"Darbe" bir gece "ansızın" mı gelirmiş?..
Bir başka ülkenin medyası olsaydı, "15 Temmuz 2016" günü, yani tam da FETÖ "darbe"sinin yaşandığı gün çalıştığım gazetedeki o yazıyı manşet yapar ve bu şaşırtıcı "rastlantı"yla öne çıkan "tehlike" öngörüsüne de ısrarla dikkat çekerdi...
Şanslı mıyım, gidişatı mı iyi gördüm, rastlantı mı, gazeteciliğin "koku" alma duyusu mu desem, şaşkınım doğrusu...
Çünkü tam da "15 Temmuz 2016"da; yani FETÖ'nün "darbe" kalkışmasının yaşandığı gün, köşesinde AKP-cemaat arasındaki tehlikeli gerginliğin ne yazık ki "darbe"ye doğru gittiğine dikkat çeken "tek" köşe yazarıydım...
AKP'nin FETÖ ile giriştiği amansız mücadelede, cemaatin sinsi müritleri öylesine stratejik kurumlara, görevlere ve merkezlere sızmıştı ki, "darbe" olacağını hissetmemek, tehlikeyi öngörmemek ve milletin-ülkenin huzuru için uyarmamak saflıktan çok gaflet olurdu...
Tankların sokağa çıktığı, havadan bombaların yağdığı, yolların kesildiği, devletin ve milletin sarsıldığı, meydanlarda insanların katledildiği, köprü üzerinde masum erlerin bile kırbaçlandığı ve tüm dünyanın da şok yaşadığı "15 Temmuz 2016" günü gazetedeki köşemde neler yazmıştım acaba?..
Önce o günkü yazının başlığına çok dikkat edelim lütfen; "TSK 'darbe'yi atlattı mı?.." Başlıkta bile, tırnak içinde dikkat çekmişim "darbe"ye!!!
Heyhat; cemaate yönelik özellikle TSK içindeki o kadar büyük operasyona rağmen tehlike atlatılamamış, tam da o gün "darbe" kalkışması olmuştu!!!
Kaderin cilvesi miydi bu acaba?. Yoksa kör gözlere, öngörüsüzlere ve vurdumduymazlara bir şaşırtıcı rastlantı sonucu yapılan uyarı mıydı bu?..
***
Kalkışmaya "dikkat" diyen yazı!..
İşte tam da "15 Temmuz 2016"da yayımlanan "TSK 'darbe'yi atlattı mı" başlıklı o yazının başında; Ergenekon ve Balyoz "kumpas"larının yalnızca Atatürkçüleri hedef almadığını, bir dönem cemaatle siyasi ortaklık yapan AKP'yi de gaflete düşürdüğünü ve iki grubun sonunda savaşa giriştiğine dikkat çektikten sonra şöyle yazmıştım;
"... 13 Temmuz 2016 tarihli Aydınlık'ın manşetinde okumuşsunuzdur; FETÖ soruşturmasında, hakkında gözaltı kararı bulunan ABD'de görevli Tümamiral Zeki Uğurlu, Genelkurmay'ın en kritik ve gizlilik derecesi en yüksek birimlerinde görevliymiş!.. Üstelik bu şahıs, Genelkurmay'ın çağrılarına rağmen ABD'den halen dönmüyormuş...
Dehşetin diğer boyutuna gelince; TSK'da görevli 700 muvazzaf subay ve astsubay ile 400 civarında sivil memurla ilgili 'FETÖ' kapsamında soruşturma başlatılmış...
O halde 'Paralel' cemaat operasyonları siyaset, bürokrasi ve emniyetten sonra askeriyeye kadar gelmişken lafı uzatmadan soralım;
Nasıl oldu da cemaat müritleri Atatürk'ün ordusunda tümamiral ya da daha yüksek rütbelere kadar yükselebildi?..
En az 700 subay-astsubay ile yüzlerce sivil memur Genelkurmay istihbaratı, emniyet ve MİT soruşturmasını nasıl aşabildi de, devletin en kritik kurumuna yerleşiverdi?..
Son 30 yılda Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yönetenler uyuyorlar mıydı, yoksa onlar da zaten ezelden beri mürit miydi?.. Kim göz yumdu ve ortak oldu bu 'gaflet, dalalet ve hatta ihanet'e?..
Genelkurmay, MİT ve emniyete rağmen, ellerini kollarını sallayarak TSK'da üslenen şeriatçılar demek ki ordu bünyesinde tamamladıkları bürokratik 'darbe'yi tanklara, uçaklara binerek taçlandırma aşamasına kadar gelmişler de, bizim anlı şanlı genelkurmay başkanlarımız uyumuş!..
Yazıklar olsun Atatürk'ün kemiklerini sızlatan gafillere de cumhuriyete yönelik "kumpas"ın eninde sonunda kendilerini de yutacağını öngöremeyen zavallılara da... Bu saatten sonra ne diyelim ki; Hadi hep beraber marş marş!!!"
***
Erdoğan'ın "tehlike" uyarısı!..
Peki; beni de şoke eden o yazıyı cemaat darbesinden iki yıl sonra niçin mi anımsattım?..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kırgızistan ziyaretinde konuşurken biraz da Türk cumhuriyetlerindeki "FETÖ" yapılanmasıyla ilgili uyarılar yapmak istemiş olmalı ki, şöyle konuşmuş;
"... Türkiye olarak özellikle dost ve kardeş ülkelerle siyasi olduğu kadar ekonomik, ticari ve kültürel alanda ilişkilerimizi güçlendirmek için gayret gösterdik. Özellikle ilişkilerimizi FETÖ gölgesinden kurtararak daha da geliştirmeye kararlıyız. Bunlar hain bir örgüt... Siz bizim kardeşimizsiniz. 15 Temmuz'da bize darbe yapanlar, yarın Allah göstermesin size de yaparlar. Bunlar haindir, alçaktır. Kardeşlerimizi uyarıyoruz. Bunlar askeri de, polisi de, yargıyı da, üniversiteleri de ele geçirirler. Sonra bir gece ansızın umulmadık şeyler olur. Kırgızistan ile ikili iş birliğimizi zehirleyen FETÖ yılanının başını ezmemiz ve bu tehdidi ortadan kaldırmamız gerekiyor..."
Erdoğan uyarılarını yapmaya devam etsin de; bir gazeteci bile, tam da "darbe"nin yaşandığı gün, gazetedeki köşesinde "darbe"ye dikkat çekecek kadar tehlikeyi sezinlemişse, milyarlarca liralık bütçesiyle devletin tüm güvenlik kurumlarının gidişatı ilk baştan görmesi ve uyarması gerekiyordu...
Velhasıl Türkiye'de olduğu gibi, darbe "bir gece ansızın" gelmedi, göstere göstere ve duyura duyura geldi ki, akşam saatinde kalkışma yapacak kadar gözü kara olan cemaat de bunu pervasızca uygulamaktan kaçınmadı...
Erdoğan'ın Kırgızistan'da bile FETÖ'ye dikkat çekmesi yalnızca Türk cumhuriyetlerindeki cemaat yapılanmasının devam ettiğini göstermiyor, FETÖ tehlikesinin ne tuhaf ki (!) halen teyakkuzu sürdürecek kadar zirvede durduğuna da işaret ediyor...
Neredeyse her gün medyaya yansıyan FETÖ operasyonları ve devletten tasfiye edilen 200 binden fazla müride sürekli yenilerinin eklenmesi tehlikenin sürdüğünü kanıtlıyor da, AKP yöneticilerinin 3 yıl önce, "ortaya çıkanlar buzdağının görünen yüzü" diye tarif ettikleri FETÖ tehdidi ne kadar giderildi acaba?..
Kırgızistan'daki açıklamalar, operasyonlar, kaygılar ve cemaatin örgütlenmeyi "çerezci" dükkanları ve "ankesörlü telefon"lar üzerinden sürdürme pervasızlığı da gösteriyor ki, "FETÖ" sıkıntısı daha çok sürecek vesselam...