Demokrasi ve laiklik birlikte yaşar

Gelişmiş modern devletlerin anayasalarında yazmasa bile, bu devletlerde devlet düzeni Laiklik temeli üstüne kuruludur. Zira gelişmiş ülkelerde aynı zamanda demokrasi de gelişmiştir.

Gelişmiş ülke tarifi içinde, ekonomik kriterler yanında, insani gelişme endeksi ve siyasi anlamda gelişmiş bir demokrasi de yer almaktadır. Halen IMF kriterlerine göre Dünyada 35 gelişmiş ülke var... Bunların tamamı demokratik ülkedir ve hepsi de laik devlet yapısına sahiptirler.

Laikliğin olmadığı ülkelerde demokrasi topal olur. Ya da adı demokratik devlet veya cumhuriyet olur ve fakat demokrasi ve Cumhuriyet esaslarından uzak olur.

Eski çağlardan beri, hangi din ve inanış olursa olsun, ruhani dünya yanında aynı zamanda devlet yönetiminde de etkili oluyordu. Din adamları dini kullanarak devlet yönetimine entrikalar yapıyor, krala ve yönetime müdahale ediyorlardı. Laikliğin temel felsefesi, 16. yüzyılda İtalya'da başlayan Rönesans ve reform hareketleri ile oluştu.

Laik devlet düzeninde anayasalar ve yasalarla kamusal fonların tek bir din veya mezhep için kullanılması engellenmiştir. Eğitim sistemi dinsel anlayışlardan bağımsızdır. Dinin ve inançların siyasi bir araç olarak kullanılması ve dinin siyasi arenanın dışında tutulması da aynı yasalarla garanti edilmiştir.

Genel prensipleri böyle olmakla birlikte, biz dahil dünyada lâik olarak tanımlanan ülkelerde uygulamada farklı yorumlar ve eleştiriler yapılmıştır.

Elbette İslam ülkeleri içinde Türkiye, Tunus ve Özbekistan gibi laik ülkeler var. Ancak Dünyada Maldivler gibi küçük bazı devletler hariç, laik olmayan 18 devlet var... Bunların 17'si İslam ülkesidir..

Dini siyasette kullanan Siyasi İslam'a izin veren veya bunlara imkan tanıyan ülkeler sonunda şeriat devletine dönüşüyor. Daha önce laik devletler olan Pakistan, Bangladeş, İran, Irak ve Madagaskar şimdi laik devlet değildir.

Pakistan 1947-1956 yılları arasında laik bir devlet iken, 1956 Anayasasında ülkenin adı ''İslami Cumhuriyeti'' olarak belirlendi. Anayasaya girmesine rağmen, katı bir İslami devlet tanımlaması yoktu. 1980'de diktatör Ziya Ül Hak tarafından Pakistan'da laiklik ile ilgili uygulamalar kaldırıldı.

1972 Bangladeş Anayasası'nda ilke olarak sekülerizm; demokrasi, nasyonalizm ve sosyalizm yer almıştı. 1975'te ülkenin kurucusu olan başkan Şeyh Mucib-ür-Rahman suikasta uğradı. Sonrasında oluşturulan askeri hükümet sekülerizmi kınadı ve 1977'de başkan Ziaur Rahman tarafından sekülerizm sözcüğü "Allah'a inanç ve güven bütün edimlerin temeli olacaktır" ibaresi ile değiştirilerek anayasadan çıkarıldı.

Pakistan ve Bangladeş örneklerinde olduğu gibi, askeri darbe ve dikta rejimleri diktatörlüklerini sürdürebilmek ve halkı yanlarında tutabilmek için, dini bir araç olarak kullanıyor. Laiklikten taviz verebiliyorlar.

Irak bağımsızlığına kavuştuğu 1932 yılından Baas rejiminin geldiği 1968 yılına kadar laik devlet yapısına sahipti. 1968'de anayasaya din devleti ibaresi eklendi. Bugün Irak, mezhep çatışması riski altındadır.

Bütün bu örnekler göstermektedir ki:

Çıkar hesaplarını daha önde tuttukları için siyasi İslamcılar, laikliği istemez.

Dine dayalı bir devlet düzeni bizzat dine de zarar veriyor. Bundan tek yarar sağlayanlar, diktatörler ve Suudilerde olduğu gibi krallar oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları