Cumhuriyet’te “bir şeyler” oluyor

Bir başka gazetenin “iç işleri”ne burnumu sokmak çok tercih ettiğim bir tarz değil ama o gazetenin başına gelenler; diğer muhalif, diğer dik duran, diğer “milli” gazetelerin başına geleceklere dair işaret fişeğiyse iş “burun sokmak”tan ziyade kamu yararına erken uyarı sistemini çalıştırmaya dönüşüyor.

Bizim temel sorumluluğumuz zaten bu değil mi!

***

Cumhuriyet’in, Cumhuriyet’le özdeşleşmiş kalan üç-beş isminden biriyle konuştum geçenlerde... “Gazetenin üzerinde büyük bir baskı var; işgal var, kuşatıldık” dedi. “Büyük bir mücadele veriyoruz” dedi. “Biz içeride direniyoruz ama yetmiyor” dedi.
Gazeteyi dönüştürmek isteyenlere ancak okurla omuz omuza vererek karşı durabileceklerine inanıyordu; okurun “gazetesinde”ne olup bittiğini bilmesi gerekiyordu. Ama gazetenin yazarlarının “sansür”ü aşabilmesi zordu. Gazetelerinde gazetelerine kurulan “kirli tezgahı” ifşa edemiyorlardı; çünkü yazıları önce “tezgahçılar”ın elinden geçiyordu.
Yapabildikleri “bir şeyler olduğunu” hissettirmek, sezdirmekten ibaretti.
O çok tecrübeli, “Cumhuriyet” için bedel ödemiş, gazeteciliğin cezasını en ağır şekilde zulme uğrayarak çekmiş ve Türk basın tarihinde çok az insana nasip olan bir “saygınlık” elde etmiş meslek büyüğümü dinlerken içim acıdı; ağzından çıkan her bir sözcük -ki efendisiydi sözcüklerin- “yardım” diye çırpınıyordu.
Yüz yüze görüşmek üzere sözleştik; yakın zamanda bir araya gelecektik. O anlatacaktı; ben kalemim döndüğünce aktaracaktım muhalif medyayı “yenileme”, iktidardaki paylaşım savaşında -topyekun toplumun değil bir cemaatin ali menfaatleri doğrultusunda- cepheye sürme operasyonunu... Bugün onlara, yarın başkasına, öbür gün kim bilir belki de size-bize ermeyi deneyecekti o sinsi el nihayetinde; bilmek hakkımız, hakkınızdı.
Dün İbrahim Yıldız’ın vedasını duyunca cız etti içim “geç kaldık” dedim.
Zararın neresinden dönersek kâr ümidiyle telefona sarıldım; adı “kurbanlık koyun” gibi bu “operasyon”un tam göbeğinde sallandırılan o meslek büyüğüme ulaşamadım. Telefonunu açar açmaz, konuşur konuşmaz “aslında ne olduğunu” bir Cumhuriyetçi’nin ağzından da bilahare yazarım ama benim “dışarıdan” bakınca gördüğüm;
İbrahim Yıldız değil,“misyonunu devraldığı” İlhan Selçuk Cumhuriyet’ten tasfiye edilen...
Rahmetli Turhan Selçuk, Deniz Som, Uğur Mumcu...
Ve emin olun yabancı değil;
Hasan Cemal’in gölgesi o “aydınlık” sayfaların üzerine çöreklenen.

***

İlhan Selçuk’un koltuğuna, İlhan Selçuk’un 80 yaşında yaka paça gözaltına alındığı hukuksuz operasyonlara alkış tutan Taraf’tan Aydın Engin’in getirilme “ihtimali” bile Cumhuriyet okuruna hakarettir bence...

***

“Eyy Cumhuriyet Vakfı” demek isterdim ama “başkan” gibi görünen Orhan Erinç’in ne yapabileceği; geçmişte Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde ne yapabildiğinden belli!
Onun için eyyy Cumhuriyet okuru;
Bu ülkenin “Cumhuriyetçi” kalemlerine sahip çık.
Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkıp yenisini kurmak isteyenleri besleme...
Ki semirmesinler...
Ki yarın başka kaleleri de sindirmeye yeltenmesinler...

Yazarın Diğer Yazıları