Demirel ve koalisyon
Kardeşi Şevket Demirel “O milletin kalbine gömüldü” diyerek bir gerçeği dile getirdi. Ankara’dan muhteşem kalabalıkla uğurlanan Demirel’i, Isparta’da yurdun her köşesinden gelen insanlarımız kucakladı. Her birinin ağzından bir teşekkür cümlesi dökülüyordu. “Suyumuzu O getirdi, elektriğe, telefona, yola O kavuşturdu. Nasıl unuturuz?” diyorlardı. Gelenler, telefonla arayanlar merhumun maddi hizmetlerini sayarken O’nun yapıcı, uzlaşmacı karakterini asla ihmal etmiyordu. 27 Mayıs darbesini yapmış; bazı unsurları şımarıklığının zirvesinde olan, silahlı kuvvetleri kışlaya sokmak gibi güç bir işi başarmış Demirel’in tabutu başında, birbirleriyle selamlaşmayan parti genel başkanları...
Demirel “Koalisyonlar, seçimden önce kurulur” derdi. Biz de koalisyon ortağı olduk. Demirel ve Türkeş’in görevlendirdiği arkadaşlar müzakereleri yürüttü. Onlar ağzını açmadı. Günümüzde her şey açık, medya üzerinden müzakereler yürütülüyor. Muhalefet liderleri meydanlardaki vaatleriyle bağlıdır. Bunlardan birisinin AKP ile hükümet olması meydanları dolduran “yolsuzlukların üstüne gideceğiz” vaatlerini bitirir, tabii o parti de biter...
Uzlaşma, yöneticiliğin şaşmaz hedefidir. Uzlaşma, konuşarak, diyalog yoluyla sağlanır. İtiraf edeyim ilk işittiğimde bana çok ters gelmişti. Demirel ailesinin iffetiyle ilgili bir kendini bilmez çirkin sözler söylemişti. Bu milletvekili Adalet Partisi’ne girmek istedi, Merhum “Orada durup bize üreceğine, bize gelsin onlara ürsün” diyerek partiye aldı.
Ankara’nın dinozor kralı
Demirel; Keban projesine aşıktı. “Yedi küpeli gelin” adını vermişti. Meclis komisyonlarında sulama konusunda görüşleri alınırken komisyon üyelerinden sessizce gözyaşı dökenler bile olurdu. Başardığı projeler sebebiyle haklı olarak “Barajlar Kralı” oldu. Günümüze bakarsak yeni kralcıklar var. Birileri de dinozor kralı olmaya özeniyor. İnsanların gayeleri ölçüsünde büyüdüğünü unutmayalım. Ne hikmettir Ankara meydanlarına “dinozor” heykelleri dikiliyor. Dinozor ile Ankara’nın ilişkisini kuramadım. Bir TV programında “Bu milletin %60’ı aptaldır” diyen Aziz Nesin’le tartışmıştık. Nesin “Aptal olmasa, benim kitaplarım bu kadar çok satar mıydı?” demişti. Parklara, meydanlara ortak değerlerin simgeleri veya millî büyüklerin heykeli dikilir. Nesin mantığıyla gidersek “Ey ahali, sen dinozorsun. Dinozor olmasan bana oy verir miydin?” diyen haykırışı duymak mümkün. TOKİ eliyle şehirlerimizin tarihi bütünlüğü yok edilirken meydanları dinozorlar istila ediyor. Tarih kültüründen mahrumiyet, millî şuur yokluğu bazılarına “dinozor kralı” olmayı hedef kılabilir. Ama bu zevksizlik, çirkinlik şuursuzluğunu halkın üstüne karabasan gibi yığmak kimin haddinedir? “Barajlar Krallığı”ndan “Dinozor Krallığı”na inen seviye kaybı siyasetimizin çilesidir. Bunun sebebi rejime yapılan darbeci müdahaleler, siyasi partilerin kapatılması ve siyaset yasaklarıdır... Belediyeleri büyük küçük diye bölmek çok yanlış olmuştur. Atıl kapasite yaratılmış, kaynaklar israf edilmiştir. Ankara Büyükşehir Belediyesi dinozorlara para savururken, yeraltı geçitlerinde su gider mazgalı yok! Yüzlerce sokak kaldırımsız... Evet, idealler yıldızlara benzer. Onlara eremeyiz ancak yönümüzü onlara göre ayarlarız. İdeali baraj olan, susuz topraklara çare olayım diyen milletin kalbine gömülürken, dinozor krallarının kaderi fosillerin içinde yok olmaktır.
Türk Dünyasına köprü
Merhum Demirel, Türkiye’ye yaptığı hizmetlerle “Baba” unvanını kazandı. Türk Dünyasında da aynı derecede benimsendi. Türk Dünyasına, Türkiye’nin sıcak nefesini yüreğinin muhabbetini taşıdı. Özbekistan’ı ziyaretimizde İmam Buhari Türbesini ziyaret ettik. İnşaat vardı. Sayın Demirel 5 bin dolar bağışladı. Bana dönerek, “Türkiye Devleti’nin büyüklüğüne yaraşır biçimde hareket etmeliyiz” dedi. Türkiye’nin devlet tecrübesini, birikimini, bağımsızlığını yeni kazanmış Türk Devletlerinin kalkınması yolunda kullanmalarını istiyordu. Bunun için yapılması mümkün olanı gerçekleştirdi. İçte ve dışta Cumhurbaşkanlığı makamının daima saygı duyulan bir kurum olmasına büyük özen gösterdi. Gerektiği zaman konuştu. İç politikaya asla girmedi. Bütün partilere eşit mesafedeydi. Ziyaret etmek isteyenleri daima kabul eder, telefonlara mutlaka cevap verirdi.
Kayıpların yeri çok zor doluyor. Onları sevmek ve saymak, doğrularını takip etmekle mümkündür. Sadelik, iyilik ve doğruluk büyüklüğün yücelten sütunlarıdır. Her türlü aldatıcı ışık kaybolur, güneş kalır. Ebedi değerlere sarıldığımız ölçüde küçüklüklerden kurtuluruz. Milletin gönlüne bu yolla girilir.
Not: Prof. Dr. Hamza Eroğlu’nu Hak’ka uğurladık. Bütün ömrünü Milletimiz ve millî değerlerimiz için ilim yapma uğruna harcayan bu büyük dosta sonsuz rahmet niyazlarımı sunuyor, sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum.