Dayanıksız binalar öldürür!
Türkiye'de dere yatağına üç beş katlı ev yapanlar var. Yaptıkları apartmanların betonunun içinden deniz kabukları çıkan müteahhitler var. İnşaatın demirinden çalanlar, eksik, kusurlu ve kötü malzeme kullananlar var.
Bütün bunlar gizli kapaklı da yapılmıyor. Devletin, milletin, belediyenin gözünün içine baka baka yapılıyor.
Türkiye'de imara aykırı ve kaçak olan yapı imarlı yapılardan daha çok olduğunu söylersek abartmış olmayız!
Bütün bunlar gözü ranttan, paradan, haksız kazançtan başka bir şey görmeyenlerin eseridir.
Kentler kurgulanırken, inşaatlar yapılırken sel, yangın, fırtına, deprem gibi felaketler bir yana ulaşımın bile dikkate alınmadığı trafikte yaşanan keşmekeş anlatıyor.
Bu anlamda İstanbul'da meydana gelen 5,8 şiddetindeki deprem can kaybı yaşanmadan atlatılmış olması mucizedir.
Bakan Kurum, "Bugün 5.8 deprem yaşanıyor ve bu depremde bu kadar az hasar da görüyorsak bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmaların da katkısı vardır" diyor.
Kendisine "kolay gelsin" diyoruz ama İstanbul'a ihanet ettiğini itiraf eden bir iktidarın bakanı olduğunu da sayın bakan unutmamalıdır.
İşin ilginç yanı İstanbul'da meydana gelen depremle ilgili olarak çeşitli binalardaki hasarların tespiti yapılırken bir taraftan da Bodrum'da kaçak yapıların yıkımının bakanlık gözetiminde devam etmesinin açıklanmasıdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanı, villa, rezidans ve otel inşaatlarındaki kaçak yapıların yıkımına ilişkin, "108 bağımsız bölüm vardı. 54 bağımsız bölüm yıkılacak... kaçak ne varsa hepsi kaldırılacak" açıklamasını yaptı.
Bu kadar kaçak, imara aykırı bina yapılırken bakanlık başta olmak üzere sorumluların ne yaptığını millet merak ediyor. Önce yapılmasına göz yummak ya da zamanında kontrol etmemek sonra da yıkmak milli servetin heba edilmesi anlamına gelmiyor mu?
Ancak burası Türkiye burada böyle soruları sormanın fazla bir anlamı da yoktur.
Her doğal felaket gibi depremden de kaçmak mümkün değildir. Ancak depremle yaşamayı öğrenmek mümkündür. Bunun için de insanları, depremin değil depreme dayanıklı olmayan binaların öldürdüğünün farkında olmak gerekir.
Diğer yandan doğal felaketlerin terbiye edici bir yanı vardır. Doğal felaketler insanların ürettiği felaketlere benzemez. Deprem, sel ya da yangın parti, din, etnisite, ideoloji, bölge vb. farkı gözetmeden önüne her çıkanı adil bir biçimde ezer, yakar, yıkar, yok eder. Felaketler hem tarafsız hem de herkese eşit derecede zarar vericidir. Kimseye torpil yapmazlar.
Deprem milli güvenlik sorunudur!
İstanbul'da meydana gelecek muhtemel bir depremin neden olacağı yıkıntı, İstanbul'la sınırlı kalmayacak. Marmara Bölgesinde altı milyon konutta yaşayan yirmi milyonu aşkın insanıyla Türkiye sanayisini doğrudan etkileyecektir. Bu bağlamda Marmaradaki bir deprem, Türkiye'nin milli güvenlik sorunudur. Çünkü İstanbul Türkiye'dir, Türkiye İstanbul'dur.
Dahası depremi emperyalist amaçları gerçekleştirmenin aracı olarak kullananlar da olacaktır. Bu noktada ABD'de 2002 yılında yapılan bir tatbikattan kısaca söz etmeden geçmemek lazımdır. Amerikalı askerler Nevada Çölü'nde "Milennium Challenge-2002" tatbikatı yapmıştı. Türkçesi "Bin yılın meydan okuması."
Tatbikattaki hedef ülke, iki kıtada konuşlu bir ülke (Türkiye). Akdeniz'de bir ada ülkesiyle (Yunanistan) sorunları var bu ülkenin. Ayrıca söz konusu hedef ülkede azınlık unsurlar da yaşamaktadır.
Senaryo, söz konusu hedef ülkede meydana gelen çok yıkıcı bir depremle başlar. Bu arada depremle eş zamanlı olarak uluslararası bir mahkeme, ülkenin sınırlarıyla ilgili ve çıkarlarına ters bir karar alır, vs.
Anlaşıldığı gibi depremler emperyalist odaklar tarafından fırsat olarak görülmektedir. O halde depremi emperyalizme inat milli odaklar tarafından bir olmanın, birlik olmanın birbirine sarılmanın fırsatı olarak görmek çok daha doğru olmaz mı?