon konuşmaları, kişilerin onurlarını kırmaya, toplumsal statülerini sorgulatmaya, psikolojilerini bozmaya dönük olarak kullanıldı. Telefon kayıtları Ümraniye soruşturmasının aba altındaki sopası, şantaj aracına dönüştürüldü.
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, herkesin içine şüphe düşüren bu sorunla ilgili, “Bunları deşifre edenler dinleyen kişilerdir” tespitinde bulundu. Kayıtları gizleyenlerin, yayınlanmasından rahatsız olmadığı çelişkisine dikkat çeken Vural amacın muhaliflere korku salmak olduğunun altını çizdi ve şu soruyu sordu: “Bu dinlemeler de devlet adına yapılıyorsa, o zaman bunları basına verenler hakkında ne yapılmıştır? ”
Vural’ın görüşüne katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş de, “Telefon kayıtlarını çarşaf çarşaf gazetelere gönderiyor. Sorduğunuz zaman “devlet sırrı” diyorlar. Bu devlet değil, AKP sırrıdır. Çünkü, sadece AKP muhaliflerini dinlediklerinin ortaya çıkmasını istemiyorlar.” diye konuştu.
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol ise “Avukatlar, iddianamede adı geçenlerle ilgili bilgi ve dosyalara ulaşamazken, AKP’ye yakın medyada bunlar sayfa sayfa yayınlandı. Telefon görüşmeleri tam metin yer aldı. Sanık olmayanlar bile deşifre edildi. Bu AKP’nin büyük bir ayıbıdır.” dedi.
Anadol da, Vural ve yandaş medyaya servis edilen konuşmalarla özel hayatlarının sınırları çiğnenen yüzlerce insan gibi aynı soruyu yöneltti:
“Eğer dinlemeyi devlet yapıyorsa, bu konuşmaları servis yapanlar hakkında ne işlem yaptınız? ”


+++++++

Bizans defol, Ermenistan hoş geldin
Vatanı ‘tarihi entrikacı’nın elinden kurtaran duyarlı Kayserililer, işgal ve iftiranın beşiğini ziyaret eden hemşehrileri Abdullah Gül’le gurur duyar mı?

Kayserili vatandaşlar, Kayseri Kalesi’nde Bizans bayrağı görünce koştular.
Toplananlar, bir dizinin çekimi için temsili asılan Bizans bayrağının indirilmesini isteyip “Vatan bölünmez” dediler.
Duyan yetişti...
Dizinin yönetmeni, “Arkadaşlar dizi çekiyoruz, yani sahici Bizans değil...” bu dediyse de, kalabalık bir ağızdan bağırdı:
“Bizans defol...”
Bu Bizans tehdidi karşısında kalabalık giderek büyüdü.
Bu tek eksik vardı:
Bizans diye bir devlet yoktu.
(.........)
Olsun...
Ben de bu durumlara çok kızarım.
Yurtdışında ne zaman duvara asılı bir Türkiye haritası görsem, bir koşu gidip sağ alt köşesine bakarım:
Hatay duruyor mu?..
Bu; varlıklarımızı sahiplenemediğimiz için, her an aklımızda bulunan “Bir şeyimiz elden gidiyordur...” düşüncesinin normal refleksidir.
Vatan elden gidiyor, din elden gidiyor, bayrak elden gidiyor, laiklik elden gidiyor gibi...
*
Kayserililer “Bizans defol” dediler.
Eğer Kayserililer bunu yapmasaydı, insanlık tarihinde ilk kez olmayan bir devlet, bir yeri ele geçirecekti.
Bizans yok çünkü...
Ama Ermenistan var.
Ve Ermenistan, Kayseri’ye kadar olan vatan parçasını ister.
Kayseri’nin yetiştirdiği ve en yoğun oyla desteklediği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçen gün istem ve iddialarını asla geri almayan Ermenistan’a gidip ellerini sıktı mı?
Sıktı...
Kayserililer, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye karşıladılar mı?..
Karşıladılar...
Peki bu olmayan Bizans’a “Bizans defol!” ne oluyor?..
Kimi Kayserili vatandaşlar, “Hücuma geçip Bizans bayrağını oradan indirelim” dediler. Polis geldi...
Ve yönetmen, Bizans’ı katlayıp çantasına koyup gitti.
Vatan kurtuldu...
* Bekir Coşkun / Hürriyet

+++++++

ACİL YARDIM
Martin Luther King aranıyor!
İnançlı insanlar tarih boyunca dinci veya din adamı kılığına girmiş sahtekârlar tarafından iliğine kadar sömürülmüş... Öyle sömürülmüş ki, bizim ’Fener’ci zibidiler yanlarında hiç kalır. Bizzat kilise ve anlı şanlı din adamları yürütürmüş bu soygunu... Örneğin, ortaçağda piskopos ve rahipler halka para karşılığında cennetin anahtarını satarmış.
Protestanlığın kurucusu Martin Luther bir gün bu bezirgânlara başvurmuş: Ben de cehennemin anahtarını satın almak istiyorum...
Üçkâğıtçı ruhbanlar kendi aralarında talebi görüşmüş, bu adam galiba deli diye düşünmüş ve eline bir anahtar verip sepetlemişler.
Luther anahtarı kaptığı gibi soluğu şehirde almış.
Sokaklarda koşarken bağırıyormuş: Ey insanlar cehennemin anahtarı bende! Kapısını kilitledim. Artık kimse oraya gitmeyecek. Siz de gidip artık boşuna kiliseye cennet vaatleri uğruna para kaptırmayın...
Bizim saf müminleri, dindar görünümlü oy ve para hırsızlarının elinden kurtarmak için de böyle zeki adamlar gerekiyor. Bulamazsak bu hırsızlar yalnız saf müminleri değil, bütün memleketi soyacak ve satacaklar? Efendim? Yoksa zaten satıyorlar mı?!
* Melih Aşık / Milliyet


+++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Küçük bireysel hırsızlar ile büyük ve organize hırsızlar arasındaki farkı görüyorsunuz değil mi? Küçük hırsızlar soygunu el feneriyle yapıyor, büyük hırsızlar ise kocaman deniz feneriyle... * Yahya Karayel


+++++++


Erdoğan’a Ramazan tavsiyesi
Her gün bir doz, kersende dövülmüş mutluluk iksiri

Bu maneviyat ayı nedense Başbakan’ın bünyesinde bazı yan etkiler yaptı. İstenemeyen komplikasyonlar gelişti. Köşe yazarlarının çoğu, frenleri patlamış kamyon haline teşhis koydular. Ama tedavide tıkandılar. Sabah Fehmi Koru’yu okurken beynimin Newton’a özenen yanına bir elma düştü ve buldummmmm!
Eğer Fehmi Amca Ramazan bitene kadar formdan düşmez ve dünkü performasını her gün tekrarlayabilirse, Erdoğan yine “mutlu ve güzel ülkenin ilelebet tek adamı” ütopyasıyla huzura erecektir. Yeter ki her gün bir doz, kersen kafalı yazardan beslensin. Biraz yağlı ama olacak o kadar artık. ‘Fehmi Amca Mutluluk İksiri’nin ilk dozu aşağıda: “Bugün verilen kavganın ardında ’halkın haber alma hakkı’ ile ilgili bir titizlik yatmıyor; Ak Parti iktidarı, geçmiş iktidarların alıştırdığı gibi, medya patronlarının isteklerine ram olup yeni rantlar elde etmelerine yardım etseydi, kamuoyunu olağanüstü meşgul eden son olay duyulmayabilirdi. Eskiden medya gücüyle seçim sonuçları kolayca etkilenebiliyordu; son iki seçimdir çok satan ve çok izlenen medya organları bu güçlerini kaybetti. Kısa süre sonra patronları adına konuşup yazanlar, söylediklerini dinleyecek, yazdıklarını okuyacak kimse bulamayacak... Böyle bir ülkede farklı çağrışımlar yaptıran ’boykot’ sözcüğünü ağza almayı gerektiren bir ortam yok. Etkisi kalmamış kalemler ve satsa da ciddiye alınmayan gazeteler gündemi belirlemede yetersiz kalıyorlar zaten. Onların haklarından gelen rakipleri var, bizler varız. Gerçekler her zaman üstün gelir Sayın Başbakan, buna güvenin...”


+++++++

MİNİ YORUM
Yalandaş yandaşların serüveni
Kim cennetlik, kim cehennemlik tespit edip zındıkların yüzlerine tükürdüler. Yetmedi kulaklarının arkasındaki kalemleri bellerine takıp silahşör, pardon kalemşör atandılar. Ümraniye Soruşturması ile kah polis, kah savcı, kah hakim; daldan dala kondular. Sonunda dozuttular. Tek başına iktidarın servis elemanı olduklarını unutup, şefliğe soyundular. Yargı sistemini rondodan geçirip, üstüne biraz maydanoz, biraz salça oldular...
Sonunda, gözaltına alınanlar arasında avukat olduğu için savcılıkta sorgulanacak zanlının ‘emniyetteki’ sorgusunda ortaya çıkan gerçekleri de yazmayı başardılar...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları