Davutoğlu’nun radikal Sünni merkezli Orta Doğu politikası

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Arap Baharı sürecinde Türk dış politikasının eksenini radikal Sünni merkezli bir eksene oturtmuştur. Bu politika sonucunda Orta Doğu’da Türkiye’nin müttefikleri değil, AKP’nin politik müttefikleri zemininde bir dış politika izlenmektedir. Örneğin Türkiye’nin Suriye’de izlediği, bu ülke ile yüksek gerilim yaratan politika, Şam’da Suriye Ulusal Konseyi’nin üyelerinden olan Müslüman Kardeşler’in iktidara getirilmesini hedeflemektedir.
Suriye’de Müslüman Kardeşler Mısır’da olduğu gibi demokratik bir seçim kazanarak iktidara gelebilecek güçte olsalar, bu noktada önemli bir sorun olmaz. Ankara’nın Suriye’de demokrasiyi desteklemesi yeter. Ancak Suriye’de Müslüman Kardeşler, baba Esad’ın aldığı önlemler sonucunda ağır darbeler almışlardır. Bundan dolayı Müslüman Kardeşler, Suriye siyasetinde güçlü değildirler. Yarın yapılacak demokratik bir seçimden en büyük parti çıkma ihtimali de zayıftır.
Suriye’de Müslüman Kardeşler’in İslami alanda boşalttığı yeri özellikle ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra güçlenen ve Amerikan güçleri ve Şiilere karşı savaşan Irak Selefi hareketlerinden 2003-2012 arasında etkilenen Selefi hareketler büyük ölçüde doldurmuştur. Bir seneden buyana bu hareketlerin açık bir şekilde Katar üzerinden Suudi Arabistan aracılığı ile desteklendiğini görmekteyiz.
Davutoğlu’nun Suriye’de Müslüman Kardeşler’i destekleme politikası, bir yandan Suriye’de zayıf ata oynamayı beraberinde getirirken bir yandan da Türkiye’yi Suriye’de hiç de küçümsenmeyecek oranda olan ve laik rejimi destekleyen Sünni Araplardan, Hıristiyanlardan ve kısmen Esad’a kızgın olan Nasurilerden koparmaktadır. Oysa Türkiye’nin Suriye’deki etki alanı AKP’nin etki alanından çok daha geniştir. Bir sene öncesine kadar Ankara’nın izlediği ve doğru olan kapsayıcı ve içten dönüştürücü siyaset de bunu çok açık bir şekilde göstermiştir.
Ankara’nın ulaşılan noktada yapması gereken, hızla Annan’a BM ve Arap Birliği tarafından verilen misyonu gerçekleştirici bir politika izlemektir. Bu ise Esad rejimi ve muhalifler arasında önce ateşkesin sağlanmasını gerçekleştirmek sonra Esad’ı dışlamayan bir demokratikleşmenin çerçevesinin sağlanması için Suriye’deki bütün kanatları kapsayıcı bir söylem ile bu ülkeye yaklaşmaktır.
Davutoğlu’nun Sünni merkezli siyasetinin ikinci ayağı, kendisini Irak politikasında göstermiştir. Davutoğlu, bir süreden buyana Irak’ta Sünni Arapların federasyoncu tezlerini desteklemektedir. Şii Araplar ise 2000’li yıllarda federasyoncu bir çizgiyi izledikten sonra federasyonun Irak’ı parçalayacağını görerek, şiddetle federasyona muhalefet etmektedir. Şii Arap erkekler, yakalarında büyük bütün Irak rozetleri, Şii kadınlar, bütün Irak kolyeleri ile ülkelerinin bütünlüğü için çalışmaktadırlar.
Davutoğlu ve Türkiye, 2003 sonrasında Türkmenleri Ankara politikalarından tasfiye eder, hatta onlara Irak’ta Sünni Arapların içinde erimeyi önerirken, Ankara’nın Irak politikasını Sünni Arap partiler üzerine kurmuştur. İran’ın Şii Araplar üzerinde büyük bir etkisinin olduğu bir dönemde bu geçici bir zorunluluk olarak da görülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Şii Araplar, Türkiye’ye de tarihsel olarak çok uzak değildirler.
2. Abdülhamit Han’ın akıllı Şii Arap politikası sonucunda, Şii Arap aşiretleri, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun yanında, sonuna kadar savaşmışlardır. Sünniler ise İngilizlerin yanında yer almıştır. Bundan dolayı İngiliz manda yönetimi Irak devletini kurarken azınlıktaki Sünni Araplara dayanmış, Şii Arapları ise cezalandırmıştır.
Ankara’nın Sünni Arap partileri desteklemesi, Şii Araplar ve Irak’ın bütünlüğü en önemli siyasi hedefi olan Maliki’yi dışlaması, karşısına alması anlamına gelmemelidir. Amerikan Ordusu’nun çekilmesinden sonra Irak Şiiliği, zaman içerisinde üzerindeki İran etkisini azaltacaktır. Ancak bunun için Türkiye’nin Bağdat’a ve Maliki’ye yönelik siyasetinin dışlayıcı bir siyaset olmaması gerekmektedir. Oysa Ankara’nın bugün gerek Irak’ta gerek Suriye’de izlediği siyaset, Maliki’yi Tahran’a doğru yaklaştırmakta, Ankara’dan uzaklaştırmaktadır.
Türk dış politikasını sadece iktidar partisinin ideolojik çizgisi üzerine oturtmak, Türkiye’nin iktidar partisinden çok daha büyük olan potansiyelini inkar etmek, kullanamamak anlamına gelmektedir. Bugün Davutoğlu bunu yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları