Denktaş’ın "Kazım Bey’i..."
Bütün iz bırakanları unuttuğumuz gibi merhum Rauf Denktaş’ı da unutacağız. Sömürge adası Kıbrıs’ta Türk cemaatinden millet ve devlet kazandıran Denktaş’ın en büyük talihsizliği nüfusu 300 bin bile olmayan Türk tarafının lideri olmasıdır. Kimse darılıp gücenmesin Denktaş, Türkiye’de yaşasa, Türkiye’de siyaset yapsa bugünkü tabloyu memleketimiz yaşamazdı. İddia ediyorum Denktaş’ın politika yaptığı Türkiye’de bugünkü siyasi partilerin işlevi kalmazdı. Atatürk’ün yanına göç eden “Baba Türk” ile beraber “Yaşayan Son Başbuğ” efsanesi de sona erdi. Elbette liderleri koşullar belirler. Tarih yazar. Bu millet sinesinden elbette yeni güçlü liderler çıkaracaktır.
Ama son yüzyılda Atatürk’ten sonra hem silahlı direniş, hem de siyasetle devlet kurup-yöneten bir tek Denktaş vardır. Bir hukuk adamının milletini korumak için silah kuşanma zorunluluğu yaşaması, çatışmalardan sonra yine hukuk savaşı vermesi O’nun liderliğini pekiştirmiştir. Elbette böylesi “önder” ler yalnız değildir. silah arkadaşları yanında yakın mesai yaptığı dostları vardı. Denktaş’ı uğurlamaya gittiğim adada yüzlerce yaşanmış olay dinledim. Halen hayatta olan TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) üyesi mücahitlerle konuştum. Tarihte “tesadüf” diye bir şey olmaz. Nitekim Denktaş’ın defnedildiği Cumhuriyet Parkı’nda TMT abidesinin yanına gömülmesi de tesadüf değil tevafuktur.
Yıl 1973... Adada Türkün adı yok... Can ve mal güvenliği de...
Genç-cevval bir mücahit gizlice eğitim vermek için Kıbrıs’a gelmiştir.
Gelişinden bir kaç gün sonra Denktaş Lefkoşe’deki TMT hücresine gelir.
Erenköy’ün önemini anlatır. Erenköy’ün düşmesinin adada Türk’ün yok olması anlamına geldiğini belirterek, yaşı daha yirmilerin başında olan gence; “Kazım Bey! Çok önemli bir yere, çok önemli bir göreve gidiyorsun. Allah yardımcın olsun” der... Erenköy’e gitmenin bir daha geri dönmeme anlamı taşıdığını bilen Kazım Bey, “Milletimiz sağolsun!...” cevabını verip, kamyon kasasında yolculuğa başlamış, gece karanlığında dağlardan Erenköy’e ulaşarak menzile varmıştır. Rum Milli Muhafız Alayının tanklarla saldırdığı Erenköy, Kazım Bey ve mücahitlerinin olağanüstü direnişi ile düşmez. 20 Temmuz 1974 sabahı başlayan “Barış Harekatı” esnasında “Toros” telsiz başında Türk askerini beklerken, Kazım Bey, adaya adım atan Türk askerinin güvenliğini sağlamak için çatışmanın tam ortasındadır.
Yakın tarihimizin dönüm noktası olan Kıbrıs Harekatı ile ilgili ne yazık ki çok şey yazılmadı. Yazılanlar da “tarihin televolesi” niteliğini aşamadı. Lakin merhum emekli orgeneral Kemal Yamak’ın yazdığı “Gölgede kalan izler, gölgede kalan bizler” adlı kitabı ibretliktir. Denktaş’ın silah arkadaşı Kazım Bey’in izini işte bu kitapta ve yaşayan mücahitlerde buldum. Kolunda “Bozkurt” amblemli mücahit üniformasıyla çekilmiş fotoğraflarını Ankara’da mütevazı evinde gördüm. Denktaş’ı son yolculuğuna uğurlayamayışın hüznü çökmüştü gözlerine... Yutkundu... Sorularımın hiç birine cevap vermeden “Arkadaşlarımıza selam söyle... Ben çok iyiyim...” diyebildi. Salondaki kalabalık umurunda olmadığı için “ben bir sigara içeyim” diyerek yürüyüp gitti...
Kazım Bey ile son görüştüğüm yer, silah arkadaşı Rauf Denktaş’ın da tıkılmaya çalışıldığı Silivri’ydi... Malumunuz Denktaş’ı “1Numara” diye yargılamaya kalkışmışlardı. İtibar infazına uğratmayı tasarlıyorlardı. Eğer sağlığı müsait olsaydıhapsetmekten çekinmeyeceklerdi...
Peki Kazım bey kim?
1973’de gizlice gittiği Kıbrıs’ta O’nun asıl kimliğini kimseler bilmiyordu. Şu günlerde mahkemeye hakaret ve tehdit ettiği gerekçesiyle soruşturma açılan eşi bile nerede olduğunu bilmiyor, hasret dolu mektupları “P.K. 167 Bakanlıklar-Ankara” adresine yolluyordu. Cevaplar yine posta kutusuna gelirdi... Kazım Bey şimdi Silivri’de kurulmuş olan Guantanamo Üssü’nü andıran hapishanede yatıyor. Üstelik milletin iradesiyle milletvekili seçildiği halde serbest bırakılmıyor. Kıbrıs’ın Kazım Bey’i yani Engin Alan, Kıbrıs Türküne ve Tüm Türk Dünyasına “Başsağlığı” diliyor.
Prof. Dr. Özcan Yeniçeri “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Özel yetkili mahkemelerin değil” dese de egemenliğimizin tartışıldığı günlerde “Kazım Bey” lere selam olsun...