Demokrasi olmadan kalkınma olmuyor (29 Ocak 2020)
Yukarıdaki başlığa ilk tepki, Çin örneği olacaktır. Çin'de demokrasi yok fakat büyüme oranları yüksektir. Ancak büyüme tek başına kalkınmayı göstermez. Halkın refah seviyesini kalkınma gösterir. Uluslar arası standartlara göre de, Çin gelişmiş ülke değildir.
Küresel süreç Çin'in büyümesine destek verdi, fakat bu desteğin kendi halkından çok gelişmiş ülkelere yararı oldu. Dünyada büyük üretim şirketleri Çin ucuz emeğini kullandı, Çin'in döviz rezervlerini de ABD kullanıyor.
Güney Kore kalkınmasını 1980'lere kadar kısmen tamamlamıştı.
Kalkınma gelişmekte olan ülkelerde, insan refahı için öncelikli bir sorundur. Ekonomik kalkınma (iktisadi gelişme) de; gayrisafi yurtiçi hasılasındaki büyüme ile büyüme yanında sosyal ve kültürel değerlerin ve yaşam kalitesinin artmasıdır.
Kalkınma, halkın değer yargıları, dünya görüşü ile tüketim ve davranış kalıplarındaki değişmeleri içerecek biçimde toplumsal ve kurumsal yapıda dönüşüme yol açan bir iyileşmedir.
Sözgelimi, bir toplumun eğitim düzeyi ve eğitim kalitesi, kişi başına düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranı, kişi başına düşen gazete okuma oranı, öğretmen sayısı gibi sosyal ölçütlerle, çevre şartlarının iyileşmesi de kalkınmanın birer göstergesidir. Ayrıca teknolojik gelişme de kalkınmanın bir unsurudur.
GSYH'da büyüme, ulusal gelir düzeyindeki ve fert başına düşen ulusal gelirdeki artışı işaret eder. Fiilen, büyüme GSYH'deki belli bir dönem itibariyle meydana gelen reel; yani enflasyondan arındırılmış artıştır. Fert başına GSYH'nin de artması için, nüfus artış hızının, global büyüme oranının altında olması gerekir. GSYH'da büyüme için kısa dönemde otokrasi bir sorun olmayabilir ve hatta büyümeyi hızlandırabilir; fakat bu büyüme sürdürülemez ve hiçbir zaman kalkınma sağlanamaz. Zira despotik yönetimlerde, ülkeyi yöneten tek kişi vardır. Bu despot ister seçimle gelsin ister darbe ile gelsin ya da emir veya kral olsunlar başta kalabilmek için devlet imkanlarını kullandırmak, yandaş medya kurmak ve yaratmak ve popülizm yapmak zorundadır.
Petrol üreten bazı Arap ülkelerinde olduğu gibi, gelir artışı yüksek ve fakat yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasiye sahip olmayan bir toplum gelişmesini tamamlamış bir toplum değildir
Despotik rejimlerde kalkınma sağlanamaz; Çünkü hem sosyal harcamalar için yeterli kaynak kalmaz ve hem de diktanın devamı için zorunlu olarak insan hakları sınırlı olur. Eğitim diktatörün ideolojik çizgisinde olur. Devlet tek partinin devletidir veya tek diktatörün devletidir. Kurumsallaşma yoktur. Hukukun üstünlüğü yoktur. Bu nedenle de demokrasi yoksa büyüme olsa da kalkınmışlık seviyesi de düşüktür.
Diktatörler toplumun bir kesiminden destek almak için toplumsal ayrışma yaratacak ve diktatörün dağıtacağı para ve imkanların önemsenmesi için gelir dağılımını bozacaklardır. Bu şartlarda kalkınmayı sürdürmek imkânsızdır.
Demokrasi ise tüm vatandaşların, devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.
"İnsanlar için mevcut seçenekleri genişletmek, kalkınmanın temel aracıdır. Bu seçimler sonsuz olabilir ve zaman içinde değişebilir."
Daha da dikkatli bakarsak, kalkınmayı etkileyen ve reel anlamda görülebilen geliri artırma yanında, görünmeyen ve refah artışında önemli katkıları olan seçenekler de var. Bu seçenekler arasında, insan hakları ve demokratik özgürlükler başta gelir. Zira gelir ve kalkınma seviyesi ne olursa olsun, insanların manevi tatmini için önce bağımsız ve özgür olması gerekir.
Özet olarak, kalkınmanın dört temel öğesi vardır:
· GSYH'de büyüme;
· Sosyal gelişme;
· İnsani gelişme;
· Katılımcı Demokrasi ve hukukun üstünlüğünde iyileşme.
Sonuç; İnsanlığın refahı ve gelişmekte olan ülkelerin gelişmesi için, artık küreselleşme yaklaşımını değiştirmek ve kalkınma politikalarını öne çıkarmak zorundayız.