"Darbeci" olmak için tank yürütmek şart mı!
Son göz altılarla birlikte Nazlı Ilıcak'tan sonra "bana …. ….. için darbeci dedirtemezsiniz" cümlesindeki boşluğa Şahin Alpay yerleşti… "Ana akım" medyada aman ne methiyeler… Meğer ne demokrat kişiymiş de değerini bilememişiz!
***
Bir kere her şey bir yana "demokrasi" kavramını tam manasıyla içselleştirmiş hiçbir insan evladı "şeyh-mürit" ilişkisinin "post-modern" versiyonları temelinde palazlanan bir ekonomik, sosyolojik, kültürel, dini, siyasi çarkın değirmenine su taşımaz!
Zaman neydi?
"Gazete" demeyeceksiniz herhalde değil mi?
***
Hadi bu "küçük detay(!)"ı görmezden geldik diyelim; bir hatadır (kandırıldılar filan) oldu…
Başka bir hikâye anlatacağım bugün size; hafıza tazeleyici yine.
Sene 2002...
Dönemin AB temsilcisi Karen Fogg'un e-postalarının basına sızmasıyla ortaya çıktı ki;
Sivil darbe finansörü Soros ile işbirliği halindeki kimi Avrupalılar Annan Planı'nın kabul edilmesi ve ilk seçimlerde 'Denktaş zihniyeti'ndeki siyasilerin sandığa gömülmesi için yıpratma kampanyası başlatmıştı.
Fogg'un 26 Şubat 2001 tarihli mesajında, Açık Toplum Enstitüsü yöneticilerinden Zaman yazarı Şahin Alpay'a "talimatı" açıktı:
- Sevgili Şahin, bundan sonra izlenecek yol Kıbrıs Türkleri'nin sesi olan Denktaş'ın itibarının azaltmak ve onun Ankara'daki hiyerarşi ile askeri temsil ettiğini Türkiye ve AB'ne göstermektir...
Alpay ve diğer demokrat arkadaşları gereğini yaptı.
Tarihe dikkat edin; çünkü Fogg'un bu zevata tek talimatı Denktaş'ı Annan'ın yolunun üzerinden çekmek değildi; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de devrilmeliydi. Hani şu Derviş operasyonu yiyen DSP-MHP-ANAP koalisyonuyla kurulan 57. Hükümet!
AB'nin Alpay ve türevleri üzerinden varmaya çalıştığı hedefi 'özgürlükler'i kullanarak "Türk devletinin ve tarihinin hakkından gelmek"ti.
Talimat e-postalarındaki belirgin siyasal hedefler Türk Ordusu'nun Kıbrıs'tan çıkartılması, KKTC'nin tasfiyesi, PKK'nin yasallaştırılması, Diyarbakır merkezli ayrı yönetim oluşturulması; bu hedefler bağlamında güncel operasyon alanı ise "AB'nin istediği uygulamaları gerçekleştirme yeteneğini yitiren Ecevit hükümeti"ydi. Hükümet bölünecek ve yerine AB ile daha uyumlu, mesela bir 29 Ekim günü, Türk Düşmanı Papa'nın gölgesinde egemenliğin devri sözleşmesini imzalayacak bir hükümet kurulacaktı.
***
Türkiye'de iktidarların "sivil darbe"lerle devrilmesinde pay sahibi olan medya organları elbette bu soruyu gündeme getirmeyeceklerdir, onlardan böyle bir yiğitlik beklemiyoruz ama hiç değilse seçilmiş hükümetlerin uluslararası sistemin paşa gönlü öyle istiyor diye devrilmesi için gerekli psikolojik ortamı hazırlayan; üstelik de bunu para karşılığı yani kalemlerini satarak yaptıklarına dair "e-posta belgeleri" bulunan kimseleri "darbeci mi asla" diyerek aklamaya çalışmasınlar!
"Darbeci" olmak için tank yürütmek şart mı?
Bu insanlar katil olmayabilir, şiddete başvurmamış olabilir, hayatlarında bir kere bile ellerine silah almamış olabilir ama kalemlerini dönem dönem seçilmiş hükümetleri devirmek üzere silah olarak kullanmadılar mı?
Darbeye darbe demek için ille de "asker" mi olmalı maşası?
+++++
Tamam dereyi geçerken at değiştirilmez de at "bozuk zemin"de sakatlanırsa ne yapacağız?
+++++
"Ters kelepçe"lik de değil…
----
Bugün mağdurlara tam zamanlı söz hakkı vererek günah çıkaran TV kanallarında yargısız infazlarla servetçikler kazandıkları yani "makbul" oldukları günlerden beri Nazlı Ilıcak ve türevlerinin yaptığı "şey"in gazetecilik olmadığını yazmış biri olarak;
-Keklik gibi sekişine aldanmayın- 70 yaşının üzerindeki kadına, saçı sakalı ağırmış adamlara ters kelepçe de ne Allah aşkına?
"Savaş makinası", "ölüm makinası" diye tanımladıkları özel eğitimli askerleri, polisleri anlarım, "suikastçı"ları anlarım, "intihar eylemi"ne müsait "mürit"leri anlarım da, bu kadın polise mukavemet etse ne, etmese ne? Ne kadar edebilir? Polis için nasıl bir tehdit, tehlike oluşturabilir?
İbret olsun mu istiyorsunuz?
Millet olarak yüreğimiz soğusun mu istiyorsunuz?
"Devlet"in kudretini cümle alem görsün mü istiyorsunuz?
Bu alçak girişimin parçası olmuş her kim varsa, yasalarda işlediği suça karşılık gelen yaptırımların en ağırıyla cezalandırılsın; toplumda bu konuda sağlanmış bir vicdani uzlaşma var zaten…
Ama Allah aşkına…
Bu işin bir bumerang olup Türkiye Cumhuriyeti'ne geri dönmemesi için biraz özen, zordur mutlaka ama biraz sabır…
"Hukuk"un dışına çıkıldığı kanaati yaratacak şu pozları vermeyin, verdirmeyin artık ya…
+++++
Bir düşünelim bakalım…
----
Amerikan generalin "Türkiye'deki irtibatlarımızın içeri alındığını görüyorum" açıklaması Türk kamuoyunda "darbe girişimi sonrası" girişilen uygulamaları "daha da" meşrulaştırır mı? Meşrulaştırmaz mı?
ABD bu kadarını hesaplayabilir mi? Hesaplayamaz mı?