Değişen bir şey yok

Harp Divanı Başkanlığı yaptığı için bazı kesimlerce kinle anılan Mustafa Muğlalı’yı idama mahkum ettiren zihniyet bugün de eşkıya artıklarının sözüyle hareket ediyor

Mustafa Muğlalı ne yapmıştır da, yarım asırdır Türkiye’nin ve Türklüğün düşmanlarının hedefi olmaya devam etmektedir.?
Kurtuluş savaşına Tümen komutanı olarak katılan Muğlalı, Menemen’de devlete karşı ayaklanıp genç Asteğmen Kubilay’ı şehit eden yobazları yargılayan Harp Divanının Başkanlığını yaptı. Muğlalı düşmanlığının temelinde, bu mahkemenin reisliğini yapması yatmaktadır.
Önce teşekkür ettiler
İkinci Dünya Savaşı yılları, ülkede yokluk yaşanıyor. İngiliz, Fransız, Alman, Rus ve İran casusları ülkede cirit atıyor. Doğu Anadolu ülkenin diğer kesimlerine nazaran daha karışıktır. Devlet bölgede sıkıyönetim uyguladığı halde hırsızlık, kaçakçılık, eşkıyalık, soygunculuk, ırza tecavüz eylemleri engellenemiyor.
1943 yılında Van’ın Özalp ilçesi sınır bölgesinde İran’a kaçmaya çalışan bir grup, güvenlik güçleri tarafından sıkıştırılır. Çatışma çıkar ve dur emrine uymayan eşkıyalardan 33 tanesi öldürülür..
İçişleri Bakanlığınca, bölgede sükûn sağlandığı için, Valiliğe, Jandarma komutanlığına teşekkür yazıları yazılır.
20 Aralık 1943 tarihinde Van Cezaevinde yatan bir mahkûm, TBMM’ne yazdığı dilekçesinde; bu 33 kişinin bilerek katledildiklerini iddia eder, olaydan yaralı olarak kurtulup İran’da yaşayan kardeşinin affedilmesini talep eder.
Askerliğin gereğini yaptı
Adalet Bakanlığı’nın konunun adli takibinin yapılmasını ilişkin talebine karşı, Mareşal Fevzi Çakmak’ın verdiği yanıt yiğitçedir, Türk’çedir: “Ordu komutanı o günkü şartların gereğini yapmıştır. Memleketin yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir komutanı mahkemeye veremem. Böyle şey olamaz.”
Çakmak’tan sonra Genelkurmay
Başkanı olan Kazım Orbay da aynı
tavrı sürdürür.
1946 seçimleri sırasında bu olayı kendi lehlerine oya tahvil etmek isteyen siyasetçiler saptırırlar. İkinci Dünya Savaşı sırasında yabancı ajanların kaşıdıkları Kürtçülük çıbanı yeniden kaşınarak olay oya tahvil edilecek, Atatürk’ün yakın bir silah arkadaşı zor durumda bırakılarak, şuur altlarındaki Atatürk düşmanlığı tatmin edilecektir.
Siyasi kaygılar başrolde
Demokrat Parti milletvekilleri bu olayı yeniden Meclis gündemine getirirler...
Aylarca süren tartışmalardan ve Meclis Araştırma Komisyonu kararından sonra dava açılır ve 1947 yılında emekli olan Mustafa Muğlalı Paşa yargı önüne çıkarılır.
Muğlalı Paşa, yargılama boyunca bir Türk komutanına yaraşır şekilde bütün sorumluluğu üzerine alır ve zamanın hükümetini hiçbir şekilde suçlamaz.
“Bu subaylara emri ben verdim, onların suçu yoktur. Yaptıklarım suç ise tek suçlu benim” der. Hâkimin “Ya emrinizi yerine getirmeseydiler” sorusuna “O zaman şakileri kendim vururdum” yanıtını verir.
İdama mahkum ettiler
Oy kaygısı her şeyin önüne geçmiştir. Mustafa Muğlalı Paşa, Atatürk’ün silah arkadaşı olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bu olay karşısında parmağını bile kıpırdatmaz. Ve mahkeme sonucu gerçekten çok hazindir: Hayatını Türk Ordusuna ve Türkiye Cumhuriyetine adamış olan Mustafa Muğlalı Paşa “33 masum(!) insanı
öldürmek suçundan” idam cezasına çarptırılır....
Daha sonra cezası 20 yıl hapse çevrilir.
Mahkeme sonrası Askeri Yargıtay bu kararı bozar. İkinci bir mahkeme dönemi başlar ama Muğlalı Paşa bulunduğu cezaevinde 70 yaşında vefat eder.
58 yıldan sonra “garp cephesinde yeni bir şey yok”. Şimdi de “PKK artıkları”nın, “çakma haham”ların iftiraları komutanlarımızın sözlerinden daha değerli bulunuyor.
* Mehmet Ali Ömerli

++++++

Ordu komutanı o günkü şartların gereğini yapmıştır. Memleketin yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir komutanı mahkemeye veremem. Böyle şey olamaz.”
* Fevzi Çakmak

++++++

Ata’ya göre adam olmak
Adam olmak nedir, kimlere adam denir? Bunun tanımını en iyi yapan kişidir Mustafa Kemal Atatürk. Büyük kurtarıcının konu ile ilgili sözlerini ya da anılarını okuduğunuzda bunu rahat bir şekilde anlayabiliyorsunuz.
Tümen komutanlarından biri ile bir gün yaptığı bir konuşma da şu sözleri söyler Ulu Önder:
“Yakup Bey asılmış. Sebebi de ‘Mustafa Kemal, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olmadıkça kurtuluş yoktur’ demiş. Sana bir şey söyleyeyim, bu adam söz gelişi başarılı olsaydı ve ben işitseydim ki, Yakup Cemil İstanbul’da Mustafa Kemal Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olsun diye isyan etmiş ve başarılı olmuş; benim, bunu kabule tenezzül edeceğimi tasavvur edebilir misin? Evet, vaziyeti derhal kabul ederim, fakat İstanbul’a gidip Yakup Cemil’i cezalandırmak şartıyla. Eğer ben, o ve benzerlerinin tavsiyesiyle iktidar mevkiine gelecek bir adamsam, adam değilim.” *
Atatürk’ün Anıları, İsmet Görgülü, Bilgi Yayınevi 3. Basım
* Gökhan Cebeci / Tıp doktoru

++++++


ABD, mazlum milletlere açılıyor
Açılan biz değiliz. Türkler açılmıyor. Kürtler açılmıyor.
Amerika açılıyor. Emperyalizm mazlum milletler aleyhine açılıyor.
Açılırken, soyguncu sermayeyi, ajanları, yabancı parası ile siyaset yapan sivil toplum örgütlerini kullanıyor.
Tıpkı, Osmanlı’nın son günlerindeki Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Teali İslam Cemiyeti ve İngiliz Muhipler Cemiyeti gibi.
Bir de askerlerden kurulu Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi vardı. Bu cemiyet emekli askerlerden kurulu idi. Görevi Milli Mücadele’yi başarısız kılmak için istihbarat toplamak, isyanlar çıkartmaktı. Muhipler Cemiyetinden aldıkları İngiliz altınları ile İstanbul’da keyif yapmaktı.
Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi topladığı istihbaratı İngiliz Muhipler Cemiyetine veriyordu. Sait Molla ve Rahip Robert Flew bu istihbaratları değerlendiriyordu.
Niye diğer Genelkurmay Başkanları medyada çarşaf röportajlar yapmazlar da Özkök yapar?
AKP ne zaman zora düşse, Hilmi Özkök gazetelerde boy gösterir.
Nasıl ki, 1 Mart tezkeresi daha Meclisten geçmeden, Amerikan askerini Türkiye’ye geçirdiyse, şimdi de ne gerekiyorsa onu yapıyor.
Türkiye’nin adını tartışmaya açıyor.
Yaşadığımız yoğun propaganda sürecidir.
Bu süreç iki unsurdan oluşur. Karşı çıkanları, statükocu ve demokrasiye karşı olarak tanımlamak. Kendilerini de “kanı durduran, insanlık ve demokrasi yanlısı” göstermek.
Çözüm sözcüğünün gücünden yararlanmak.
Yoğun propaganda ve ajitasyon süreci henüz tamamlanmadı. MHP ve CHP’yi teslim aldıktan sonra, bu süreci tamamlamış olacaklar.
* Bülent Esinoğlu


Sait Molla İngiliz Muhipleri ile işbirliği yaparak Milli Mücadele’yi baltalamaya çalıştı.

++++++


Caniyle aynı karede
Ertuğrul Özkök isimli şahsın, 21 Ağustos 2001 tarihli yazısını ibret ve hayretle okudum.
Beğensekte, beğenmesekte ülkemizin siyasi parti liderleriyle, İmralı’da yatan bebek katili teröristi aynı karede gösteren ve birbiriyle kıyaslayan bu yazıyı yazan şahsı ve gazetesini kınıyorum.
* Osman Ergin

++++++

Dönüştürmenin öznesi “açılım” oldu
10 Kasım 1938, saat 9’u 5 geçe ‘karşıdevrim’ kansız gerçekleşti..
27 Mayıs kin, kıyım, kırılma ve bir çökertmedir. Atatürk anayasası ilga, “Milli devlet” ilkesine son!..
Süreçte partiler yozlaştırıldı. Demokrasi, adalet ve hukuk karşıtı kurumlar oluşturuldu. İlkeler ve yükselen değerler çürütüldü.
Koza-kriptolara politik-ACI ve asker olma yolu açıldı. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve sairi ile cunta-sulta ve diktalar birlikte pekiştiler.
Tıpkı, “Türk demek: Türkçe düşünmek, Türkçe konuşmak ve Türkçe yaşamaktır, ne mutlu Türküm diyene” vecizesinin öznesi ilga edilerek sadece; “Ne mutlu Türk’üm diyene” bölümü kalabilmiş, orijinali “Egemenlik kayıtsız ve şartsız Türk Milletinindir” sözünden de “Türk” kelimesi kaldırılarak hükümsüz kılınmıştır.. 27 Mayıs’tan buyana bütünüyle yapay, sahte ve sanal olarak tek merkezden sağ-sol, alevi-sünni, milliyetçi-sosyalist (enternasyonal) dinli-dinsiz gibi ‘parçala, böl, yönet’ yol ve yöntemleri amansız bir düşmanlıkla kurgulandı ve uygulandı. Elli yılda 500 bine yakın insanımız telef edildi.
* Mustafa Nevruz Sınacı

++++++

Saldırganların kuyruk acıları var
Kendi topraklarımızda, kendi hengâmemizin döngüsü ile kimselerden medet ummadan, karınca kararınca bir yaşam sürmüşüz, Cumhuriyetimizden bu güne.
Ne kiliseye ne havraya yaranmışız. Bu, “Çanakkale Geçilmez”in mi, yoksa Kurtuluş Savaşı’nın mı rövanşıdır bilinmez, ama bir kuyruk acısı var.
“Her kim ki gayri Müslimlere haksızlık eder, bana etmiş sayarım” demişiz. Ama adamlar, saman altından kinlerini, bitmez bir biçimde sürdürmüşler.
“Türkün Türk’ten başka dostu yoktur” lafının da doğruluğu tartışılır ki, bu adamların hepsi Türk’tür. Türkçe konuşurlar. Onları bizimkiler semirtir. Bu memleket biterse, sanırlar ki onlara ödül verilecektir.
Bunların bazıları Trabzon’a, Sümela’ya giden turist kılıklı pontusya heveslisi palikaryalara katıldılar. Utanmadan Müze Müdürümüze saldırmışlar. Müdüre Hanımın suçu, “Burası müzedir, burada ayin yapamazsınız” demesi.
Dünyada kilise mi kalmadı da Sümela Müzesi’nde ibadet etmek aklınıza geldi.
Bir Türk olarak sormak istiyorum: Bu ülkede Türk söz sahibi mi?
* Serdar Orhaner

++++++

MİNİ YORUM
Açılım e-postaları

Açılım e-postaları iki türlü. Birincisi İmralı’daki caninin “Sıkıyorsa Kandil’e gelin” tahriğine kapılmış, sürüklendikleri yerin farkında olmayan, boş atıp dolu tutma heveslisi, sözüm ona tehditkar ’bir ihanet masalının kurbanları’nın oluşturduğu grup. İkincisi “Bugün değilse ne zaman birlik olacağız” diye soran, birbirine sarılmaya hazır, vatanı namusu olarak görenlerin safları sıklaştırarak “namussuzlaşmama”ya and içtikleri ümitvar mesajlar. Kesinlikle ümit var.

Yazarın Diğer Yazıları