Değişim değil döneklik!
Küresel güçler, sömürmek için gittiği yerlere “barbarlara” medeniyet getirmek için geldiklerini söylerlerdi. Günümüzde ülkeleri işgal edenler de bunu “demokrasi ve özgürlük” adına yaptıklarını söylüyorlar. İhanet ve dönekliklerini “Değişim” kavramıyla açıklamaya çalışanların yaptıkları da benzerdir.
Arkadan vurmak!
Toplumlar gibi bireyler de eylemlerini maskeleyen kavramları kullanırlar. Bu anlamda sadakatsiz, vefasız ve samimiyetsiz sayılabilecek tavırları “değişme” kavramıyla açıklarlar. İlkesiz, normsuz ve kuralsız hareketleri “değişim” kavramıyla maskelerler. Bir bireyin dün peşinden gittiği düşüncelerden bir anda çark etmesini “değiştim” kelimesiyle açıklaması inandırıcı değildir. Hele hele şeytanla (iktidar=faust) psikolojik sözleşme imzalayanların bunu söylemeye hiç hakları yoktur. Arkadan vurmak, dönmek, sapmak, satılmak, kalleşlik, caymak, cıhızlık ve döneklik başka bir şey, değişmek ise daha başka bir şeydir.
Bazı insanlara sadakat, ahde vefa, fedakârlık, feragat, mertlik ve namusluluk gibi değerler ağır gelebilir. Bunlar, rahat ve özgür hareket edebilmek için kendilerini toplumsal, milli ve ahlaki değerlerin sınırlandıran etkisinden kurtarmak isteyebilirler. Onlar, sonsuz kıvraklık, değişkenlik, oynaklık ve esneklik içinde olmayı özgürlük sayabilirler. Bu maksatla her fırsatta saf ya da makas değiştirebilirler. Dönmek ya da satılmak, yalnız özgür davranmak için değil aynı zamanda çıkar sağlamak amacıyla da gerçekleşebilmektedir. Bu noktada dönmek karakter, satılmak ise daha çok kişilikle ilgilidir. Din, cinsiyet ve iman değiştirmek, bu tür kimlik ya da kişiliklerin işidir.
“Seviyeli beraberlik”
Namussuzluğun adına “seviyeli beraberlik” diyenler, dönekliklerin adını da değişim kavramıyla açıklarlar. Ancak unutmamak gerekir ki ambalaj ya da zarf değiştirmek içeriği ya da niteliği etkilemez. Bu anlamda dününe sırtını çevirenlerin bugününe sadakat göstermeleri için fazla nedenleri olmaz. Sanıldığı gibi dünün yumurta küfesi misali sırttan atılması da mümkün değildir. Bu konuda C.G. Jung şunları yazar: “Geçmişi inkâr etmek ve şimdiki zamandan başka bir zamanın şuuruna sahip olmamak halis yalandır. Bugün, ancak dün ve yarın arasında anlam kazanır; dünden uzaklaşan ve yarına yaklaşan bir geçiştir.” Jung’un bu bakışına dikkat çeken Peyami Safa ise; zamanın üç elemanından birini inkâr etmekle, hepsini toptan reddetmek arasında fark olmadığını yazmaktadır. Zamanın bu nihilizmi, insanı kendi kendinden kaçmaya ve kendi kendini tamamıyla inkâra götüren manevi intiharın şekil değiştirmesidir. Biz, dünümüzün içinde yoksak, bugünümüzde de, yarınımızda da yokuz.
“Doğuştan hain!”
Elbette Fouche gibi insanlar arasında ’doğuştan hain, zavallı entrikacı, aşağılığın aşağılığı, karşı yana geçmeyi meslek edinmiş, ajan ruhlu, alçak, acınacak kadar ahlaksız’karakterler de vardır. İnsanlığın doğası buna müsaittir. Bu tür şeytani karakter ve zekâları da anlamak mümkündür. Bu insanların ahlaksızlıklarını “değişim” kavramıyla açıklamaları ya da alçaklıklarını ilerleme olarak sunmaları, kavramlara da ihanet ettikleri anlamına gelir. Thales, “doğada ve insanda her an değişen bir şey var, bu yadsınamaz. Ama değişen her şeyde değişmeyen bir şey de var, bu da yadsınamaz” der. Çünkü bütün bu değişmelerin içinde değişmeden kalan bir şey olmasaydı, değişme de olamazdı. Toplumlar, jeopolitikleri, dilleri, hafızaları ve imanları üzerinden yükselir ya da düşerler. Arşivler, toplumların çağ değiştirirken bunu mevcut hafıza ve yapılarının üzerine yaptıkları ilavelerle gerçekleştirdiklerinin sayısız örnekleriyle ağzına kadar doludur.