Darbeyi böyle kışkırttım!..
O YEMEĞE KATILAN HASAN CEMAL YAZDI:
Darbeyi böyle kışkırttım!..
Ankara’da yapılan
kazı çalışmaları Sıhhiye orduevine
bomba atılmasını planlayan eski teröriste
geçmişini hatırlattı. “Kimse kızmasın kendimi yazdım”
kitabında geçmişiyle ilgili sayısız itirafta bulunan Milliyet
yazarı, acaba hayatının neo-liberal döneminindeki
eylemlerini de anlatacak mı?
Hasan Cemal Ümraniye operasyonunun son dalgasından sonra yapılan kazıları değerlendirirken “tecrübesini” konuşturdu. Yazının her satırında “bu işleri ustasından öğrenin” mesajı vardı.
Ankara’da ele geçirilen silahlarla ilgili şöyle diyordu:
“Bombalar, patlayıcı maddeler, lav silahları, mermi...
Nedir bütün bunlar?..
Ne için?..
Bombalar patlayacak.
Suikastlar yapılacak.
Siyasi cinayetler işlenecek.
Ve ”Türkiye bölünüyor, irtica geliyor!“ gürültüsüyle asker kışkırtılacak, darbe yolu açılacaktı.
Bu hep böyledir.
Hiç değişmez.
Hukukçu, profesör, işadamı, gazeteci ve yazarlardan oluşan bir takım olarak, darbe tertiplerine hizmet arz ederler.
Kamuoyunun oluşturulmasında görev yapar, ’beyin takımı’ olarak çalışırlar.
Bu takımda yer alan kimileri bilir ne yaptığını, kimileri de oportünisttir, güce tapar. ’Aşağıda’ ne olup bittiğini bu takım fazla bilmez.
Bu darbe tertiplerinin ’aşağıda’ ki ’operasyonel’ boyutu hayatidir. Bombasıyla, dinamitiyle, tabancasıyla, dezenformasyonuyla çalışır bu mekanizma...
Ben yaşadım bütün bunları. 12 Mart darbesi öncesinde... Orduyu darbeye kışkırtırken... Ve bunun kitabını yazdım.”
Bu satırların yazarının, 12 Mart öncesinde Sıhhiye Orduevi’ne bomba atılmasını planlayan eski bir terörist olduğunu bilmeyen kalmadı. O günlerde ‘aşağıda’, örgütün ’operasyonel boyutunda’ görev almıştı. “Kimse kızmasın” bunları “kendisi yazmıştı.”
Hasan Cemal’in döndükten sonraki, “itirafçı” anlatısından sıkılmadınız mı?
Bizi “Hey gidi günler hey”lerle oyaladığı liberallik döneminde neler yapıyor Hasan Cemal, hiç mi merak etmiyorsunuz?
Ben yandaki fotoğrafa baktıkça, çok çok meraklanıyorum. Bebek’te eski bir CIA Ajanı olan Mark Parris, eski bir Maocu olan Cengiz Çandar, eski bir MİT Müsteşarı olan Sönmez Köksal, hali haızrdaki Soroscu Can Paker ve eski TRT Genel Müdürü Cem Duna ile ‘karanlıkta kalan’ bir yemek yiyen Hasan Cemal acaba operasyonal kadrodan beyin takımına mı terfi ettirildi...
Cemal, yeni bir konjonktürel dönüşüm geçirirse, “Kimse kızmadım kendimi yazdım” diyerek, bu yemekte neler konuşulduğunu, heryere laf yetiştiren katılımcılarının, neden bu kadar çok sorgulanan yemeği hiç yaşanmamış saydığını, neden bu konudaki sorulara kulak tıkadığını, neden Yeniçağ’dan başka kimsenin bu fotoğrafı kullanmaya cesaret edemediğini, o gece orada olduğu söylenen “diğer” kişinin kim olduğunu da açıklayacak mı?
Bir dönemin darbe çırağı, ‘ustalık’ eserini, nerede, hangi malzemeyle, ne kadar sürede, ‘kaç darbe’de inşa ettiğini anlatacak mı?
+++++
Baydemir: Yakında
bu topraklara Kürdİstan dİyecekler!
Terörle bir yere varıldı
Terörle bir yere varılamazmış! Varıldı, daha da varılacak yerler var. Diyarbakır Belediye Başkanı da “Yakında bu topraklara Kürdistan diyecekler!” diyor.
Bilal N. Şimşir, yeni çıkan “Kürtçülük ll” kitabında cumhuriyetin ilanından bugünlere süreci belgelerle açıklıyor:
Meclis kürsüsünde Milli Savunma Bakanı Recep Peker Şeyh Sait İsyanı’nı anlatırken İstanbul basınını topa tutar: “Cumhuriyetin yarınki çocukları, bugün yaşadığımız tarihi günleri incelerken göreceklerdir ki, bu yüce cumhuriyet binasını yıkmak için yanıp tutuşan hainleri ilk özendiren ve kışkırtan İstanbul basını olmuştur. (...) ”
Cumhuriyet karşıtı yayınlar, milletvekillerinin de kafasını karıştırmıştır; Eskişehir bağımsız milletvekili M. Emin Sazak 29 Şubat 1924’te not defterine şu notu düşmüş: “....Hilafet hanedanının ülke sınırları dışına çıkarılmasından, Şeriye Vekâleti’nin kaldırılmasından, mahkemelerin ve eğitimin birleştirilmesinden bahsetmeye başladılar... Paşa’nın bu dostları, fikirsiz, inançsız adamlardır.... Mustafa Kemal Paşa’nın yakınındaki adamlar yüzünden memleketin kötülük göreceğini görüyorum...”
Bir yıl sonra Emin Sazak görüşünü değiştirir: “Şeyh Sait İsyanı’nın, Fethi Bey kabinesinin bastıracağı türden bir iş olmadığı, memleketin geleceği için gerçekten şiddetli tedbirler uygulamak gerektiği ve bu isyanın, önemli dış ve iç tertiplerin sonucu olduğu anlaşıldı. Gazi Paşa haklıymışlar.”
II. Dünya Savaşı biter, Türkiye NATO’ya girer, Şeyh Sait İsyanı’nı körükleyenler değişmez. Şimşir der ki: “İlginç ve düşündürücü bir nokta da şudur: Soğuk Savaş döneminde, dost sandığımız NATO müttefiklerimiz de Türkiye’ye karşı bölücü Kürtçülüğü kışkırtmaktan ve terörü kollamaktan geri durmamışlardır. Hatta NATO üyesi İngiltere ve Varşova Pakti üyesi Çekoslavakya’nın Soğuk Savaş içinde, Türkiye’ye karşı işbirliği yaptıkları, bölücülüğü körükleyen bir kitabı aynı anda iki ülkede birden yayımlayıp piyasaya sürdükleri görülmüştür.”
* Hasan Pulur/Milliyet
+++++
Jurnallemeye başladı
Fehmi Amca yazısını şöyle bitirmiş: ”Demokrasiden beslenen siyasiler ile demokrasiyi desteklemesi gereken gazeteci ve yazarların darbe çizgisinde saf tutmaları kendiliğinden olan bir şey midir, yoksa bu çarpık durum örgütsel bağlar yüzünden midir? Bakarsınız bu sorunun cevabını da savcılardan ve mahkemeden öğreniriz, neden olmasın?” İsim de verseydin, hiç zahmete sokmasaydın savcı beyi!
+++++
Üstüne alındıysan
cevap verseydin
Taraf yazarı Murat Belge, Hürriyet’ten Yalçın Bayer’e gönderilen ve Kürtçe yayın konusunda ”bilimin yol göstericiliğini değil, kendine aydın diyen ihanet çetelerinin, Avrupa’nın, Amerika’nın, Soros’un telkinlerini tek doğru olarak kabul edenleri“ eleştiren mektubu, üstüne alınmış olmalı ki savunmaya geçmiş. ”Bunu yazan, Arabistan’a da gitse, Afrika’ya veya Yeni Zelanda’ya da uzansa, insanların Ermeni Kıyımı olmadığına, Kürtçe’nin bir dil olmadığına, Türkler’in dünyaya medeniyet taşıdığına inanan halklar veya bireylerle tarihçilerle, dilbilimcilerle, “aydın”larla karşılaşmayacaktır“diyor. Neden dostun George’un oralarda da mı kolu var?
Sahi Açık Toplum Enstitüsü olarak siz ne kadar almıştınız Soros’tan?
+++++
Fonlananlar listesi İkiye ayrıldı
Kaboğlu ve İnsel: “para almadık”
Saylan: “331 bin euro kullandım”
Avrupa Birliği fonlarından çeşitli projeler için para aldıkları ileri sürülen isimlerden İbrahim Kaboğlu ve Prof. Ahmet İnsel Can Ataklı’ya açıklama göndererek “AB’den böyle bir para almadıklarını” belirttiler.
“AB’den hiçbir zaman ve hiçbir şekilde para veya başka herhangi bir yardım almadım. AB organları ile proje veya mali çerçevede hiçbir ilişkim olmadı” diyen Kaboğlu, “AKP politikalarını desteklediğini” yazan Ataklı’ya “Tam aksine AKP’ye eleştirilerde bulunduğum için beni istifaya zorlamışlardı” cevabını verdi.
“AB’den doğrudan ya da dolaylı hiçbir şekilde para almadığını” belirten Ahmet İnsel söz konusu listenin yayınıyla ilgili yasal yollara da başvuracağını vurgulamış.
Altı projeye harcamış
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Türkan Saylan ise yine Ataklı’ya yolladığı açıklamada “Avrupa Birliği fonlarından yararlanarak 6 projeyi hayata geçirdiğini, 331 bin euro kullanıldığını” söylemiş.
+++++
MİNİ YORUM
Kazıları izlerken duygulandım
Yıllardır Türkiye’nin ‘geçmişini aydınlatmasını sağlayacak kazı çalışmaları’na yeterli desteğin verilmemesine yanarım. Dün bir gün içinde Ankara’nın altını üstünü getiren kazıları görünce gözlerim yaşardı. Bu iki yıldır “Ergenekon” ruhuna en uygun eylemdi. Tarihe erişme çabası! Ülkece sürüklendiğimiz sinir harbinin yansıması olan bu soğuk şaka bir yana, dünkü gazetelerin neredeyse istisnasız birleştiği tek görüş vardı: Savcı’nın niyeti karanlıkları aydınlatmak ise eline geçen bu fırsatı iyi kullanması ve Bekir Coşkun’un ifadesiyle artık ‘temiz insanların kirli çuvala doldurulmaması’! Bakalam hukuk siyaseti yenerek bunu başarabilecek mi?