Demir ağlar paslandı

Atatürk’ün ölümünden sonra duran yatırımların yerini Küçük Amerika olma hayaliyle atılan gaflet adımları aldı. Tonlarca asfalt, dolayısıyla petrol atığı demek olan karayolları uğruna neler kaybettik?

“Pamukova faciasının yıldönümünde Türkiye’nin demiryolu karnesi açıklandı. Kazalarda birinciyiz” (22 Temmuz 2009, Cumhuriyet)
Ne başlık ama... Pamukova faciası mı dediniz?
22 Temmuz 2004’den bugüne ne gündemler üretildi, ne çayırlarda otladık, bizde akıl mı kaldı demeyin lütfen...
22 Temmuz 2009 günü üç teğmen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “silahlı terör örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle tutuklandı. Ne savcı, ne de tutuklamayı yapan sorgu hâkimi üç teğmene üye oldukları öne sürülen terör örgütünün adını söylememişler! Savcı ve hâkim örgütün adını sormamasına rağmen üç teğmen 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “silahlı terör örgütü üyesi” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine
gönderilmişler.
Teğmenlerin ev aramalarında askeri birimlerin katılmadıklarını mı okudunuz bir yerde? Kara tren türküsü sever misiniz? “Kara tren gecikir belki hiç gelemez” ...
Türkiye’nin demiryolu yatırımları 1938’de Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, Atatürk’ün ölümüyle aksamaya başlar. II. Paylaşım savaşı ülkenin can pazarıdır. Türkiye savaşa fiilen katılmasa da ekonomisi hayli zorlanır. 1950’den sonra ise ülke “Küçük Amerika” düşleriyle Amerikan emperyalizmine peşkeş çekilmeye başlanır. Demiryolu komünist işidir. Varsa yoksa karayolu sevdası yapışıp kalır hayatımıza. Karayolları Genel Müdürlüğü bir türlü ilişkilendirilmez Ulaştırma Bakanlığı ile...
Yapılan her karayolu otobüs, kamyon, otomobil ithali demektir, lastik ve yedek parça ithali demektir. O yollar nasıl mı yapılır? Asfalt kaplamadır üstleri... Asfalt ise malum petrol atığı bir malzemedir. Yani o da ithaldir. Kentlerin granit taşı parke yolları da kısa zamanda ithal malı asfaltla kaplanmaya başlanır. Daha sonra sıra mahallelerin Arnavut kaldırımı döşeli sokaklarına gelir. Bazı belediye başkanları Asfalt Osman diye anılmaktadır! Birilerine şirin görünmenin yolu, yolları asfaltlamaktan geçmektedir. Köy yolları alt yapısı tamamlanmadan asfaltla kaplanmaya başlanır.
Kentlerde bir hafta sular idaresi kazar asfaltı, bir hafta sonra elektrik idaresi... On, onbeş gün sonra da kanalizasyon için yeniden kazılır asfalt... Asfalt bedava mı? Ne gezer bal gibi döviz karşılığı, yani ithal’85 Büyür gider topluma maliyeti asfalt özentisinin... Dört tane kazı güdememek bize uymaz, hele bunca devlet deneyimine ve geleneğine rağmen, ancak kader ağlarını örmüştür bir kere... Ne güzel şarkıdır o, “Kader kime şikâyet edeyim seni?”
22 Temmuz 2004 tarihinde Haydarpaşa-Ankara seferini yapan hızlandırılmış tren Pamukova ilçesinde raydan çıkmış ve 41 kişi ölmüş, 81 kişi de yaralanmıştı. Unuttuk değil mi?
TMMOB Makine Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan “Ulaşım Demiryolu Raporu”nda Türkiye’nin Avrupa ülkelerine kıyasla demiryolu hat uzunluğu bakımından çok geride kalmasına rağmen kaza sayısında ilk sırada olduğuna dikkat çekilirken, demiryolu yatırımlarına, bakım-yenileme çalışmalarına ağırlık verilmesi isteniyor.
2007’nin kaza dökümü...
Çarpışma, deraymanlar (raydan çıkma) ve diğer kazalar olarak nitelenen kazalarda 2007 yılında ülkemizde toplam 157 kaza olmuş. Bu sayı; Almanya’da 36, İtalya’da 18, Fransa’da 5, Hollanda’da ise 2... Rapora göre toplam kaza sayısında 394 kazayla 24 Avrupa ülkesinde ilk sırayı ülkemiz alıyor. Kazada birinci Türkiye, demiryolu yolcu taşımasında ise %1,9 ile maalesef sonuncu...
“Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” diyen o eskimeyen 10. Yıl marşının hemen her ulusalcı eylemde, toplantıda okunmasının temel sebebi yukarıda özetlemeye çalıştığımız trajedi olmasın sakın...
* Gazanfer Eryüksel / ADD Antalya Şubesi


++++++


Vekil hain olunca
Milletvekili milletin vekili demek öyle değil mi?
Belli bir bölgedeki halkın sorunlarını dile getirmek, sorunlarını çözmek, hizmet götürmek için seçilen, bağlı olduğu devlete ve millete hizmet için meclise giden bazı vekiller açık ihanet içerisindeler.
72 milyonluk Türk Milleti’nin 550 temsilcisi Yüce Mecliste bizi temsil etmeye mi; yoksa ceplerini doldurmaya mı ordalar?
Gerçi bu cep doldurma ve yakınları ihya etme olayını milletçe kanıksadık ama...
Hain ve bölücü söylemler, hem de seçilmiş vekiller ve kamu görevlilerince dile getirilirken, Türk Milleti nin sabrı çoktan taşırılmış durumda.
Devletin valisinin “Yes we can” diye, Başbakan’a yağcılık adına, Obama’nın sözünü söylemesi ne kadar acizane bir davranış öyle değil mi?
Sabır testisi çoktan kırılmış ve yürekler taşmış durumda.
Türkiyemizi ve milletimizi temsil eden makama, Başbakan’a bir bölücü vekilin “seninde başını keserler” gibi laflar söylemesi;edeple, ahlakla, terbiyeyle, kadın nezaketiyle bağdaşmadığı gibi; Büyük Türk Ulusu’nu da tehdit etmektedir.
DTP li bir vekil kadın, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na; böyle bir tehditi savuramaz.
Sayın başbakan vatan pahasına politika olmaz. Bu hain ve bölücülere oy uğruna taviz vermeyin. Verirseniz olacağı budur.
Yanınızdaki yalaka ve sinsi danışmanlardan, yazarlardan ve bölücü ruhlu, aydın diye geçinen cahillerden kurtulun. Tam bağımsız, laik Atatürk Cumhuriyeti’nde büyük Türk Milleti ile bütünleşin.
* İbrahim Akdağ / Alanya

++++++


HAİN KONTENJANI
Yıllar önceydi...
Ne demişti büyük düşünür, şair Attila İlhan:
“Bütün Kaleler Zaptedilmedi”
Şimdi bakın bakalım, ne çevrenizde Attila İlhan gibi cesurlar var, ne zapt edilmemiş bir kale...
Teker teker düşüyor kale dediğimiz kurumlar.
İnsanlar günlük işlerinde.
Benim kimseye hain deme hakkım yok.
Herkes söyledikleri ile anılıyor.
Herkes yaptıkları ile biliniyor.
Yaşanan olaylar ve tarih insanlara bu etiketi yapıştırıyor zaten.
Yine ne demişti Attila İlhan:
“Türkiye’nin bir hain kontenjanı var, bu nüfusun yüzde 10’udur”.
Şimdi bakın bakalım çevrenize;bu yüzde 10 mudur hala?
* Özden Yolagiden

++++++


Tanrı gelmez; sen ona gidersin
Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, 17 Nisan 1995’te kaleme aldığı ve büyük tartışma yaratan “Atakürt” adlı yazısını anımsatan bir metin kaleme aldı. Kürt sorununa alternatif çözüm önerileri sunan “Bizzat Tanrı gelse” başlığını taşıyan köşe yazısı şöyle.
“Geçen gün genç bir ’Türk’ arkadaşıma sordum.
- Tanrı’ya inanıyor musun?
- Evet.
- Tanrı gelip sana, Kürtlerle Türkler ayrılsa bu ülkedeki bütün insanlar çok iyi yaşayacaklar, çok zengin ve mutlu olacaklar dese, bizzat Tanrı sana söz verse, Kürtlerin ayrı bir ülke kurmasına razı olur musun?
Sustu.
‘Razı olurum’ diyemedi.
O zaman ona sordum:
- Peki sen aslında insanların iyi ve mutlu yaşamasını istemiyor musun? Asıl amaç bu değil mi?”
“Tanrı”yı bile bölücü yaptı, Çetin dedenin cevher oğlu.
Tanrı gelmez; her fani gibi sen ona gidersin.
İnsanların rahat ve mutlu yaşaması için bölünmesi mi lazım? Çok rahatsızsan çek git. Tutan mı var seni. Nerde yaşamak istiyorsan orda yaşa.
Ayrıca daha iyi yaşamak dediğin nedir? Örneğin, kalemini bir TARAF’a satarak daha iyi yaşama imkanı sağlamak gibi mi?
Birileri düğmeye bastı, bölünme yoklaması yapmaya başladılar. Ahmet Altan da o birilerinin isteklerini dile getiriyor. Dikkat edin, bu dönemde her şey serbest, tek suç Atatürkçü ve ulusalcı olmak.
Sen tanrıya inanıyor musun?
Tanrıya kavuştuğunda tanrı “Benim adımı kullanırken utanmadın mı?” diye sorarsa ne diyeceksin?
Sakın ABD diyecekken şaşırıp tanrı demiş olmayasın?
* Levent Bulut


++++++


Borçluya benziyorlar mı?
Ben bir aile reisiyim. Borcum olsa, asla paramı boşa harcamam. Hele hele gösteriş meraklısı hiç olamam. Borcumu bitirene kadar hayat standardımdan kısar ve öderim...
Cumhurbaşkanı köşk tadilatına 30 milyon lira harcadı. Başbakan üçüncü uçağını 60 milyon dolara aldı. Emekli genelkurmay başkanı 1milyonluk arabaya biniyor. Milletvekilleri kendilerine zam olacağında hep birlikte parmak kaldırıyor. Seçimlerde bilmem ne kadar kömür, makarna, beyaz eşya vs. dağıtıldı.
Bu paralar nereden çıktı?
Devletimin de 500 milyar borcu var.
* Hasan Çiçek

++++++


Karartılan yeni gündem
Sağ olsun hükümetimiz güzergahı okyanus ötesinden belirlenmiş yol haritasını hayata geçirmek ve de kendisine yüklenilmiş görevini yerine getirmek için düğmeye basmıştır. Geniş tabana yaymaya çalışılmasındaki incelik, Türkiye gündeminin bütün sütunlarıyla kapatılması içindir.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Kürt Açılımına ilişkin Kayseri de gazetecilerin sorularına ilişkin yaptığı yorum da “Türkiye bu çeşitli meseleleri demokrasinin standartlarını yükselterek, kendine öz güven duyarak, farklılıklarını zenginlik olarak halledecektir. Bu açıdan bütün devlet organları başta olmak üzere Türkiye’nin düşünen insanları, aydınları, entelektüelleri, yazarları, çizerleri görüyorsunuz, gayet canlı bir tartışma da yapılıyor” dedi.
Türkiye’nin içine sürükleneceği girdabı açıkça görebilirsiniz. Sayın İçişleri Bakanımız Beşir Atalay’ın aynı konuya ilişkin yaptığı açıklamada da fazla bir farklılık yok olmakla birlikte kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Buradan ülkemizin tüm dinamiklerine şunu belirtmek isterim ki; “Bu ülkeyi sırf birilerini mutlu edebilmek için bölünmeye götürmeyin. Çünkü bunun acısını farklı şekilde de olsa Osmanlı döneminde çekerek yaşadık. Bizler sadece biz olduğumuz zaman kazanacağız. Başkalarını taklit etmek ve onların sözlerinin bütününe itibar etmek bizleri zamanla onların kölesi durumuna getirir”.
* Fikret Şahin


++++++

Eyalet yasası yürürlükte!
Hani Turgut Özal, daha DPT’de çalışırken Güneydoğu için ABD’deki Tennesse Eyaleti’nde uygulanan kalkınma projesini önerince dönemin Başbakanı İsmet Paşa, “Bayrak da verelim mi?” diye sormuştu ya!
Bütün siyasi veya sosyal gruplara kendi kaderlerini tayin ve kendi bölgelerindeki ekonomik varlıklara sahip çıkma hakkı tanıyan ikiz yasaları kabul ettikten sonra, kamu yönetimi reformu ile Türkiye’yi “81 ile 81 devlet” dediğimiz bir yönetim tarzına doğru sürüklüyor ve bunu “Kalkınma Ajansları” adı altında ve Melih Gökçek’in Ankara’ya davet ettiği MOSSAD Başkan Yardımcısı David Kimche’nin (asıl adıyla David Kamhi’nin) Globalleşme projesi ile tamamlamaya çalışıyor ya! Avrupa’nın, Osmanlı’ya dayattığı federalizm, AKP hükümetince de resmen uygulamaya konuldu. Hükümet, 23 ili kapsayan 8 bölgede Kalkınma Ajansı kurdu. Merkezi idare, güç kaybediyor...
20’nci yüzyılın başında İngiliz gizli servisinin kontrolünde olan Prens Sabahaddin’in görüşleri doğrultusunda proje önce Lübnan’da uygulandı ve Lübnan elden gitti!
Şimdi elimizde kalan vatan parçasını yine aynı yöntemle parça parça etmeye çalışıyorlar.
* Nurullah Aydın

++++++


MİNİ YORUM
Aydınların cinnet yılı

1918, Orhan Koloğlu’nun ifadesiyle “aydınlarımızın bunalım yılı” ydı. 2009, zannederim ki daha ileri bir aşamayı temsil edecek; sözleşmeli psikoz ve cinnet yılı! “Kuvayı Milliye Destanı” geliyor aklıma sık sık. Temel mesele ‘ateşi ve ihaneti’gösterenler mi? Yoksa “Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet / en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat / dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, iki kat soyulmamak için” diye anlatabileceğimiz bir mücadelenin var olmayışı mı?

Yazarın Diğer Yazıları