Damat Ferit'i de ister misin?
Nazlı Ilıcak, Ergun Babahan’ın evlilik yıldönümünde büyük özlemini dile getirdi: Keşke İstanbul’u başkent yapsak!
Ergun Babahan’ın evlilik yıldönümünü kutlamak için biraraya gelen malum gazeteciler düşünmüşler taşınmışlar “İstanbul başkent olsa ne de güzel olur” da karar kılmışlar.
Bu dahiyane fikrin yaratıcılarından Nazlı Ilıcak, “Olsaydı, belki siyasetçilerin ve bürokratların gözü, başka güzelliklere de açılırdı” diyor ve ekliyor “Türkiye’nin başkenti İstanbul olsaydı, böyle bir hükme gerek kalmazdı. Çünkü, İstanbul o kadar muhteşem ki, kimse bu kenti terk etmezdi. Siyasetçiler ve bürokratlar da, mecburi ikamete tabi mahkûmlar gibi, abus çehreli ve yılgın.”
Ilıcak “Ortaçağ zihniyeti” diyerek tanımladığı Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini sorguluyor. Soruyor: “Acaba dünyanın hangi anayasasında, başkentin değiştirilemeyeceği yazılıdır?”
Gazetecilerin başkenti şarap kadehi tokuşturma veya mütareke merkezine dönüştürme girişimlerinin olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde var işte!
Nazlı Hanım! Biz, siyasileri, bizim cebimizden çıkan parayla hayatın başka güzelliklerini arasınlar diye yollamıyoruz başkente! Ankara başkent yapıldığında fiili işgali bertaraf ederek kurduğumuz bağımsız devletin emniyet kemeri olarak stratejik bir direnç hattı oluşturmuştu. Bugün de sosyo-ekonomik işgale karşı ülkenin merkezinde, direnci yönetecek bir şuur merkezi olma görevi var Ankara’nın. Biz siyasileri, bu görevin gereğini yapsınlar diye yolluyoruz oraya.
İstanbul’un başkent kimliği, bir Roma, Bizans ve Osmanlı mirasıdır! Ankara ise, Türkiye Cumhuriyeti’in başkentidir. Milli Mücadele’nin, yeni devletin, yeni rejimin ( Ilıcak’ı eğlendiremeyecek kadar abus ve yılgın çehreli olsa da) simgesidir.
Kafamı kurcaladı durdu, İstanbul bugünkü konjonktürde neyi simgeleyecek Nazlı Hanım?
Dinlerarası diyaloğu mu?
Kültürler mozaiğini mi?
Yoksa saltanatın zevk-ü sefasını mı?
* * *
Tepe tepe değiştiremeyin inşallah!
Ankara yerine “İstanbul Hükümeti” isteyen Nazlı Ilıcak bu uğurda, imkan olsa Anayasa’yı değiştirmeye hazır!
++++++
ABD “kuş” avında
Aman avcı vurma beni
Enis Berberoğlu, Hilmi Güler ile görüşen Ross Wilson’un “sözünü ettiğiniz kuş da (İran) yakında dalıyla birlikte yanabilir” uyarısının iktidarda yarattığı siyasi ve ekonomik kaygıları yazdı
ABD Büyükelçisi Ross Wilson geçtiğimiz günlerde Enerji Bakanı Hilmi Güler’le görüştü.
Rutin enerji zirvesi dostane geçti, ta ki konu İran’a gelene kadar. Büyükelçi Wilson, ülkesinin Türkiye’nin İran’la giriştiği iddialı gaz/petrol projelerine değindi:
Büyükelçi: Aslında İran gazından vazgeçseniz...
Bakan: Peki ama yerine ne koyalım?
Büyükelçi: Açığı Irak’tan kapatabilirsiniz.
Bakan: Irak’ın satabileceği enerji yok ki.
Büyükelçi: Zaman içinde gelişebilir ama.
Bakan: Hani sizin bir deyişiniz var, ’Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir’diye...
Büyükelçi: Sizin sözünü ettiğiniz kuş da (İran) yakında dalıyla birlikte yanabilir.
* * *
Kuş misali başkentte dalga dalga yayılırken (ve bana ulaşırken) deformasyona uğradı... Hatta, “Duydunuz mu ABD, İran’a askeri operasyon sinyali vermiş” diye abartanlar bile çıktı.
Diyaloğun teyidini ABD Büyükelçiliği çevrelerinden sağlamaya çalıştım.
Sadece şu bilgiyi vermekle yetindiler: “Kuş misalinin hangi çerçevede verildiğini Sayın Bakan’ın doğru anladığından eminiz. Büyükelçi görüşmede askeri bir imada bulunmadı. Sadece Birleşmiş Milletler müeyyideleri uygulanan bir ülkeyle iş yapmanın riskine işaret etti.”
* * *
Asıl soru şu: ABD Büyükelçisi’nin İran mesajı başkentte neden bu denli heyecan yarattı?
Bence AKP kapatma davasıyla irtibatlı süreçle çakışmasından ötürüdür.
ABD hakikaten önümüzdeki yaz bitmeden İran’la sıcak çatışmaya girerse... Siyasi, ekonomik ve askeri sonuçları kapatma sürecini etkileyebilir. Şöyle ki:
Hükümet, ABD ve Müslüman İran arasında taraf seçmekte siyaseten sıkışabilir.
Komşuda savaş ekonomik dengeleri bozar, iktidarın kredisini eritir.
Pentagon-Genelkurmay yakınlaşması Türkiye’de askeri bürokrasiyi güçlendirir.
ABD Büyükelçisi’nin sözlerinin -ve biraz da maksadını aşan yorumunun- başkentte sarı alarma yol açması bu yüzden!
* Enis Berberoğlu / Hürriyet
++++++
Zırva tevil götürmez
Taha Kıvanç, “bilderbergçi” damgasını silmek için çırpınmış: “Kendimi hiçbir zaman Bilderbergçi görmedim; Bilderberg Group’un da beni öyle gördüğünü sanmam... Bilderberg aleyhinde yazılar yazmış da toplantıya çağrılmış benden başka bir örnek yok... ’Bilderbergçi’ denilebilecek kişilerin çoğu dünyanın gidişini etkileyebilecek güce sahip zaten. O gücü kullanıyorlar mı, nasıl? Yazdığım yazılarda var. Tekrarlasam ne olacak?” Bu satırları nasıl bir kendini ispat kaygısıyla yazdı bilmem ama, “Türkiye’de son bir yıl içerisinde yaşadıklarımızın bir biçimde Bilderberg’le ilgisi olabilir mi?” şeklindeki sorunun cevabı, yine, ne kadar inkâr ederse etsin, kendi deyimiyle “konuk olarak” da olsa bir Bilderbergçi olan Kıvanç, pardon Koru beyde!
++++++
Gazeteci hali
Çirkin ve ayıp
Anayasa Mahkemesi Üyesi, Kuvvet Komutanını gizlice ziyaret etmiş.. “Gizlice” Peki nasıl yapmış bu gizli (!) ziyareti?. Komutanlık binasına, günün tam ortasında giderek. Bütün giriş çıkışların deftere yazıldığı, güvenlik kameralarıyla kaydedildiği komutanlık karargâhında öğle vakti hem de bir komutan nasıl “Gizli” ziyaret edilir?
TSK’yı yıpratmak için çırpınan zevat, mesleğimize fena halde gölge düşürüyor. Çirkin ve ayıp gazetecilik yapıyorlar.
* Hıncal Uluç/ Sabah
++++++
Gül “Dava arkadaşı”nı affedecek mi?
Kayıp Trilyon Davası’nın iki sanığından Erbakan hüküm giydi, Gül kurtuldu.Şimdi kurtulan ötekini affetmek için kamuoyunun oluşmasını bekliyor!
KAYIP trilyon davasında aldığı cezayı Altınoluk’taki evinde çekmekte olan Necmettin Erbakan’ın affedilmesi için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e başvuruldu.
Adli Tıp Kurumu’ndan alınan “sağlık durumu cezasını çekmesine elverişli değil” raporu, Adalet Bakanlığı üzerinden Çankaya Köşkü’ne gönderilmiş.
Erbakan 11 aylık cezasını evinde çekiyor. Evinin bahçesine çıkabiliyor, misafir kabul edebiliyor, herhangi özgür bir insan evinde ne yapabiliyorsa, onu yapabiliyor.
Bu nedenle “sağlık durumu cezasını çekmesine uygun değil” raporunun, ne anlama geldiğini anlayabilmek o kadar da kolay değil.
Sağlık durumu bir kişinin evinde oturmasına elverişli değilse, yapılması gereken de belli: Hastaneye yatırmak!
Mesele böyle ele alınırsa Cumhurbaşkanı’nın af yetkisini kullanması pek mümkün görülmüyor.
Ben Erbakan’ın avukatlarının yerinde olsam, af için sağlık durumunu öne sürmek yerine, Cumhurbaşkanı’nın bu davadaki durumunu gerekçe olarak kullanırdım.
Aynı davadan kendisinin de yargılanmakta olduğunu, milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle yargılamanın yapılamadığını, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da dava dosyasının karanlık koridorlarda “kayboluverdiğini” hatırlatırdım.
Cumhurbaşkanı “dava arkadaşını” affetmeyecek de kimi affedecek?
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
MHP yine payanda
Yasalarımıza göre bir mahkûmu sağlık nedenleriyle affetme yetkisi sadece Cumhurbaşkanı’na ait. Gül, Erbakan’ın ceza almasına neden olan davanın sanıklarından biri. Ama Erbakan, dokunulmazılığı olmadığı için yargılandı, Gül ise dokunulmazlık zırhı sayesinde şimdilik kurtuldu. Bu durumda Erbakan mahkûm edildiği davanın bir başka sanığından aman diliyor. Gül bir karar vermek durumunda. Affetse bir sorun affetmese bir başka sorun. Ama her seferinde olduğu gibi Gül’ü bu sıkıntılı durumdan kurtarmak için MHP harekete geçti. MHP Erbakan’ın affedilmesi için AKP ve DTP’yi de yanına alarak “Erbakan affedilsin” kampanyası açtı. Kutlamaktan başka bir şey yapamayız herhalde.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Vakit, promosyon yaptığı Hasan Karakaya’yı tencere mi sandı tava mı?
Karakaya promosyon oldu
Vakit, kupon karşılığı Mekke ve Medine’ye yolladığı 150 okuruna promosyon olarak “yolculuklarını Hasan Karakaya ile yapma” bahtiyarlığını sunuyor! Umarım Mekke’ye gidip Hacı olmadan dönmezler!
++++++
MİNİ YORUM
AKP’nin İran’daki tercihi
Berberoğlu’nun aşağıda yer alan tezlerinden birine katılmam mümkün değil. Diyor ki, “hükümet, ABD ve Müslüman İran arasında taraf seçmekte siyaseten sıkışabilir”. Irak’ta Müslüman Iraklılar’la, işgalci ABD’liler arasında sıkışıyor mu? Yooo... Fikirleri bulanmış o kızlar Irak’ta 3 milyon’dan fazla dul kalmış ve tecavüze uğrayan kadını göre göre “manda” olmak tercihinde tereddüt ediyor mu? Yooo... Tecrübe ile sabittir, ABD “Kuş (İran)u vuruyorum” derse, AKP bir dakika düşünmeden safını netleştirir! Ganimetler paylaşılırken de onlar butları götürürken, payına düşen bir iki cılız kanadı sıyırır durur. Hem de İran nüfusunun yüzde 35’inin Türk olduğunu bile bile!
* Selcan TAŞÇI