Darbe çığırtkanları ve medya mücahitleri!
Medeniyet denilen şeyin temelinde hukuk vardır. Hukuku olmayanlar köle, hukuka uygun davranmayanlar ise barbar kategorisine girerler. Partiler dahil her kurum meşruiyetini hukuktan alır. Hukuka küsmek, kızmak ve babayiğitlik yapmak olmaz! Demokratik sistemlerde aldıkları oy gereği iktidarı hak edenler hukukla gelirler ve aynı hukukla da giderler.
AKP’nin kapatılma davasıyla ilgili olarak yaşananlar en basit uygarlık kurallarının dahi bazı kesimler tarafından ne denli göz ardı edildiğini göstermektedir. Demokrasi, özgürlük ve milletin iradesi kavramlarını dillerine pelesenk edenler adeta hukuka ve yargıya meydan okumaktadır. Hukukla demokrasiyi karşı karşıya göstermektedirler. Sanki hukukun olmadığı yerde demokrasi ya da milletin iradesi olurmuş gibi. Adeta birtakım yazar çizer takımı milletin iradesinden güç alanların geçerli hukuk düzenine uymama gibi bir haklarının olduğunu savunmaktadır. AKP’ye açılmış olan bir “kapatma davası” nı hukuk sorunu olarak değil de bir “savaş ilanı”, “darbe” ve “milli irade düşmanlığı” olarak niteleyenler gerçekte bunu yapmaktadır.
Bunun tipik bir örneğini Star Gazetesi’ndeki köşesinde 02.04.2008 tarihinde Mustafa Karaalioğlu, “Baykal’la El Sıkışmazsa Darbe mi Olacak?” başlıklı bir yazıda veriyor. İddianameyi “Yargı Darbesi” ve “adı konulmayan savaş” olarak nitelemiş. Ardından şu soruyu sormuştur: “İki lider el sıkışmazsa darbe mi olacak?”, “AKP’ye karşı darbe zaten ol” muşmuş!
Hani Türkçe’de “bayılmayı ölme sanmak” diye bir halden söz edilir ya, tıpkı öyle bir durum söz konusu... Başbakan, Baykal ile el sıkışırsa Karaalioğlu gibilere göre bu durum “sandıkta şansı kalmayan ve toplumsal meşruiyetini yitiren CHP’ye merkezde güç aktarma” anlamına gelirmiş! Yine ona göre: Baykal’a, elini veren kolunu kaptırıyor, Başbakan ise birine elini verdiğinde meşruiyet ve güç aktarıyor. Kısacası Ön yargı, kutsama ve duygusallık ne varsa bu tür irdelemelerde o var. Bu zihniyete sahip yazar/çizerin Başbakan’ın seyahatlerinde uçağında, gezilerinde yanı başlarında, televizyon programlarında karşısında bulunduğunu hatta Başbakan’ın yanağına dokunacak kadar ona yakın oldukları biliniyor. İşte Türkiye’nin önündekileri uzlaşmaz yapan biraz da bu zihniyettir. Medyanın bu naylon mücahitleri resmen gerilim, darbe ve savaş çığırtkanlığı yapmaktadır! Ülkenin geldiği bu aşamada dahi hukuka karşı hile yollarını meşru gören, muhalefetle el sıkışmayı doğru bulmayan, gerilimi, çatışmayı ve meydan okumayı öneren bir anlayışla Türkiye karşı karşıyadır.
Hukuki bir süreci “yargı darbesi, seçim kazanmayı “savaş kazanmak” olarak niteleyen bir yaklaşımın demokrasilerde yeri yoktur. Karşıt oldukları insanlar içeri tıkılırken hukuku alkışlayanlar, AKP’nin kapatılmasıyla ilgili olarak Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı dava için “darbe” nitelemesi yapmaktadır. DTP için açılan kapatma davasıyla ilgili olarak parti kapatmayı engelleyecek yasal değişiklik düşünmeyenler söz konusu kendi partileri olunca hukuka karşı her türlü hileye baş vurabileceklerini ortaya koymuş olmaktadırlar. Düşünebiliyor musunuz? Görevi bu tür davaları açmak olan hukuk adamı, ortaya bir iddianame koymuş. Davayı da açmış. Davayı açmak partiyi kapatmak anlamına gelmemektedir! Madem isnat ve ithamları kabul etmiyorsunuz. O halde gider savunmanızı yapar, iddiaların doğru olmadığını kanıtlar ve sonuçta da beraat edersiniz. Nedir bu gerilim, darbe çığlıkları ve savaş naraları!