"Dava"
Giderek Türkiye’de dava denilince insanların aklına “Ergenekon” gelmektedir. Hâlbuki Ergenekon bir Türk Destanı’dır. Bu nedenle “Dava” denilince insanların aklına “Ergenekon” ya da “Susurluk” un gelmediği, aksine Franz Kafka’nın romanının adının geldiği bir Türkiye gerçekte “demokrat” bir Türkiye olur.
Diğer yandan bazı insanların aklına neden “Ergenekon terör örgütü” denilince Franz Kafka’nın romanının adınının geldiğine de kısaca değinmekte yarar vardır. Kafka, “Dava” adlı romanına şöyle başlar: “Biri iftira atmış olacaktı Josef K.’ya; çünkü bir sabah durup dururken tutuklandı. Her sabah saat sekize doğru kahvaltısını getiren pansiyon sahibi Bayan Grubach’ın hizmetçisi o sabah ortalıkta görünmemişti”. “Dava” da ne ile suçlandığını bilmeden tutuklanan Josef K. birden bire içinden asla çıkamayacağı labirent niteliğindeki devasa bir kurumla karşı karşıya kalır. Kahraman, bu ucu bucağı görünmeyen, sonu olmayan labirentin çıkışını ararken kişiliğini yitirir. Gerçekte onu, bulmak için uğraştığı çıkışta ölüm beklemektedir.
Kafka, romanında totaliterleşmiş bir teknolojik iktidarın tasvirini yapar. Romanın kahramanı Josef K, işte böyle totaliter devasa bir erk sahibi bürokratik bir cihazla karşı karşıya kalır. Merkezileşmiş, kurumsallaşmış ve böylece çıkışı bir türlü bulunamayan, bulunsa da bu çıkış hep ölüme açılan bir labirente dönüşmüştür.
“Dava” romanının kahramanı Josef K. bir sabah ansızın odasına dalıveren, kim olduğu belirsiz iki kişi tarafından sorgusuz sualsiz tutuklanır. “Dava” adlı romanında Josef K’yı gece yarısı Kafka’nın bile tutuklatmak aklına gelmemiştir. Josef K’nın yatak odasındaki elbiselerinin (iç çamaşırlarının didiklenmesinden söz etmez) didiklenmesi, göz hapsine alınması ve her yerde izlenmesi ve dinlenmesi söz konusudur. Totaliter bütün sistemler insanı her yerde izleyerek, ezerek, yabancılaştırarak ve küçük düşürerek adeta bir böceğe çevirirler.
Sayısı belirsiz “Ergenekon” operasyonları adeta Kafka’nın romanında tasvirini yaptığı totaliter devlet cihazının marifetlerini bize hatırlatmaktadır. “Dinlemeye takıldı” gerekçesiyle ucu açık, sınırı belirsiz, soyut, içeriği karışık itham, iddia ve isnatlarla gözaltına almayla Josef K’nın gözaltına alınması arasında pek fark yoktur.
Demokrasi, en vahim durumlarda bile kişinin temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alan rejimin adıdır. İktidarların ya da istihbarat servislerinin algılarına endekslenmiş bir demokrasi ya da güvenlik olamaz.
Demokrasi bir isimden daha çok bir algı sorunudur. Kapının zilinin aniden çalınmayacağından emin olarak insanların uyuduğu ülkede demokrasi var demektir. Aniden gelenlerin aniden götürdükleri ya da evinde uyuyanların emniyette uyandıkları ülkelerin demokratiklik vasfı her zaman tartışılır. Çok açıktır ki, bir rejimin adının demokratik olmasından daha çok erk sahiplerinin ve yönetilenlerin onu böyle algılayıp algılamadığı önemlidir.
Herkesin suçlu, herkesin avukat ya da herkesin yargıç olduğu bir ülkede gerçekler değil erk sahiplerinin yargıları önem kazanır. Toplumlarda açıklık duygusunun yerini belirsizlik; adalet duygusunun yerini de endişe almışsa o toplumun rejiminin niteliği önemini kaybeder. Kafka, “Dava” romanını elbette Türkiye gibi ülkelerin bugünlerini tahmin ederek yazmamıştır. Aksine teknolojinin henüz totaliterleşen iktidarları üretmeye başladığı 20. yüzyılın ilk çeyreğinde eserlerini kaleme almıştır. O, o zaman teknolojinin totaliter bir iktidarı yaratmadaki rolünü iliklerine kadar hissetmişti. Türkiye’de ise bu henüz hissedilmeye başlamıştır.