Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, TV5'te katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yeni parti iddiaları ve geçtiğimiz günlerde Sakarya'da yaptığı tartışmalara neden olan konuşmada "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz" sözlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:
"Ben şunu dedim. Sandıktan çıkan neticeye saygı göstermek gerekir. Bu adayların seçime girmesi için bir engel varsa bu YSK'nın yetkisinde. Eğer göreve başladıktan sonra suç işlemişlerse mahkemeye çıkarılmalılar. Benim teröre destek verdiğim gibi bir argüman sundular. Bunu 31 Mart'tan önce Öcalan'dan mektup getirip, kardeşini televizyonlara çıkaranlar bunu bana söylüyorlar. Beni tanıyan seven insanlar bile bana soruyorlar. Peki kim bu suçlamayı yapan? Benim dönemimde hükümette yer almış isimler ya da MHP yöneticileri. Halktan bir talep geldi ve ben bu konudaki pozisyonumu netleştirdim. Terörle mücadele benim için en net unsurdur dedim ancak bu hukuken olmalı. Bana eleştiri getiren 2 yer vardı.
Niye 7 Haziran-1 Kasım dedim. O dönem benim mecliste çoğunluğum yoktu. 1 Kasım'dan sonra zaten çoğunluğu kazanmış ve terörle mücadelede risk alabilecek durumdaydım. 7 Haziran sonrası HDP çoğunluğu kaybettiğimiz için tahrike başladı. O zaman onları da uyardık, eğer siz siyasi partiyseniz bu eylemlere destek vermeyin dedik. O dönem şehitler verdik. 3 Temmuz günü güvenlik birimlerine talimat verdim. Nasıl olsa geçici bir hükümet var. Biz tahrikler de yaparız eylemler de yaparız dediler. Bütün terör örgütleri harekete geçti. 7 Haziran akşamı verdiğimiz sözün gereği olarak bu devleti, milleti 1 saniye kimsesiz bırakmayız dedik. Bütün kurumlar harekete geçti ve mücadele başladı.
O dönem terör örgütünün her türlü tahriki yapmasını beklersiniz. Beni üzen iki şey oldu. Birisi MHP Genel Başkanı'na koalisyon için gittiğimde terörle mücadeleye destek için bizim hükümetlerimize destek vermesini bekledim. Beni şaşırtan sonuç yaptığımız tekliflere MHP'nin Genel Başkanı'nın hayır demesi. Şimdi diyor ki 'hayır demedik' diyor. Ben kendisinden izin alarak halkın önüne çıktım ve reddettiğini söyledim. Şimdi kendisi böyle bir şey yok diyor. MHP tarafından bana 'sandığa saygı gösterildin, demokratik hukuk devletinin gerekleri uygulansın' dediğim için saldırı oluyor. Bana teröre destek verme suçlamasında bulundular ve kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, ben böyle bir şeye izin vermem. Arkasında meclis çoğunluğu olmadan terörle mücadele kararı almış kaç kişi var?
7 Haziran-1 Kasım arasında Gar saldırısı olduğunda öyle bir acı hissettim ki, oradaki bütün yaralıları ziyaret ettim. Başbakan olarak görevim o acıyı yüreğinde hissetmektir. Arkasında kim vardır hepsini araştırırsınız. Benim o zaman Başbakan olarak görevim şuydu, ülkeyi bir an önce hükümete kavuşturmak. O yüzden koalisyon görüşmelerinde samimi davranmaya gayret ettim. Olamayınca bir an önce seçime gitmeye çalıştım. Meclisten güven oyu alamamış bir hükümet zaaf çıkartabilirdi. Hiçbir zamanda devlet otoritesi kavramını kullanmadım. Kullanılması gerektiğini düşündüğüm kavram kamu düzeniydi her zaman. Eğer bütün sayfalar açılırsa açıklamalar var, o hendekleri kimin kazdığının da açıklamaları var. Benim vicdanım da bu anlamda huzurlu. Türkiye o dönemde zaafa düşmemişse, herhalde en büyük pay sahiplerinden biri o dönemi yöneten Başbakan'ın olmalı. Belki bazı acı hatıralar vardır, ortaya çıkar ama bizim üstünü örttüğümüz bir şey yoktur. Bana yapılan en ağır itham teröre destekti. Bana bunu söylemeseler ben o açıklamaları yapmazdım.
İki polisin öldürülmesi olayında FETÖ'nün emniyet güçleri ve silahlı kuvvetler içine sızmış unsurları çok ciddi provokasyon yaptılar. Devletin içine bir şey sızmışsa her an tetikte oluyorsunuz. Ceylanpınar saldırısını PKK terör örgütü üstlendi. Suruç'u da IŞİD üstlendi. Suruç'ta hukuku bir süreç işledi. Ceylanpınar'da da şüphelileri gözaltına alındı ve beraat etti, bu yargının kararıdır, ben hukuka bunlar suçludur ve cezalandırır diyemem ki. Doğal olarak onunla ilgili bir bilgim yok. Ceylanpınar saldırısının PKK tarafından yapıldığı ve sahiplendiği net."
"CUMHURBAŞKANI İLE İLGİLİ İHTİLAFLI KONULARI AÇMAM"
Davutoğlu, başbakanlık görevini bıraktıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasında yaşandığı iddia edilenlerle ilgili “Ben Cumhurbaşkanı ile yaşadığım ihtilafları o açmadıkça, gerekli olmadıkça hiçbir zaman açmadım, açmam” dedi.
"SON ÇAĞRIM"
AKP için, "Bizim dilimizde AKP yoktu AK Parti vardı ama AK Parti AKP'leşti" diyen Davutoğlu, "Buradan son kez çağrıda bulunuyorum, manifestomuz sözlerimiz dikkate alınsın. Yoksa yeni bir yol aramaktan yeni bir yol çizmekten başka çaremiz kalmayacaktır" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu sözlerine şöyle devam etti:
"2018 kongresine gidilirken delege bile yapılmadım yani en şu an ak parti delegesi bile değilim. düşünün ki CHP'yi çok tenkit ederiz ama rahatsızlık geçirdi diye Sayın Deniz Baykal mecliste görev yapamayacağı halde bir vefa duygusuyla milletvekili yapıldı. ben milletvekilliğini kendim reddettim ama kongrede delege dahi yapılmadım. 6 seçimden ikisini yürüten genel başkan olarak ben şu anda ak parti delegesi değilim. ak parti ile tek bağım girerken imzaladığım üyelik bağım. burada kopuş bizden değil. trenden inenler binenler diyorlar. biz trenden inmedik, itildik. hemde 15 km hızla giden bir trenden itildik. makinist koltuğunda otururken itildik. eyvallah dedik. tren gitsin de istikametinde bizim itilmemiz hiçbir şey değil ama tren istikametinde gitmedi.
Manifestodan sonra parti yönetiminden elinize sağlık sayın genel başkanım önemli tespitler yaptınız diyenler de oldu bir kişi de yanlış yaptın haksızlık yaptın bunlar yok sen uydurdun, Herşey yolunda demedi. arkadaşlarla o metni yazarken dedik ki 31 mart seçimlerinden sonra söyleyelim inşallah düzelmeye vesile olur. ne yapılabilirdi? iki yol vardı üçüncüsünü ben düşünmüyordum ama üçüncüsü de oldu bir, ya siz eski genel başkanımızsınız, bakanlığımızı yaptınız gelin bu metin etrafında konuşalım. bir rahatsızlık varsa konuşalım bir istişare olsun. ikincisi şu olabilirdi ya bunlar doğru değil, akraba kayırmacılığı yok, kimsenin oğlu, kızı, damadı yok. yasaklar yok düşünce özgürlüğü var. yoksulluk var diyorsunuz, yoksulluk yok. CB hükümet sistemi işlemiyor bakanlıklar görevlerini yapamıyor dedim ben o da yok denmedi. 3. yol ise yok saymak yani siz duvara mı konuşuyorsunuz yani bu adem - i mahkumiyet
Sağ olsunlar bizim adımıza parti isimleri duyuruyorlar. telefonlar alıyorum parti ismi bu mu, bazıları partimizin ismi bumu diyor destek mahiyetinde. bunların çoğu gerçeği yansıtmayan şeyler. siyasette süreç yönetimini unuttuk. noktasal reflekslerle yürüyor son dönemde oysa ki süreç işler. kapalı kapılar ardından eleştirip, Türkiye inişler çıkışlar yaşarken susarsanız bir gün bir parti kurulacağı iddia edildiğinde o sürecin dışında kalabilirsiniz. buna mukabil her gün refleksif olarak tepki vererek o dalgaya kapılırsanız orada kaybedersiniz. biz bir süreç yönetiyoruz. bugün Türkiye'de konuşma günüdür, parti kurma günü değil. parti kurmayı reddettiğimden söylemiyorum. Türkiye'de herkes konuşacak, heybesindekini ortaya koyacak. önemli olaylar yaşandığında tavrını ortaya koyacak. saldırıya uğradığında düşüncesini ortaya koyacak, mücadele edecek. nehrin içinde akacaksınız. bu halkın içinde akacaksınız. neden ben Anadolu'yu dolaşıyorum? 3 ay önce bana sorsaydınız bir parti kuracak mısınız diye ben yine cevap vermezdim ama ben şimdi arkadaşlarımla birlikte gidiyorum Sakarya'da 3 saat Diyarbakır'da sahura kadar halkımızlaydık. halkımızın ihtiyacı varsa, beklentisi varsa parti kurulur. var olan partiler tatmin ediyorsa sırf bir parti kuralım diye parti kurulmaz. bir taraftan manifestoyu yazarak biz bu işin teorik zeminini ortaya koyduk bir taraftan halkın arasında dolaşarak halkın nabzını tuttuk. dolaşmaya da devam edeceğiz. bu bir süreç yönetimi. bu akış devam edecek. sonunda bir partiye dönüşecekse ak parti nasıl doğal şartlarda bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmışsa bu parti ortaya çıkar. ümidimiz de çok ciddi bir zayıflama var halkta da talep ve beklenti çok ciddi miktarda artıyor. dolayısıyla yeni bir siyasi hareket kurulmasına ihtiyaç var.
fazilet partisi döneminde rahmetli Erbakan hocamız kimseye ümmeti bölüyorsunuz, ihanet içerisindesiniz demediler. bugün görüşünü söyleyenler susturuluyor. her şeyin iyi olduğu söylenmesini istiyorlar. o zaman yapacağımız şey şu bu nehirde akmaya devam edeceğiz.
bir işe ya girersiniz ya girmezsiniz. giriyormuş gibi yapamazsınız. sonrada ortaya çıkan problemlerden kaçamazsınız. hangi tabandan ne kadar oy bekliyorsunuz deseniz ben cevap vermem. şimdi ben size yüzde 55 desem siz çok gelir. bir siyasetçinin yüzde 55 demesi geri kalan yüzde 45'ten vazgeçmesi anlamına gelir. hangi taban 81 milyonluk toplumsal taban. Sünnisiyle, Alevisiyle muhafazkarıyla, liberaliyle Türk'üyle, Kürdüyle dersiniz ama ortak payda diyelim insan odaklı siyaseti benimseyen demokratik hak ve özgürlükleri benimseyen herkesle hareket ederiz. bu bağlamda bir sınırlama getirmek yada ak partiden kopan bir parti diye ifadeleri şimdiden kabullenmek sadece ak parti tabanına ifade etmek anlamına gelir. şu bir vakıadır. şu an kendisini en fazla sahipsiz hisseden ak partinin bu değerlerden kopması dolayısıyla farklı arayışları olan geniş bir kentli ve taşralı her türlü oy kaymalarında oradan oluyor. onu ihmal edemezsizniz. sadece şu partinin tabanına hitap ediyorum yada şuna hitap etmiyorum diye bir sınırlama getirilemez."