Demirtaş rahat rahat dolaşırken ben neden yargılanıyorum?
O komutan sordu:
Demirtaş rahat rahat dolaşırken ben neden yargılanıyorum?
Ankara boğuluyor.. Çözüm adına çözümsüzlükler, derin çelişkiler ve had safhadaki kafa karışıklıkları.. Ne MGK toplantıları ne güvenlik zirveleri ne de
brifingler!..
Kati çözüm bulunamıyor; sözde çözüm süreçlerine, ayaklanmalara, Kobani’ye, Esad’a, Kuzey Irak’a, terörle mücadeleye..
Fırtınalı havada açık denize düşmüş sandal misali gibi Ankara..
Kurumlar arasındaki derin görüş ve uygulama farklılıkları, tıkanan iktidarı ve muhalefeti ile birlikte iç siyaset, dün senin bugün benim olan yargı, günü birlik yaşayan bürokrat ve siyasetçiler, kifayetsiz muhterisler, dalkavuklar, rantçılar.. Tüm bunların yanı sıra devlet aklını ve de sağlam duruşunu milletin bekası için bin bir fedakarlıkla sağlamaya çalışan hassas kurumlar..
Alabildiğince bilgi kirliliğinin yaygın olduğu ortamda hayati meselelerle ilgili derin çelişkileri ve kafa karışıklılığını sizlere en sade -anlaşılır- şekilde nasıl yansıtabileceğime çoğu zaman zorlanıyorum.
O zaman!.. Eski bir yerli metoduna yine başvuralım; başlıklar halinde devam edelim..
* Çözüm süreci:
Başkentte pembe dizi gibi devam eden bir yargılama süreci var; 28 Şubat. Dün 71’inci duruşması bitti, çoğu üst düzey komutan olmak üzere 103 sanığı var. Hâlâ karara varılamadı. “Ne alakası var, çözüm süreciyle!” diye hemen zıplamayın..
30 Ekim MGK kararlarıyla, 28 Şubat’ı çokça karşılaştırır olduk ya!.. 28 Şubat’ta MGK’nın Hükümetin ve Bakanlıkların aldıkları kararlar ve oluşturdukları kurumlar çerçevesinde yargılanıyorlar. Çoğu da bir şekilde aynı Balyoz’da, Ümraniye Davası’nda gördüğümüz senaryolar ve benzeri ifadelerle.. Sanıklar, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren düşürmeye, düşürmeye iştirak” suçlaması ile yargılanıyor. Duruşma bittikten sonra yargılanan bir askeri aradım “ne oldu bitti” diye.. Mahkemeden çıktıktan sonra muvazzaf olan üst düzey bir komutanla aralarında geçen sohbeti anlattı. Ne dedi biliyor musunuz?
“Yargılanalım. Bundan bir sıkıntımız yok. Gerçekler er geç ortaya çıkacaktır. Sohbet ettiğim komutanım bana dedi ki; ’Selahattin Demirtaş çıkıp halkı isyana çağırıyor. İsyan hareketi başlıyor. 45 kişi ölüyor. KCK sözcüleri ve de milletvekili olan olmayan PKK’nın siyasi sözcüleri çıkıp isyanı savunuyor. Yeni isyan hareketleri için çağrıda bulunuyorlar. Onlar yargılanmıyorlar. Biz burada müebbet hapis istemi ile yargılanıyoruz.’ Selahattin Demirtaş yargılanmıyor biz yargılanıyoruz. Bizi yıkan bu...”
Gerçekten!.. 6-8 Ekim isyanından sonra sorumluları hakkında açılan bir mahkeme var mı?..
Değişik tanımlamalarla üst üste yapılan zirvelerden sonra cek-cak edebiyatı ise tam gaz devam ediyor. Yapılan tüm uyarılara rağmen iktidar arpa boyu yol alamıyor. Güvenlik uzmanları, “Başbakan dahil Hükümet sözcüleri çözüm sürecinden fayda gelmeyeceğini anlamış gibi yapıyorlar. Ama ileri bir adım atamıyorlar. Hükümet bir an önce ne yapacağına karar versin. Kanunlar ve güvenlik tedbirleri bir an önce uygulamaya geçirilmeli. PKK’ya ve sivil sözcülerine kırmızı çizgiler net bir şekilde konulması lazım. Çözüm süreci HDP ile bitirilip hâlâ bu süreçte ısrar ediliyorsa bölgedeki kanaat önderleri, cemaatler ve halkı gerçekten temsil eden yapılarla görüşülsün. Dağda semiren PKK-KCK şehirlere inmiş durumda. Türkiye’ye yakalanandan çok daha fazla silah sokuluyor. Güvenlik tedbirleri bir an önce devreye sokulmalı. Şu anda onlar da çözüm sürece diyerek oyalama taktiği içindeler en geç Nisan Mayıs’ta çok daha büyük olaylar çıkacak” diyor.
Diğer taraftan;
İçişleri Bakanlığı kaynaklarından aldığım duyumlara göre de, “polise çok mecbur kalmadıkça karakollarınızdan çıkmayın. Şehit haberi istemiyoruz” diye direktif veriliyor.
* Kobani:
Stratejik çukura batan iktidar yüzünden yalpalayan Ankara’nın derin açmazı ve de çelişkilerinden.. İki ucu değil her tarafı pislik bir değnek haline geldi. İktidar, peşmerge ve ÖSO ile PYD’ye destek veriyor. Fakat başkentteki devlet aklı da “Kobani”nin PYD’nin eline geçmemesi için direniyor. Böyle bir ortamda oldukça tuhaf bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz haliyle.. Peki, Ankara IŞİD’e mi destek atıyor? Bu sorunun da cevabı hayır.. Fakat, güvenlik koridorlarında yapılan değerlendirmede, “Şu an IŞİD, Türkiye için birinci derecede tehdit değil. Kobani Büyük Kürdistan Projesi’nin ana omurgası. Onun için PYD’nin eline geçmemesi lazım. IŞİD, 2-3 aylığına Kobani’yi ele geçirirse psikolojik olarak çökecekler. Büyük Kürdistan Projesi de çökecek. Ama Kobani daha fazla süre için IŞİD’in elinde kalırsa bu sefer o da Türkiye için birinci derecede tehdit haline gelir” deniyor.
Buradan direkt ilintili olan son başlığımıza geçelim..
* Halep:
Başkentin 1’inci sıralara yükselen sıkıntılı başlığı . “Kobani” de neler oluyor ile devam edelim. Güvenlik koridorlarına ulaşan bilgilerden;
IŞİD güçlü bir şekilde vurmaya devam ediyor. Peşmerge güçleri ara sıra sınırdaki çadırlarından çıkıp 25-30 Katyuşa füzesi atıp tekrar çadırlarının içine dönüp çay içmeye devam ediyorlar. “Kobani” deki durum eskisinden farklı değil. Güvenlik uzmanları Kobani-Halep bağlantısı ile ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor;
“PYD, Esad ile iş birliği yapıyor. Esad-PYD paslaşıyor. Esad’a Halep’i ele geçirmesi için koridor açıyor. Koalisyon güçlerine bakın IŞİD neredeyse Bağdat’ı ele geçirecek ama umurlarında bile değil. Oralar bilmem kaç parçaya bölünürse bölünsün onlar için çok önemi yok. Çünkü; BOP’un gerçekleşmesi için Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki hedeflerine ulaşmaları lazım. Kuzey Irak tamam. Bunlar, Esad ile de oturup anlaşırlar. Esad’ın artık Büyük Suriye diye bir iddiası kalmadı. Kendini kurtarmanın peşinde. Esad bizim düşmanımız değil mi? İktidar öyle ilan etmedi mi?.. O zaman biz her türlü desteği Halep’in düşmemesi için vermemiz lazım, hatta ÖSO’ya da bunun için yardım yapmalıyız. Halep, Ayn el-Arap mutlaka korunmalıdır. PYD için Kobani ne ise Halep de bizim için Kobani.”