Demirtaş'ın tutuklanmasını Öcalan mı onayladı?
Çözüm süreci dediğimiz illetin Türkiye'ye verdiği zarar, en az 15 Temmuz darbe girişimi kadardır.
Medyadaki tek seslilik ve yargı sisteminin "çözüm süreci"ne ilişkin eleştirileri engellemesi sebebiyle konunun üzerine gidilememektedir.
Bu süreçte sadece askeri anlamda kaybımız bin şehidin üzerindedir. Gazilerimizin sayısını tam olarak bilemiyoruz, ancak elde edilen verilere göre gazilerimizin sayısı binlerle ifade edilmektedir.
Gelelim diğer kayıplara.
Milli devlet, büyük bir yara almıştır. Bu yara hâlâ kapanmamıştır. Çözüm sürecinde PKK terör örgütünü aktör haline getirip, taleplerini kabul eden hükümet, süreci bitirdiğini ilan etmesine rağmen yaptığı yasal düzenlemelerin hiçbiri değiştirmemiştir.
Kürtçülük hareketlerinin önü açılmış, etnik köken ortak vatandaşlık bağının önüne taşınmıştır.
Türkiye'nin kurucu değerleri aşağılanırken, Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrasında yapılan düzenlemelerin birçoğu rafa kaldırılmıştır.
Bölge gençliği üzerinde ciddi bir "Kürtlük bilinci" anlamında ortak milli şuurdan ayrı bir düşünce yapısı oluşturulmuştur.
Öte yanda ise Suriye'nin kuzeyinde devletleşen PYD'nin en kritik dönemlerinde büyük destekler verilmiştir. O dönem, Ayn El-Arab bölgesinde yaralanan teröristlerin Türkiye'deki sınır hastanelerine Türk ambulanslarıyla taşınıp, tedavi edildiğini unutmayalım.
Çözüm süreci, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu bölgesel sıkışmışlığın da bir sebebidir.
Devletin kendi vatandaşıyla barışması gibi sunulup, Kürtleri PKK ile bütünleştiren anlayış, Öcalan üzerinden simgeleştirilmişti.
Bu yanlıştan hiçbir zaman dönülmedi. Çözüm sürecinde örgütün isteğiyle yapılan değişikliklerin hiçbirinden geri adım atılmadı; Kürtçe'nin seçmeli ders olması, Kürtçe devlet televizyonu, köylere Kürtçe isimlerin verilmesi vb gibi.
7 Haziran öncesinde AK Parti'nin iktidardan düşeceğini gösteren anket sonuçlarıyla, Dolmabahçe'de imzalanan mutabakat, aniden rafa kaldırılmış gibi yapıldı.
Oysa, sadece aktörler değişiyordu.
Artan milliyetçilik, sıradan sloganik söylemlerle hükümet lehine kanalize edilmeye başlandı.
Tüm bunlar yaşanırken Öcalan ile hükümetin arası hiçbir zaman açılmadı. Özellikle çözüm sürecinde kurulan iletişim devam ediyor.
Selahattin Demirtaş'ın tutuklanmasının, Abdullah Öcalan'ın onayıyla olduğunu biliyoruz. Çünkü örgütün tarihini biraz araştıranlar Öcalan'ın en büyük kaygısının "tek adam" olmak olduğunu bilirler. Demirtaş, bu noktada Öcalan'dan fazlasıyla rol çalmaya başlamıştı. Öcalan'ın, Demirtaş'a yönelik eleştirileri çok defa yayınlandı. Demirtaş'ın tutuklanma kararında ve tutukluluğu sürecinde Öcalan'ın ciddi bir katkısı olduğu mutlak.
Demirtaş da mahkemede yaptığı savunmada, "Beni, 'Sayın Öcalan' dediğim için, 'Onunla görüşülsün' dediğim için yargılıyorsunuz ama, devletin sahil güvenlik güçleri, partimin heyetini 23 defa Marmara'daki İmralı Adasına götürdü. Bunların sekizinde bizzat ben vardım.Defalarca Kandil'de KCK üst yönetimiyle görüşmeye gittik. Tamamı da hükümetin bilgisi, desteği ve onayıyla gerçekleşti. Kara yoluyla gidişlerimizde, Sınıra kadar da İçişleri Bakanlığı'na bağlı güvenlik personelinin korumasında gittik. Dönüşte de hükümet ile görüştük. Şimdi de İmralı'da ve Kandil'de defalarca görüşmeler yaptığımız kişilere 2010'da, 2011'de 'sayın' demişim diye, 'onlarla görüşülsün' demişim diye yargılanıyorum." ifadelerini kullanmıştı.
Dikkat edilirse Demirtaş sözlerinin ve yaptıklarının arkasında durmuyor, Öcalan'ı övmüyor, "devlet onay verdi, istedi, yaptık" demeye getiriyor.
Çünkü kendisi mahkûmiyet süreciyle birlikte Öcalan'ı hiç ağzına almadı. Öcalan da onu anmıyor. Kimse Demirtaş için açlık grevi yapmadı ama Öcalan için yapıyorlar. Bu, tam da Öcalan'ın istediği bir hikaye.
***
Çözüm süreci aslında hiç bitmedi, sadece şekil ve boyut değiştiriyor. Kamuoyunun nabzına göre kitlelere farklı şekillerde sunuluyor.
Bu kapsamda Öcalan üzerinden çözüm sürecinin yeni bir boyut kazandığını görüyoruz,
Anadolu Ajansı'nın değişen dili,
Erdoğan'ın "Mehmet (Mehmet Öcalan) kendisiyle görüşüyor zaten" şeklindeki yumuşak açıklamaları,
Bahçeli'nin "Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesinde sakınca yok" açıklaması,
Hükümet medyasının "HDP'liler serbest kalmalı, Öcalan avukatlarıyla görüşmeli" açıklamaları,
AK Parti Milletvekili Hüseyin Yayman'ın "Öcalan avukatlarıyla önceden de görüşüyordu" itirafı,
Hükümet medyasının "Sayın Öcalan" sözleri,
Ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün "Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesindeki yasaklar kaldırıldı" açıklaması…
Bunlar sadece kamuoyuna açıklananlar.
Yarınlar çok ilginç gelişmelere sahne olacak!