Demokrasi ve darbe!
Demokrasi ile darbe kavramları arasında -kelimelerin baş harflerinin “D” ile başlamasından başka- hiçbir ortak yan yoktur. Aklı başında olan hiçbir yurttaşın darbeden yana olması ya da darbe arzusu duyması söz konusu olamaz. Darbe arzu ve özlemi yalnız başarıdan değil insanlıktan da umudu kesmenin sonucudur. Kaldı ki “ihtilaller çocuklarını” yediği gibi darbeler de ilk önce kendisine çanak tutanları yer.
Gücün zalimleşmesi!
Darbe zulmün, işkencenin, hakkın, hukukun, insanın ve insanlığın binlerce yıllık kazanımlarının bir anda yok sayılması demektir. Darbe maddenin zalimleşmesi, yani gücün amaç dışı kullanılması anlamına gelir. Bir yerde güç, hukukun değil de kişi ya da grupların arzularına tabi ise orada darbe yapmaya gerek yoktur, çünkü orada darbe zaten vardır.
Darbe ve darbeciliği siyaset lügatinden silmek demokratik sistemin en önde gelen görevidir. Ancak şu sıralarda yapıldığı gibi darbe ve darbecilik paranoyası yaratılarak, hoyratça insanlara isnat ve ithamda bulunarak da demokrasi korunamaz. Bu tür tavır sahiplerine de demokrat denilemez.
Demokrasinin temeli hukuka gösterilen bağlılık ve saygıdır. Hukuk; matematik kadar kesin veriler üzerine oturur. Demokrasi adına başlatılan ihbar furyası, mahremlerin çiğnenmesi, kişinin temel hak ve hürriyetlerinin özüne dokunulması, hülasa demokratik olmayan tutumlarla demokrasi korunamaz, aksine zayıflatılır.
Demokrasiyi korumak!
Demokrasi, sanıldığı gibi telefon dinleyerek, özel konuşmaları deşifre ederek, iktidarı eleştirenleri inanılmaz iftira ve isnatlarla gözaltına alarak, korunamaz. Muhalifleri aşağılamak, baş eğmeye zorlamak ve küçük düşürmek demokrasiyi korumanın yolu değildir. Yandaşlara peşkeş çekmenin, arsızlığın, kokuşmuşluğun, mandacılığın, sebepsiz zenginleşmenin ve milli çıkarlara aykırı tavırların örtbas edilmesi için rakipleri sindirmek amaçlı operasyonlar ise demokrasiyi korumak amacına hizmet etmez.
Muhalifleri korkutmak, sindirmek, germek ve geriletmek yoluyla demokrasi değil ancak faşizm kurulmuş olur.
Muhalefet etmek, karşı çıkmak, itiraz etmek, reddetmek, eleştirmek demokrasinin gereğidir. Her karşı çıkışı, sivil örgütlenmeyi ve sözlerini özgürce ifade etmeyi darbe alameti olarak görmek gerçekte demokrat aleyhtarlığının göstergesidir.
Muhalif her eylem ve söylemi “darbe çağrısı” olarak nitelemek demokrasiyi demokrasi adına mahkûm etmek demektir. Elbette darbenin de ruhu vardır ama bu ruh, gücün ve şiddetin ruhudur. Bu bakımdan darbe çağırmak ruh çağırmaya benzemez!
Önemli olan bireylere, insan onuruna uygun muamele yapmaktır. Yoksa insanların hukukunun, haysiyetinin ve onurunun hangi kavram ve sistem altında çiğnendiğinin fazlaca bir önemi yoktur. Ölüm, ölümdür. Elektrik sandalyesinden ya da giyotinle gerçekleştirilmesinin fazlaca bir önemi yoktur. Aynı şekilde Afganistan, ister SSCB komünizmi adına işgal edilmiş olsun, isterse ABD demokrasisi adına işgal edilmiş olsun sonuçta yapılan aynı şeydir.
Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki zalim uygulama, işkence, temel hak ve özgürlüklerin kısılması darbe dönemlerine özgü de değildir. Demokratik yöntemlerle işbaşına gelenler demokratik söylemler içinde faşist uygulamalara yönelmeleri tarihin her döneminde görülmüştür.
Demokrasilerde herkesin hakkının adalet kavramı çerçevesinde teminat altında olması esastır. İktidarlar toplumu temsilen meşru yoldan aldıkları erki adaletle kullanmak durumundadırlar. İktidarlar hiçbir zaman temsil ettiği toplumdan daha büyük değildir. Çoğunluğun tasvibini almak onlara zalimce uygulamaları azınlığa dayatma hakkını vermez.
Darbe halkın iradesini ezmek ve onu sürü yerine koymak anlamına gelir. Bu bağlamda demokrasi dışı bütün yöntem ve arayışların engellenmesi gerekir. Ancak demokratik sistemlerde darbe paranoyası yaratarak muhalifleri sindirmek de demokrasiye darbe anlamına gelir.