Demokrasi kültürü (06 Aralık 2018)
Türkiye son 70 yıl içinde, solda devrim, İslam'da dava ideolojik çaprazı içinde, hem ekonomik anlamda geri kaldı, hem de demokrasiden oldu. Her iki ideoloji de demokrasiye karşıdır.
Din felsefesi bizim uzmanlık alanımız değil... Ancak genel olarak biliyoruz ki İslam'da Kur'an anayasadır. Kur'an ayetleri ve hadis hükümleri yaşamı düzenler.
Prof. Dr. İlhan Arsel, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski öğretim üyesidir. 1960 sonrası kurucu meclis anayasa komisyonu üyeliği yapmıştır.
İlhan Arsel'e göre özetle "İslam demokrasi ve laik düzen kabul etmez. İslam'da egemenlik halka değil Tanrı'ya aittir. Kur'an anayasa hükmündedir. Kur'an ve hadis hükümleri kişilerin tüm yaşamlarını düzenler. Zaten teokrasi sözcüğü de, iktidarın Tanrı'ya ait olduğunu belirten bir sözdür. İslamiyet teslimiyet anlamına gelir. Yönetenler akla mantığa uymasa da Kur'an hükümlerini aynen uygulamak zorundadır."
İslam'da davanın şeriattan başka çıkış yolu yoktur. İdeolojik İslam, Siyasi İslam anlayışı içindeki İslam'da demokrasiyi tartışmak, zaman kaybıdır.
Dün Facebookta, Tr.Sputniknews.Com kaynaklı bir haber vardı. İslami bir yazar "Ben eğitime, spora, kültüre, aydınlanmaya karşı biriyim." diyordu. Bu yazar gerektiğinde AKP'ye de karşı çıkan doğru sözlü bir yazar olarak tanınır.
Öte yandan yine dün basında yer alan haberlere göre; "İmam hatipli ve ilahiyatçılar manevi rehber hizmeti verecek.''
Siyasi iktidar imam hatip liselerini destekliyor, halkı bu liseler için zorluyor ve bu liseleri artırmakla övünüyor. Geçen sene 222 bin 925 imam hatip lisesi mezunundan sadece 40 bini Üniversitelere yerleşebildi. Elbette siyasi iktidar imam hatip mezunlarına maaş vermenin bir yolunu da bulacak. Aksi halde bu davası çöker.
Freedom House (Özgürlükler Evi)'nin ülkeler için 1972 yılından beri yayınladığı ''İnsan hakları ve sivil özgürlükler endeksine'' göre, Türkiye 2016 yılına kadar, 1980 darbesi dahil, kısmen özgür ülke idi. Süper başkanlık siteminden sonra özgür olmayan ülke statüsüne geriledi.
Bütün bu olanlara bakınca, gidilen yolun dava yolundan farklı olmadığını görüyoruz. Ancak nereye kadar gider? Önemli olan bu sorunun cevabıdır.
Tunus, Türkiye için ders alınacak bir ülkedir. Bu ülke 2011 yılına kadar insan hakları ve sivil özgürlükler konusunda özgür olmayan statüde bir ülke idi. 2012'den 2014 yılına kadar kısmen özgür, 2015'ten beri de özgür ülke statüsündedir.
Tunus özgür olmadığı 2011 yılına kadar 23 yıllık bir dikta dönemi yaşadı.
Halkın 2010-2011 yıllarında pahalılık isyanı ile Yasemin Devrimi yapıldı ve Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali Tunus'u terk etti.
Tunus, Arap Baharı ile çok partili demokrasiye geçen ilk ülkedir. 23 Ekim 2011 tarihinde ilk seçimi Nahda Hareketi Partisi (Ennahda)kazandı. Ancak Nahda, şeriat hükümlerini anayasaya aktarmak istedi. Tunus'ta orta sınıf ve sendikalar başta olmak üzere halk direndi. İki muhalif liderin öldürülmesine rağmen Tunus halkı susmadı, bedel ödedi ve demokrasi kazandı.
Tunus halkının avantajı; Fransızlardan dolayı demokrasiyi ve Batı medeniyetini iyi tanımasıydı.
Demokrasi yolunda Türkiye'nin şansı ise, Atatürk devrimleri ile gelen Batı medeniyeti ve 1949 yılında Avrupa Konseyi'ne girerek bu medeniyetin bir parçası haline gelmiş olmasıdır.
Siyasilerin niyeti ne olursa olsun, halkın bu hayat tarzını ve Batı medeniyetini kolay kolay bırakacağını zannetmiyorum.