Davutoğlu, uyan da balığa çıkalım!
Son ayların en önemli gazetecilik hadisesi, Ankara Temsilcimiz Ahmet Takan’ın, Eşek ve Bulamaç adalarımızdan sonra Ege sahilimizdeki Nergizçik adasına da Yunan bayrağının dikildiğini ortaya çıkaran, Sayın Ümit Yalım’la yaptığı röportaj olsa
gerek!
İşin tuhafı, bu “işgalleri” başında Türkiye’yi “stratejik bir derinliğe” gömüp boğmakta olan Ahmet Davutoğlu’nun bulunduğu Hariciyemizin de “yalanlamamış” olması. Ege adaları, ekonomisi çökmüş Yunanistan tarafından bir bir işgal ediliyor; başında AKP’lilere göre RecepTayyip Erdoğan gibi bir “dünya liderinin” bulunduğu, ekonomik olarak, gelişmiş ülkelerden çok daha en iyi yönetildiği propaganda edilen Türkiye’nin “gık”ı çıkmıyor.
Yoksa, “Tanrı’nın bize bahşettiği hediye ile ilk kez Türkiye’nin sırtını duvara dayayabiliriz, o ise bize hiçbir şey yapamaz” diyen Rum Başpiskoposu II.Hrisostomos doğru mu söylüyor? Biz biliyoruz ki, Yunanistan bunu hep böyle yapıyor ve yine biz biliyoruz ki, Türkiye genelde böyle davranıyor. 17 yıl önce yine böyle sıcak bir Temmuz ayında, 1995’in il Pazar günü Milliyet Gazetesi, Yunanistan’ı kastederek, “Biz ve onlar” başlığı altında şu dört hususa dikkat çekmişti:
n “NATO’nun askeri kanadına dönmelerine izin verdik. Gümrük Birliği’ne girmemizi baltalıyorlar.”
n “Kıyısı olmamasına rağmen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nde yer almalarını kabul ettik, Ege’yi bize kapatmaya çalışıyorlar.”
n “İki ülke arasında ’barış ve dostluk anlaşması’önerdik; reddettiler.”
n “Yunan vatandaşlarına vizeyi kaldırdık, bize vize uyguluyorlar.”
Aynı Yunanistan Bosna’da Sırp katillerin Müslüman soykırımı yapmasına da, Türkiye’yi bir Ortodoks Çemberi ile kuşatmak için destek vermemiş miydi?
Keşke bu kadarla kalsa...
Evveliyatı da var. Yunanistan’ın Türkiye ve Türk düşmanlığına dair iflah olmaz kininden
ilk anda aklımıza gelen birkaç örneği sıralayıverelim.
Biz Türkiye olarak Yunanistan aleyhine yazılmış bütün şiir ve hikâyeleri okul kitaplarından çıkarttık. Onların okul kitaplarında yıllarca “Türkler nasıl kesilir” başlıklı okuma parçaları kaldı. Biz, İtalyan Ressam Zonaro’nun Dolmabahçe Sarayı’ndaki Türk askerine yenilmiş Yunan askerini tasvir eden tablosunu, gücenmesinler, ayıp olmasın diye üzerini örttük. İkinci Cihan Harbi sonrası Kanuni’nin yadigârı 12 adayı, “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok” diyerek reddettik. Ah İnönü ah... Yunanistan ise belini doğrultur doğrultmaz dünyanın her tarafında, “Anadolu’da ve Kıbrıs’ta zorla İslamlaştırma ve Türkleştirme” konulu toplantılar yapmaya başladı. Karadeniz’in helâl süt emmiş Türk çocuklarına üniversite ve burs imkânları sağladı. Onlara Yunan topraklarını açıp, “Siz aslında Rumsunuz, tamam mı!” telkinleri yaptı, yapıyor. ASALA’yı da, PKK’yı da destekledi.
Yunanlı bunu yaparken...
Türkiye’yi yönetenler bırakın karşılık vermeyi, hele bırakın misliyle mukabeleyi, gücendirmemek, evet Yunanistan’ı gücendirmemek için ellerinden gelen hassasiyeti göstermişler. Meselâ, 1953 yılında Bayar, İstanbul’un fethinin 500’üncü yıldönümü kutlamalarına katılmamak için NATO Karargâhını ziyaret etmiş, oradan da Kraliçe’nin taç giyme törenine katılmak için Londra’ya uçmuştur.
1940’te ise Cumhurbaşkanı İnönü, Refik Saydam’a, “Yunanlılar ne istiyorsa veriyor musun?” diye sormuş, Saydam da, “Veriyorum sayın Cumhurbaşkanım. Her türlü yiyecek, giyecek, yakacak veriyorum” cevabını vermiştir. Yani, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman zulmüne maruz kaldığı için açlıktan kıvranan Yunanistan’a el uzatan yine Türkiye olmuş, yalnız o Yunanistan, kendisine uzanan eli örneklerde görüldüğü gibi, ısırmaktan bir türlü vazgeçmemiştir.
Eşek, Bulamaç ve Nezgizçik adalarına Yunan bayrağı çekilmesi ve Rum kesiminin İsrail’le birlikte Akdeniz’in dibini gökyüzünü parsellemesi, son örnektir.
Acı olan Türkiye’nin kendisine ait vatan topraklarını, deniz ve hava sahalarını Yunanistan’a itirazsız devretmesidir.
Sayın Erdoğan, “O bayrak o adadan ya inecek, ya inecek!” diyerek Kardak’ı Yunan’a terk etmeyen Tansu Çiller kadar olamamış, AKP’liler de adalarımızın Yunanistan’a terk edilmesine, yani vatan toprağının Haçlılar tarafından işgaline hiç ama hiç itiraz etmemişlerdir.
Biz, “Davutoğlu, uyan da balığa çıkalım” derken, bu sözü “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” babında, vatandaşa da söylemiş olalım.