Denktaş’ın toprağı...
Kıbrıs’ta “Baba Türk” ün cenazesine katılanlar “Annan Planı”na “yes be annem” diyen halkın Denktaş’ın ardından döktüğü gözyaşlarına şaşırmıştı. İşin perde arkasını bilmeyenler aynı toplumun “teslimiyetçi”lerin biletini aynı yöntemle kestiği gerçeğini de unutmuş. KKTC’de üç ay önce yapılan nüfus sayımındaki rakam beklendiği gibi 600-700 bin değil 250 binin biraz üzerinde çıkmış. Hiç abartmadan bu nüfusun büyük çoğunluğu Lefkoşe’de kurucu Cumhurbaşkanını uğurladı. Kıbrıs notlarına başladığımda anavatan Türkiye’den yoğun katılım beklendiğini ifade etmiştim. Uçak ve feribot seferlerinde gerekli düzenleme yapılamadığı için arzulanan sayı gelemedi. Yine de Kıbrıs, Kıbrıs olalı böyle bir tablo görmedi. Bundan sonra da görmesi çok zor.
“Düğün ve cenaze”nin Türk milletindeki özellikleri üzerine çok yazı kaleme aldım. Son yıllardaki cenaze yazılarımdan dolayı bazıları adımı “ağıtçı”ya bile çıkardı. Ama sağlığında kıymetini bilmediklerimizin vefatlarında gözyaşı dökülmesini hep hatırlatmaya devam edeceğim. AKP hükümetinin merhum Denktaş’a nasıl haksızlık yaptığını, KKTC’yi “kambur”olarak gördüklerini yeniden hatırlatmaktansa, cenazedeki “ayıp”ı sergilemek istiyorum. Programını okyanus ötesinden CFR’den alan AKP’nin, tek başına iktidarın sarhoşluğu ile Amerikanvari koruma ordusu kurduğunu herkes biliyor. İnsanın tabiatında sakinliğin olduğu KKTC’ye öylesine bir koruma ordusuyla geldiler ki, duyan gören Rumlar baskına geliyor sanır.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa ait zırhlı araç ve koruma ekibi 30’dan fazla araç ile bir nevi trafik terörü estirdi. Emniyetin tornadan çıkmış gibi tek tip sivil polislerine protokolün ne anlama geldiği kesinlikle öğretilmemiş. Başbakan Erdoğan’ın bir kaç defa uyarıp, değiştirdiği koruma ordusu cenazeye katılan millet ile devlet protokolü arasına duvar örme adına resmen zulüm yaptı. Lefkoşe’nin tarihi yapısı sebebiyle caddeler dardır. On binlerce insan “Baba Türk”ü yolcu etmek için yürüyor. Dünyanın her yerinde cenaze protokolünün önünde “aile” yürür. Fakat Türkiye’den gelen korumalar aileyi neredeyse çiğnerken, protokoldeki “Ana Muhalefet Partisi”ni de fena örselediler. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal, Hikmet Çetin ve Örsan Öymen itilip-kakılmalara sırf Denktaş’ın cenazesine gölge düşmesin diye ses çıkarmadı. Aynı şekilde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve heyetine karşı da terbiye sınırları aşıldı. Programa zaten geç gelen Gül, Erdoğan ve beraberindekiler, cenaze namazından sonra kaçarcasına geri dönünce millet rahatladı. Denktaş’a karşı yapılan “riyakârlığı” unutmayanların tepkisi “Geldikleri gibi gittiler” oldu.
Türkiye’de kar-kış hüküm süerken Ada’da gökyüzü bir ara hıçkırdı. Bulutlardan hafifçe yaş süzülürken ortaya çıkan gökkuşağının tesadüf değil “tevafuk” olduğu kanaatine varıldı. Böylesi tarihi bir günün anlamına çok şey kattı. Son nefesine kadar yorulmadan Türklük için çalışan Denktaş’ın ebedi istirahatgâhına tevdi edilmesindeki “anavatan toprağı” haber bültenlerine yansıdı. Oğlu Raif ve Hala Sultan’dan gelen toprakları Serdar Denktaş ve torun Rauf Denktaş mezara serperken, Türkiye’den gelen toprağı Namık Kemal Zeybek döktü. DP Gençlik Kolları yöneticileri tarafından getirilen “anavatan toprağı”nı başkaları akıl edememiş. Defin törenine katılmayan AKP hükümetinden beklemek zaten mümkün değildi. Türk Dünyasından gelen temsilcileri burada tek tek yazmak mümkün değil. Kırım’dan Mustafa Cemil Kırımlıoğlu, İskeçe ve Gümülcine müftülerini anmadan geçemeyeceğim. Bir de askerin erinden genelkurmay başkanına kadarki rütbelerinde tam kadro bulunmalarını not edelim.
Merhum Denktaş için açılan taziye defterleri önümüzdeki günlerde umarım kitap haline getirilir. Devlet protokolünden sokaktaki adama, çoluk-çocuğa kadar duygularını kâğıda dökenlerin yazdıkları Kıbrıs’ın sosyal-kültürel dokusunun da göstergesi olacak. Yeniçağ gazetesi, yazarları ve okurları adına ben de birşeyler karaladım. Bağışlayın bu duygular bir süre daha gizemli kalsın...