“Deniz Feneri Medyası” gazetecilik dersi verirse...

“Bir sunucu gözaltına alındığında insan bu kadar zafer naraları atar mı?” diye soruyorlar...
Atmaz mı?
Bir yazar gözaltına alındığında atmadı mı?
Bir doktor gözaltına alındığında?
Mesela “sunucu”luk da yapan bir tiyatrocu Ümraniye soruşturması kapsamında gözaltına alındığında atanlar vardı. Zafer narası atmakla kalmamış, gözaltına alınma sebebiyle hiç alakası olmadığı halde kadıncağızın özel yaşamını gündeme getirip “recm”e çarptırmış ve adeta taşlamışlardı.
Bir asker... Bir akademisyen... Bir işadamı... Bir hakim... Bir avukat... Bir kalp hastası... Bir kanserli beden...
Bir anne bazen...
Hem de “neden”ini bile bilmeden... Öyle aylarca “delilleri karartma” imkanı verilmeden... Davul zurnayla “geliyorum” diye ilan etmeden... Bir sabah, ansızın, yataklarından uyandırılarak, gözlerinin çapağıyla, karga-tulumda... Hem de öyle havaalınında salına salına poz vererek değil... Değil hayranlarıyla sarmaş dolaş fotoğraf çektirmeyi yeni doğmuş bebeğini son kez koklama hakkı bile tanınmadan... Onca “insan”, gözaltına alınırken atılan zafer naralarını hep birlikte duymadık mı?
“Bir daha, bir daha” diye tempo tutulmadı mı? “O yetmez, bunu da al” diye manşetlerinde çarpılar koymadılar mı yüzlerce kişinin yüzüne “cadı avcıları”?
En fenası; “sebebi” olmadılar mı; canına kıyan onurlu insanların silahlarındaki asıl mermi olmadı mı yazdıkları?
Madem “şüphelilerin kesin suçlu ilan edilmemesi gerektiğini” biliyordunuz o gün niye sormadınız bu soruyu?
Hadi sormadınız, soranları niye bir kalemde yaftaladınız:
“Ergenekon medyası!”
Madem öyle müstakbel “Deniz Feneri Medyası” “helalleşmeden önce hesaplaşın” geçmişinizle:
Neye dayanarak “şüpheliler”in “kesin suçlu” olduğundan “şüphe” dahi etmeden döşendiniz her biri giyotin bıçağı gibi olan manşetlerinizi? Neden “satır satır” doğradınız insanların dünlerini, bugünlerini, geleceklerini, hayallerini, ailelerini, mesleklerini, şereflerini?..
Nasıl bir izansızlıktır ki, kalkmış “çifte standart”tan söz ediyorsunuz şimdi?
Hangi yüzle?
“Deniz Feneri şüphelilerini suçlarken aslan kesilenler adalet üzerine gölge düşerken de aynı celadetle kükreyebilmeli. Yoksa yandı gazetecilik...” demiş içlerinden biri...
Bayıldım; mutlaka kendisini de bekleriz:
“Ümraniye, Balyoz, Kafes şüphelilerini suçlarken aslan kesilenler adalet üzerine gölge düşerken de aynı celadetle kükreyebilmeli. Yoksa yandı gazetecilik...”


Dua edin ‘sabun yapalım’ demedi

Yenişafak yazarı Hayrettin Karaman’ın 7 Ağustos tarihinde yayımlanan “Tahammül mü hoşgörmek mi” başlıklı yazısı infial yarattı. Çünkü yazıda “İslam’a inanmayanların aykırı fiilleri için” alınabilecek bir “tedbir tavsiyesi” vardı:
“Özel mekanlar ihdas
etmek!”
İki kişinin birbirlerine sarılarak yürüyüş yapması, alkol, Ramazan’da ulu orta yemek yemek de “aykırı fiil” sayıldığına göre, alenen ifade edilmese de bu “getto” önerisi sırf “İslam’a inanmayanlar”la sınırlı da değildi. Müslüman olup da dinini “onlar gibi yaşamayan” yahut “yaşamayan” ama neticede dinden de çıkmayan, takdiri Allah’a bırakanlar da vardı “temizlik” listesinde!
Haliyle kızılca kıyamet
koptu:
“Laik devlette böyle müdahale olmaz” diyen mi istersiniz.
“Bir toplumda farklı yaşamların da yaşam hakkı vardır” deyip eni konu bu kafayla uzlaşma noktası arayan mı!
Mesela Abdurrahman Dilipak’a kalsa “ayır gitsin”di; “Hindistan da ineğe tapan Hindularla ineği kurban eden Müslümanları ayırmamış
mıydı!”
Acaba Hindistan’da yasakları delip bir Hindu ile evlenen Müslümanlar ne yapmıştı; hangi mahallede kalmıştı?
Ya çocukları?
Mesela bu fikri ciddiye alıp “öteki mahalleleri” kurmaya kalksalar, o tip ailelerin çocuklarını ne yapacaklar? Hadi erkek çocukları belirli bir yaşa gelince “fasulye testi”ne tabi tutuldu ve “sünnet” durumundan yakayı ele verdi diyelim; ya “Müslüman mahallesine sızan aykırı kızlar”ın tespitinde hangi yöntemi kullanacaklar?
Bütün bu insanlık dışı risklerine karşın, bence yine de şükretmeli!
Tahammüllü adammış bu Karaman!
Bu “tedbir”in geliştirilmesini “şartların müsait olup olmaması”na bağladığına göre... Hazır şartlar yeteri kadar olgunlaşmışken, yargı, kolluk güçleri, medya, sermayeyi de katıp yanına “voltran”ı oluşturabilir ve toptan “sabun” yapılmamızı teklif edebilirdi mesela!
“Geri dönüşümlü katliam modeli” deyip kılıfına da uydururdu; israfla mücadele!
“Cehennemde de yanmayacaklar mı sanki” diye fetva yazdırıp “dev fırınlar” kurulmasını önerebilirdi...
Hiçbirini yapmadı; “Ya ıslah, ya tecrit” dedi...
Dedi demesine de, bir şeyi eksik söyledi:
Bizim “papaz elbisesi
giyen Müslümanlar”ın mahallesi belli mi?


Başbuğ haklı

“Amerikalılar samimidir. Kafalarında ne varsa, hedeflerini, amaçlarını, doğrudan ortaya koyarlar.”
Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Milliyet için yaptıkları sohbette Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a söylüyor bunları. Elekdağ şaşkın! Oysa Başbuğ doğru söylüyor. CIA Ajanı Graham Fuller daha 1998’de ne dedi?
“Kemalizm bitti...”
Ya sivil darbe sponsoru George Soros’un 2003’te “uyandırma servisi” mahiyetindeki ifadesi neydi?
“Türkiyenin en iyi ihracat ürünü ordusudur...”
“Türkiye’nin Doğu Karadeniz sınırına kadar uzanan Kürdistan haritaları”nı yahut “Arap Baharı”nın ne menem bir “parçalayıcı” olduğunu gösteren “BOP haritaları”nı gündeme taşıyanlar kimdi?
Amerikan Senatosu, düşünce kuruluşları, Pentagon güdümündeki gazete ve dergiler...
Adamlar kafalarından geçeni gizlemediler ki... Bizim ülkemizi yönetenlerin kronik Stockholm Sendromu onların derdi mi!
Başbuğ’un “Amerikalılarla çalışmak daha kolaydır” tespitini yabana atmayın; tecrübeyle sabittir! 2003 yılında, Süleymaniye’de askerimizin başına çuval geçirdiklerinde Hilmi Özkök de söylememiş miydi aynısını: “Pratik bir çözüm!”


Vicdan dayanmaz

Fehmi Koru yeni mekanı Star’dan şöyle selamladı ahaliyi:
“Hemen etrafımızda ve ülkemizde yaşananlar dünya çapında meydana gelmeye namzet dönüşümün öncü sarsıntıları olabilir. Usta bir heykeltraş elinde içinden muazzam bir sanat eseri, teshir edici bir heykel çıkabilecek büyük bir mermer parçasının karşısında duruyoruz, hiç değilse bu kadarının çoğumuz farkındayız; kulağımıza ulaşan çekiç seslerini o eserin oluşma süreci olarak görüyorum ben... (...)Ekmeğini günceli izleyip yorumlayarak kazanan biri için müthiş heyecan verici bir dönem bu ve ben bu heyecanı iliklerime kadar duyuyorum.”
Öyle bir heykaltraş ki Koru’nun bahsettiği, bitirdiğinde “ucube”yi mumla aratacak eseri! Bir çekiç darbesi; Felluce’de 10 kişi sizlere ömür! Bir çekiç daha; Telafer’de 170 kişinin ruhuna El Fatiha! Biraz zımpara; Kandahar’da 15 can pazar tezgahlarının arasında!
Milyonlarca insanın öldüğü bir aksiyon filmi gibi... “Vicdanı” olan izlemesin...



BASINDAN SEÇMELER



İkinci Cumhuriyetçilere Hz. Ömer nasihati


Hz. Ömer ile ilgili halkın kulaktan kulağa ulaştırıp günümüze getirdiği çok hikaye vardır. Bunlardan birinin adı da; “Allah’tan kork Ömer” başlığını taşır:
“Hz. Ömer bir adamla konuşuyordu. Nasıl olduysa adam:
-Ey Mü’minlerin Emiri, Allah’tan kork(!) sakın(!) diye haykırdı.
Dinleyenlerden biri öne çıktı. Hz Ömer’e öğüt veren adama dedi ki:
-Sen, Allah’tan kork diye Mü’minlerin Emiri’ne mi ihtar ediyorsun?
Hz. Ömer söze karışan
adama:
-Bırak sen söze karışma. Bana Allah’tan kork diye güzel bir ihtarda bulunuyor. Bu ne güzel nasihattır, dedi ve ilave etti:
- Bana sizler tarafından hayırlı ihtarlar yapılmadıkça sizlerde hayır yoktur. Bizler de sizlerden gelen hayırlı ihtarları kabul etmedikçe, güzel karşılayamadıkça bizde de hayır yoktur. İdare adamlarının en alçağı, en haydudu idare işlerini omuzlarına aldığı topluluktaki insanların namussuzluğa sapmalarına sebebiyet verenlerdir.” (Mustafa Fahreddin Akabalı, Hz. Ömer Diyor ki, sayfa 51-52)

***

Hz. Ömer, faruk bir adam. İleri demokrasinin hakkını verecek “siyaset adamı ve idarecinin” önemini keşfetmiş, hem dinini ve hem toplumunu “muhalefetle zenginleştirmenin” kapsını hep açık tutmuş bir yönetici.
Bugün iktidar adamlarının sarıldığı “tek ölçü” var.
Yandaşları kollama.

***


Yeni bir atama yaptı. Anadolu Ajansı’nın başına “laikleri dilim dilim doğrayıp şişe geçiririm” diyen Kemal Öztürk adlı bir iktidar yandaşı getirdi.
(...)
Öztürk, AKP Hükümeti döneminde TBMM İletişim Başkanlığı’na getirilmiş, sonra Başbakanlık Basın Müşaviri yapılmış. Tarikat sözcüsü yayın organları ile iktidar destekçisi gazetelerde yazılar yazmış; “Devlet kimdir? Helvadan yapılmış puttur... Bütün laikleri bir şişe geçireceğim, ondan sonra anlayacaklar laikliğin faziletlerini...” diyecek kadar militanlaşmış birisi.

***

Kemal Bey’i devlet ajansının başına genel müdür yaptılar. İkinci Cumhuriyet aşığı liberaller ve solculuktan dönme eski darbeci şakşakçıları, seslerini çıkartıp bu konuda tek bir eleştiri yazısı yazmadılar. Hz. Ömer’in ölçüleri bile liberal İkinci Cumhuriyet’çilerin aklına gelmedi. İkinci Cumhuriyet’in düzeyine bak! Bak, bak. Otur ağla.
Necati Doğru / Sözcü




AKP’nin TSK’yı dönüştürme projesi


Projeyle, terörle mücadele yöntemlerinde de değişiklik yapılacak. Önümüzdeki günlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın birliklerinin önemli bölümü, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinden başka bölgelere kaydırılabilir. Jandarma Genel Komutanlığı’nın sözde değil özde İçişleri Bakanlığı’na bağlanması için de, fiziki bir takım değişiklikler yapılabilir. Kontrol tamamen İçişleri Bakanlığı’na yani sivillere kaydırılacak. Valiler operasyonları kontrol edip, denetleyebilecek.
Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarında da düzenleme yapılması gündemde. Her iki komutanlık, Ankara dışına taşınabilir. Yeniden yapılanma kapsamında bazı atıl birlikler lağvedilebilir.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nin tamamen kapatılması gündemde. Yüksek Askerî Şûra da tekrar yapılandırılacak. YAŞ, tamamen sivillerin kontrolüne geçecek ve idari karar kapsamında tüm kararları siviller alacak. Sınırlı bir bölümünü bildiğim proje bu.
Mehmet Baransu / Taraf




Tunceli Valisi’ne Bingöl iyi gelir

Tunceli referandumda ’hayır’ dedi ya..
En fazla hayır oyu veren il oldu ya.. (yüzde 81, katılma oranı 67 ) Tunceli Valisi, Tuncelilere damgayı basmış; bunlar özgür anayasayı pek sevmiyor..
Özgür anayasayı sevmeyen ne sever?
Sopalı anayasayı sever.. Faşizm sever!.

***


Tuncelilere ’hasım’ gözüyle bakan Vali Bey, Tuncelilere artık nasıl hizmet edecek.. Bence doğru Bingöl’e gönderilmeli.. En fazla evet oyu veren il orası.. (yüzde 95.2, katılma oranı 77 )
Vali kendine gelir!
Mehmet Tezkan / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları