Davutoğlu’nun Yeni Ermeni Açılımında Damat Ferit Politikasında İzl
Tabii milliyetsiz bir çıkış noktasından hareket eden bir dış politikanın “proaktif” zemine oturması çok kolay. Büyükelçi Süha Ümar, “Kardeşim Davutoğlu” yazısında “Proaktif dış politika, ‘siz istemeseniz de ben vereceğim!’ demenin Arapçası mı?” diye sorarken bu hususu ön plana çıkarıyor. “Sıfır sorun” noktasından hareket ederek, milliyetsizlikten hareket ile mezhepçilik zeminine oturan Türk dış politikası, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesinin hakim olduğu Orta Doğu’da bile “düşmanımın düşmanı da benim düşmanımdır” noktasına kayıyor ve modern tarihte ilk kez bir ülke, Türkiye, hem İsrail hem Suriye ile düşman olma “başarısını” gösteriyor.
Bu genel girişin amacı, makalenin adında da ortaya konulan Davutoğlu’nun ikinci Ermeni açılımını değerlendirmek. ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretinde TBMM’de yaptığı konuşmada “çözün” dediği “Ermeni meselesi” bu ziyaretten sonra başlayan Ermenistan ile diyalog sürecinde çözülmeye başladı. 2015 yaklaşırken, Türkiye’nin kendisini savunması için gereken önlemleri almayan Davutoğlu, stratejisini işgalci ve soykırımcı Ermenistan ile yakınlaşarak Ermeni diasporasının saldırılarını durdurma üzerine kurdu. 2009’da işgalci ve soykırımcı Ermenistan ile proaktif yaklaşım ile gerçekleştirilmeye çalışılan uzlaşma süreci, Azerbaycan’ın haklı karşı çıkışı üzerine geri adım atan Davutoğlu, Ermenistan’ın da anlaşmaları netice olarak kabul etmemesi üzerine ‘Birinci Ermeni Açılımı’ sürecini kapatmak zorunda kaldı.
Davutoğlu, şimdi ’İkinci Ermeni Açılımı’sürecini başlatmış bulunuyor. Daha Ermenistan yolunda yaptığı “İttihat ve Terakki’nin yapmış olduğu gayriinsani tehcir politikasını benimsemek mümkün değildir” diyerek, Türk tarihine yönelik saldırısı ile Damat Ferit çizgisine düşmektedir. Davutoğlu, İttihat ve Terakki’yi hangi şartların zorladığını bilecek kadar tarih bilen bir akademisyendir. Bir ölüm kalım savaşına giren devleti arkadan vurmamaları için Ermeni politikacılara nasıl ricalarda bulunulduğunu ve buna rağmen Ermeni çetelerin Rus ordusu ile birleşerek Türk Ordusunu ve Türk coğrafyalarını arkadan vurduğunu Davutoğlu bilmek zorundadır. Buna rağmen böyle bir açıklama yapmak, her şeyden önce Ermeni çetelerinin katlettiği binlerce kadın, erkek, çocuk şehitlerimizin ruhlarına yapılmış bir saldırıdır. Aynı zamanda reel politika açısından da tavizkar bir tutumun daha uçak Erivan’a inmeden Ermeni tarafına sergilenmesidir. Öte yandan Ermeni tarafı tavizsiz bir şekilde “soykırımı tartışmam dahi” noktasında diretmektedir. Davutoğlu’nun tavizkar duruşundan cesaret alan Ermeni tarafı, Davutoğlu’nu sözde soykırım anıtını ziyaret etmeye davet etmektedir. Bütün bunlardan daha vahim olanı, Davutoğlu’nun “İttihat ve Terakki’nin yapmış olduğu tehcir gayriinsani idi” yaklaşımının “Ermeni sözde soykırım” iddialarını kabul yoluna girişin emaresi olarak görülebileceğidir. Devlete karşı bir ayaklanmanın bastırılmasından başka hiç bir niteliği olmayan ve doğru olan Dersim isyanının bastırılmasını “suçmuş” gibi gösteren bir zihniyetin “Ermeni soykırımı” iddialarını “Biz yapmadık İttihat ve Terakki yaptı” şeklinde kabul etmesi hiç akla uzak gelen bir ihtimal değildir. Milliyetsizlik, Türkiye’yi bir felakete doğru sürüklemektedir.