Demokrasi demek, Kalaşnikof mu demek!
Ahmet Türk genel başkanı olduğu DTP’nin Meclis’teki grup toplantısında, “İki yaşındaki çocuğun yaşama hakkı yok mu?” diye şehirlerde intihar saldırıları ve sağa sola bırakılan C4 patlayıcıları, köy ve mezralarda Kalaşnikoflarla hedef gözetmeden insan katleden PKK’yı eleştirenlere, “Bunu gündeme getirirseniz Musa Anter’in beynine sıkılan kurşuna da karşı durmanız lazım gelirdi” diyebiliyor.
Söyleyin Allah aşkına İstanbul’da belediye otobüsleriyle akşam işten evine dönen insanların üzerine molotofkokteyli atarak PKK’lı militanlar tarafından cayır cayır yakılmasını 1992 yılında öldürülen Musa Anter’in kan bedeli olarak gören bir zihniyetle nereye varabilirsiniz? Bu zihniyet öyle bir zihniyettir ki, saldırdığı karakolun Mehmetçikleri tarafından yaralanan arkadaşlarının kafasına kurşun sıkan teröristler için bile, “Ayıp oluyor” diyememektedir. “Kandan beslenme” diye dense dense işte ancak bu zihniyete denir. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir ruh hali vekil olarak millet nimetleriyle devlet imkânlarından sonuna kadar faydalandırılır!
Aynı partinin genel başkan yardımcısı Emine Ayna ise Öcalan posterleri altında Batman’dan Türkiye ve dünyaya şöyle sesleniyor:
“- Aktütün baskınında PKK 62 asker öldürmüştür. Devlet 15 asker öldüğünü söylüyor, yalan söylüyor. Asıl olan PKK’nın açıklamalarıdır. Biz kendi doğru haber alma kanallarımızdan bilgi alabiliyoruz. Kürtleri kandıramıyorlar. Kendilerini kandırıyorlar.”
Bir ülkenin neredeyse tamamı şehit edilen evlatları için kan ağlarken o ülkenin bir milletvekili çıkıyor Mehmetçikleri şehit edenler adına, “Asıl olan PKK’nın açıklamalarıdır” dedikten sonra, “Öldürülen asker sayısı 15 değil 62’dir” diyor. Belli ki Mehmetçiğe “şehit” demeye dili varmıyor ve belli ki bir milletvekili olan Ayna için Mehmetçik değil de Mehmetçiğin kendini ve vatanını savunurken öldürdüğü teröristler “şehit”, bunu anlıyoruz.
Lâkin insan gerçekten merak ediyor, hangi devlet gibi bir devlet kendi varlığına kasteden bir terör örgütünün canından ettiği askerlerinin sayısının fazlalığıyla övünen ve güvenlik güçlerinin safında yer alan köy korucularını hainlikle suçlayan bir parti ve bir milletvekiline tahammül edebilir! Sonra böyle bir zihniyetle bir ülkede “halkların kardeşliğini” sağlamak mümkün olabilir mi! Milletvekili Ahmet Türk’e göre terörist ev basacak, yol kesecek, sağa sola patlayıcılar koyacak, benzin doldurulmuş şişeleri evinden işine işinden evine giden insanların üzerine fırlatacak, sen tutup, “Yahu şunlara bir şey söyle” denildiğinde. dönüp 16 yıl önce işlenmiş bir cinayeti hatırlatarak, “Birileri de Musa Anter’i öldürmeseydi” diyecek. Milletvekili Emine Ayna da bu tür terör eylemlerinde ölen ve yaralanan insanların fazlalığıyla mutlu olacak...
Ve bu ülkede İngiliz emperyalizminin kardeşi kardeşe düşürmek için sahneye koyduğu oyunları hatırlamayan bir Cumhurbaşkanı olacak, o da tutacak, “Geçmişte Kürtlere zulmedildi, ama artık öyle bir şey yok” diye, ülkesini dün o oyunları sahneye koyan ve bugün PKK’nın hamiliğini yapan yabancılara şikâyet edecek.
Ve yine bu ülkede dünyanın en şedit terör örgütü olan PKK’nın liderine “Sayın” diyen bir Başbakan olacak ve o Başbakan şehit Mehmetçiklere “Kelle” dediği için mahkûm olmuş olacak. Ve o Başbakan sınırları değiştirilecek olan ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğu bir ABD-İsrail yapımı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olarak, “İnşallah bu proje gerçekleşir, Diyarbakır da bu projenin yıldızı olur” diye dua edecek..
Siz buna demokrasi diyorsanız, siz buna hak ve özgürlüklerden taviz vermeden terörle mücadele diyorsanız, kusura bakmayınız, biz size inanmıyoruz... Mevcut duruma göre demokrasi demek PKK için Kalaşnikof ve C-4, ABD için Büyük Ortadoğu Projesi, AB içinse Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilerinin Brüksel’e devri, emperyalizm içinse bu toprağın her türlü varlığına savaşsız el koyarak Milli Mücadele’nin intikamını almak demek...
İllâ demokrasi diyorsanız biz Almanya, İngiltere ve ABD’deki kadar bir demokrasi istiyoruz; daha azına ve kokuşmuşuna asla razı değiliz...