DEAŞ'ın sonu mu geldi?

Irak-Şam İslam Devleti olarak bilinen, kısaca IŞİD veya DEAŞ olarak adlandırılan ve küresel güçler tarafından desteklenen selefi-cihatçı örgüt, belirli hedeflere hizmet etmek için ortaya çıkmıştır. Bu örgütün ana hedefleri başında, dini kendi mensupları arasında ayrıştırmak, İslamofobiyi canlandırmak, Musul dâhil kuzey Irak'ta ihtilaflı bölgeleri özel Kürt yönetimine bağlamak ve Suriye'nin kuzeyinde PKK uzantısı Kürt koridoru oluşturmak gelmektedir.

Hedeflerin gerçekleşmesi sırasında kontrolden çıkan selefi örgüt, Müslümanlar dâhil görüşlerini kabul etmeyenleri kâfir olarak görmekte olup kafa, kol kesmek, yüzlerce kişiyi aynı anda kurşuna dizmek, insanları topluca nehir sularında boğulmaya terk etmek gibi eylemler ile gerçek yüzünü göstermektedir. Bir DEAŞ mensubunun İngiliz The Guardian Gazetesine verdiği demeçte, "DEAŞ demek güç, para, eşler ve mevki demektir" cümlesi yer almıştır.

2003'te, Irak'ın ABD tarafından işgali ile ilgili Iraklılar arasında bir taraftan operasyonun işgal mi yoksa kurtuluş mu? olduğuna dair tartışmalar yapılırken, diğer taraftan direniş hareketlerinden söz edilmeye başlandı. Böylece, ABD karşıtı hareketlerin ilki, Bağdat'ın 60 km kuzeyinde Sünnilerin etkin olduğu Felluca'da, diğeri ise Şiiliğin merkezi olan Necef'te ortaya çıkmıştır.

Direniş hareketlerinin bastırılması sırasında ağır kayıplar veren ABD, ancak bir kaç yıl sonra Irak'ta duruma hakim olabilmiştir. Gerçek adı İbrahim Awad İbrahim olan Abu Bekir Al-Bağdadi 2004 yılında Felluca'daki direnişlere katıldığı ve Ehl-i Sünnet Cemaatini kurduğu gerekçesiyle Amerikalılar tarafından tutuklanarak Basra'da Bucca hapishanesine konuldu.

Bağdat İlahiyat Fakültesinden mezun olan, daha sonra İslami İlimler alanında yüksek lisans ve doktora yapan Bağdadi, cezaevinde kaldığı süre zarfında dini eğitim programları düzenlemesi, El-Kaideliler dahil birçok mürit toplaması ve selefiliği benimsemesi, Amerikalıların gözünden kaçmamıştır. Serbest bırakıldıktan sonra 2006'da Bağdadi, küresel güçler tarafından kurulan El-Kaide örgütünün Irak'taki lideri olan Zarkawi ile çalışmaya başladı.

2011 yılında Suriye de başlayan karışıklarla eş zamanlı olarak Rakka 'ya geçen Bağdadi, El Nusra Cephesi adı altında El-Kaide'nin şubesini kurmuş ve kısa zamanda Suriye topraklarının % 30' unu kontrolü altına almıştır. Bu durum sonuçta Amerikalıların Suriye'nin kuzeyinde bulunmalarına gerekçe teşkil etmiştir. Daha sonra DEAŞ örgütü adı altında faaliyet gösteren Bağdadi, 10 Haziran 2014 de Irak'ın ikinci büyük şehri olan Musul ve Türkmen şehri Telafer başta olmak üzere Türkmeneli bölgesinin bir bölümü dahil Irak topraklarının % 40'ını kontrolü altına almıştır.

Ne hikmetse, Irak ordusu herhangi bir mukavemet göstermeden tüm araç, silah ve mühimmatını bırakarak bölgeleri DEAŞ'e bırakmış ve herhangi bir DEAŞ saldırısı olmadan Kerkük'de KYB/ PYD örgütlerine terk edilmiştir. Böylece DEAŞ'e verilen görev gerçekleşmiştir. Musul hadisesinin en ilginç yanı, yüz binden fazla Irak askerinin bin kişiyi bile geçmeyen DEAŞ'lıların bir günde karşılık vermeden şehri ve tüm ilçelerini terk etmesidir.

Bu utanç verici ve esrarengiz olay herhangi bir ülkede yaşanmış olsaydı özellikle baştaki komutanlar vatana ihanet suçundan yargılanırlardı.

Bu münasebetle 2014 yılı Temmuz ayında beni şahsen İstanbul'daki ofisimde ziyaret eden Musul'da görevli Türkmen asıllı bir generalin anlattıkları dehşet vericiydi. Onun sözlerini aynen aktarıyorum ''İzinliydim ve ailemin olduğu Kerkük'e gitmek üzereyken Musul'da Suudi Arabistan plakaları taşıyan ve o güne kadar hiç görmediğim silahlarla donanmış beyaz Toyota marka araçlar önümden hızla şehre giriyorlardı.

Ne olduğunu anlayamadım. Kerkük'e vardığımda evime gitmeden önce askeri kışlaya uğradım. Musul'daki gördüğüm olayları anlatamadan, askerlerin aralarında yüksek sesle konuştuklarını, yakında bir saldırının olacağını ve herkesin kaçış hazırlığında olduklarına tanık oldum. Nitekim de öyle oldu, buradan anlaşılan kaçış planı belirli hedefler için çok önceden tasarlanmış.''

2015-2017 yılları arasında gerek Irak, gerekse Suriye'de Amerikalı güçlerin destekleriyle DEAŞ'lıların bölgeden temizlenmesine başlandı. Suriye'de Tel Abyad, Kobani, Menbiç DEAŞ yerine PYD'ye, Irak'da Sehl-i Ninova, Sincar, Mahmur, Kerkük ve diğer ihtilaflı bölgeler KDP-KYB'ye terk edildi.

Eylül 2017'de Barzani'nin bağımsızlık referandumu Irak dâhil komşu ülkeler tarafından ret edildi. Böylece Irak ordusu Türkiye'nin desteğiyle tüm ihtilaflı bölgeleri kontrol altına aldı. Suriye'de ise şanlı Türk ordusunun operasyonlarıyla kurulması istenen koridorlar altüst edilmiştir. Bağdadi'nin yerine kimin geçeceğinden söz edilirken, Telafer'in gerek DAEŞ işgali döneminde DAEŞ tarafından ve gerek sonrasında ABD tarafından darmadağın edildiğinden söz edilmemektedir.

Sonuç olarak, DEAŞ'ın sonu mu geldi? sorusuna gelince, Amerika'nın yukarıda sözü edilen hedeflerine ulaşmak için başkalarını kullanmaktan vazgeçmeyeceği kanısındayım.

Yazarın Diğer Yazıları