Demokrasilerde etnik parti olur mu, egemenlik paylaşılır mı?
Hemen soralım, demokrasilerde etnik parti olur mu? Kesin cevabı hayır. Açın BM İnsan Hakları Sözleşmesi’ni, açın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni, bu gerçeği açıkça görürsünüz. Çağdaş dünya düzeni eşit bireylere dayanmaktadır. Burada ırk, etnisite, din, mezhep, felsefe, cinsiyet, sınıf gibi sosyal grupların kimliği dikkate alınmaz. Farklı kökenlere mensup kişilerin bulunması, bu gerçeği değiştirmez. Küme kimliği ve küme adına harekete izin verilmez. Kökeni sebebiyle kimseye imtiyaz tanınamaz, ayırım yapılamaz.
Bunun için evrensel devlet hukukun dayandığı temel iki esas vardır. Biri millet, diğeri bireydir. Devletler, kendiliğinden doğmaz, onu kuran bir millet vardır. Onun için egemenlik tekdir, millete aittir. Bu tek olan egemenliğe her birey saygılı olmak zorundadır. Bu şart, farklı kökenlerden gelen kişileri de bağlar.
Eğer bir yandan birey hukuku, diğer yandan grup hukuku olsaydı, eşitlik kurulamaz, düzen işleyemezdi. Ayrıca ırk, etnisite, din, felsefi gibi kümeler, sosyal kurumları oluşmadığından, yani milletleşemedikleri için, sen-ben zıtlaşmasına, kışkırtmaya ve çatışmaya kolayca düşerler. Emperyalistlerin Afrika kabilelerini nasıl kolayca istismar ettiği, birbiriyle katliama varan savaşlara soktuğu hatırlanmalıdır. Bizdeki PKK terörü, bu halin bir başka çeşidi ve örneğidir.
Bundan dolayı, milli devletlerde ve demokrasilerde, etnik parti, küme partisi olamaz. Millete ait olan egemenliğin paylaşılmasından söz edilemez. Mesela; 72.5 milletten oluşan ABD’de etnik parti yoktur. İngiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan, İspanya vb ülkelerde etnik parti yoktur, kurulamaz. Egemenlik paylaşılamaz. Belki dağılan Balkanlarda ve Irak’ta denemesi yapılan örneklerden bahsedilebilir.
Evet tekrarlayalım, çağdaş hukukta millete ait olan egemenlik paylaşılamaz, etnisite, ırk gibi topluluklar parti kuramaz. Bütün haklar, ödevler ve sorumluluklar, kökenleri ne olursa olsun eşit birey esasına göre düzenlenmiştir. Çağdaş sözleşmeler ve evrensel kurallar devletlere; egemenlik, bağımsızlık, ülke bütünlüğü, kamu düzeni, can ve mal emniyeti gibi alanlarda her türlü tedbiri alma hakkını tanır.
Dünya gerçeği böyle olduğu halde, PKK ve onun silahsız yandaşları, Türk milletini bölmeyi, egemenliğine ortak olmayı neye dayanarak istiyorlar? Cevabı belli değil mi? Bölücüler, ülkemizi çökertip parçalamak isteyen Haçlıların maşalığını, sömürgecilerin uşaklığını yapmıyorlar mı? Haçlılar ellerinde haritalarla bölgemizde dolaşmıyorlar mı? Irak’ı kan gölüne çevirmediler mi? Projeleri gayet açık. İçeride; PKK ve silahsız bölücüler, kanlı terör ve psikolojik savaşla, dışarıda emperyalistler Kıbrıs, Ege, Ermenistan, Patrikhane, Irak ve ekonomideki kuşatmayla, toplumda yılgınlık, bezginlik ve çaresizlik yaratarak Türkiye’yi çökertme. Bölücüler medyada, “Egemenliği paylaşalım. Yoksa, büyük güçler müdahale edip bunu gerçekleştirecekler” tehdidini hayasızca yapmıyorlar mı? Adına “Barış içinde bölünme” de denebilir.
* * *
Biz kimiz?
Biz Türkler Malazgirt’te Bizans’ı yenerek Anadolu’yu fethettik. Destekçilerini de yendik. Zulümden kaçanları bağrımıza bastık. Sultan Alparslan askerlerine, “Biz bidat bilmeyen Müslümanlar ve halis Türkleriz” diye hitap etti ve bu iddia üzerine Türk Milleti’nin egemenliğini kurdu. Bugüne kadar, bu egemenliğin bedeli de hep ödendi. Kaç Haçlı ordusu bağrımızda söndü. Neticede, aynı dinin, aynı devletin, aynı tarihin, aynı kültürün mensupları, aynı kazanda kaynayarak bütünleştiler, aynı milletten oldular.
Bunun değerini bilmeyenler var. İşte PKK vahşeti. Özellikle bölge halkını canından bezdirdi. Bir benzeri de Irak’ta kukla yönetimin başında. O da zalim, halka zulmediyor. İkisinin efendisi de aynı.
Şu kadere bakın, dün Bizans’ın zulmü vardı, bugün Haçlıların. Hem de kendi çocuklarının eliyle. Hainlik daima olmuş da işleri bitinceye kadar. Kendi milletine ihanet edene, kim inanır ve hayat hakkı tanır ki?