Cumhuriyet ona emanet!

Emin Çölaşan dünkü köşesinde, Abdullah Gül’ün “Yeniçağ’ın iki gün önce manşetten verdiği eseri”ni yazdı: Ne Mutlu Türk’üm Diyene sözünün Türkiye’yi ilkelleştirdiğini savunan kişi Atatürk’ün makamında oturuyor


Sevgili okokuyucularım, bugün Çankaya’da Mustufa Kemal Atatürk’ün makamında oturmakta olan Abdulluh Gül isimli bu şahıs, aynen AKP’nin Cumhurbaşkanıdır.
Onun geçmişte, henüz siyasette bu makamlara gelmeden önce meclis kürsüsünde, toplantılarda söylediği ve tutanaklara geçen bazı sözleri ilginçtir.
Eğer inkar ederse, bunları söylemediğini iddia ederse, beni derhal mahkemeye verip hesap sormalıdır. İşte o sözlerden bazıları:
“Şimdi halkına zıt, halkı ile barışık olmayan bir sistem içerisindeyiz. İşte bunun için bazı insanlar ayrılıkçı mücadele içine girdiler...”
“Bu resmi ideolojinin tabii karakterleri, bu sistemi kuran tek partinin altı sloganı ile ortaya çıktı. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Hakçılık, Devrimcilik, Devletçilik ve Laiklik. Ama işin ilginç yanı, bu milletin halkı bir araya gelip biz devletçi olalım, laik olalım, milliyetçi olalım diye böyle bir karar vermediler. Bu ilkeler bu millete zorlatma şeklinde dayatıldı.”
Sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu zorlatma Türkiye’nin bütünlüğünü ve birliğini tehlikeli noktaya getirir hale düşürmüştür.”
İşte bu kafa, bugün Çankaya’da otu-ruyor!...
Ve konuşmasını sürdürüyor.
“Türkiye’nin Irak’a, Libya’ya benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı, TEK ADAM pozisyonu. Bugün Libya’da, Irak’ta, Suriye’de tek insanın resimleri, heykelleri vardır...”
İsmini vermiyor ama Atatürk’ü Saddam, Kaddafi, Hafız Esad gibi zorba diktatörlerle kıyaslamaya yelteniyor. İşte bu kafa bugün Çankaya’da oturuyor! Kendi sözlerinden devam ediyorum:
“Milliyetçilik öyle olmuş ki, TÜRKÇÜLÜK, şeklinde alınmış. Mesala ’NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE’lafını her yere yaza yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür.”
Ben onun yerinde olsam, geçmişte söylediğim bu abur cubur lafları bugün Diyarbakır’da mutlaka tekrar eder ve onlara derim ki “Görün işte, ben bunları söylemiş adamım. Buraya o kimliğimle, o görüşlerimle geldim. Ne mutlu Türk’üm diyene demek ahmaklıktır, ilkelliktir...”
Büyük alkış alır, Özerk Kürdistan heveslileri tarafından takdir edilir. Beyfendi bu Diyarbakır gezisisnde bir ilk’e daha imza atmış. Gece orduevinde değil, Dedeman otelinde kalmış. Yine aferin valla, kendi ordusuna tavır ancak böyle konur! Bunları yazdım ki, Türk milleti onu biraz daha iyi tanısın, geçmişte söylediği sözleri bir kez daha anımsasın. l Emin Çölaşan / Sözcü


++++++

Birand da kelleyi kaptırdı
Dün akşam saatlerinde odatv’nin duyurduğu habere göre CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Birand görevden alındı. Birand’ın yerine “kanalın satışına” kadar yeni bir isim atanmayacak ve bu görevi “geçici olarak” Ferhat Boratav yürütecek. Mehmet Ali Birand ismi Türk basınında 32. Gün ve Kanal D Haber’deki ‘haber sunamadan haber sunma’ çabasından ziyade;
1- TRT’de çalıştığı dönemde devletin kanalını dolandırmaktan hüküm giymiş olması...
2- 1990’lı yılların başında terör örgütü başı Öcalan’la yaptığı röportaj
3- AB eski Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’la Türkiye’de ’Türk görüşü karşıtı kamuoyu oluşturmak için işbirliği yazışmaları’yla anılıyor...
WikiLeaks skandalının patlak vermesiyle birlikte, potansiyel ‘xxx’lerden biri olarak yakın takibe alınan Birand, son dönemde, oğlunun sahip olduğu şirket üzerinden Kuzey Irak’la ’çok kazandıran’ iş anlaşmaları yaptığı yönündeki iddiaların da odağındaki isimdi... CNN Türk’ün reyting sıralamasında çocuk kanallarının bile gerisinde kaldığı düşünülünce hiç de süpriz olmayan bu ayrılık, “zamanlaması” dolayısıyla çok tartışılacak gibi...

++++++

Şimdi uyanma da göreyim seni Türkiye(!)
“Hadi biraz da uyu Türkiye” dönemi sona erdi... Çoğu meslektaşının “uyuşturucu” etkisinden faydalandığı ekrandan, sürüye dahil olmadan, inatla, yılmadan “Uyan Türkiye” diye bağıran adam geri döndü. Star TV, Mesut Yar’ı haftasonundan hafta içine çekerek, izleyicisine anlamlı bir “yeni yıl hediyesi” verdi. Mesut Yar’la Uyan Türkiye 3 Ocak Pazartesi itibarıyla, hafta içi her sabah saat 08.00 ile 10.00 arasında, “Gülümseyen Ciddiyet” iyle Star TV ekranında...
Ne diyelim;
Allah yollarını sansürsüz kılsın, sezon sonunu görmeyi nasip etsin inşallah!


++++++

Yılın sözü:
“Bir milyar dolarım olduğunu yazanlar şimdi Silivri’de”
* Melih Aşık / Milliyet

++++++

MGK açık adresi unutmuş
MGK bildirisi “herkese sorumlu davranması” için çağrıda bulunuyor. “Herkes” dedikleri kimdir? Çağrının üstüne adres yazmaktan korkmamak gerekir. MGK bildirisi, sivil ve asker yöneticilerin şu noktada buluştuklarını duyuruyor: “Toplantıda tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet anlayışını ve önde gelen ortak paydalarımızdan birini teşkil eden Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dilinin Türkçe olduğu gerçeğini değiştirmeye yönelik hiçbir girişimin kabul edilmeyeceğinin bilinmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir...” Değiştirilemez gerçeğin ne olduğunu kim görmezlikten geliyor? Tabii ki bölücü terör örgütü ile onu siyasi planda destekleyen parti ve çevreler. Peki “değiştirilemezler”in tartışılmasına kimler açılım bahanesiyle müsamaha göstererek terör örgütüne siyasi alan açtı? O da belli; AKP iktidarı!
* Güngör Mengi / Vatan

++++++

KISA... KISA...

* Oktay Ekşi’nin yürüttüğü Gazetecilere Özgürlük Platformu dönem başkanlığını 1 Ocak 2011’den itibaren İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel üstlenecek.


* Yılın son bombası, CNN Türk’te katıldığı Medya Mahallesi’nde Gani Müjde’den geldi: “Biz artık karikatürlerden çok Salih Memecan’a gülüyoruz!”


* Yıllardır saat 20.00’de ekrana gelen ve Kaan Yakuphan’ın sunduğu tv8’de Ana Haber Bülteni 3 Ocak 2011’den itibaren saat 18:15’te ekrana gelecek...


++++++

Anneye veda...
Kırlaşmış saçların ve solgun çehrende dolaştıkça bakışlarım, feri sönmüş bal renkli gözlerini gördükçe, “Ayrılık yakın” diyordum kendi kendime. Sessiz gemi kalkmak üzere. Yorgun hayaller, doluşmuş güverteye. Dualar eşliğinde uğurluyoruz sevgilileri. Daha önce uğurladıklarımızın yanına. Hepimiz sıradayız... Biliyoruz fakat zaman zaman unutuyoruz.
* Nazlı Ilıcak / Sabah


++++++

‘Akıl hastası’ iması
Acaba bu “Farklı şey çıkarma” süreci nasıl geçiyor? Bir gazetede “İkna odası” olamayacağına göre, başka yöntemlerin var olması gerekiyor.
Diyelim ki hayatında hiç içkili bir lokantaya gitmemiş ve kendisinden yeni şey çıkartılacak genci, Boğaz’da bir balık meyhanesine götürüyorsunuz.
İstediğiniz mezeleri sıralarken lakerda da söylüyorsunuz.
Lakerdayı ilk kez tadan genç “Bu balık turşusu mu” diye soruyor size... Ona lakerdanın ne olduğunu ve en iyi lakerdanın torikten yapıldığını falan anlatıyorsunuz. Kendisinden farklı şey çıkartılan öğrenciniz ertesi hafta köşesinde yemek eleştirileri yapmaya ve balık lokantalarına not vermeye başlıyor. Bu “Kendisinden farklı şey çıkarma operasyonu” kolay bir şey olmasa gerek. Hani filmlerde mafyadan kaçan tanıkların yüzleri ve hatta parmak izleri bile ameliyatla değiştirilir ve kendilerine yeni bir kimlik verilip uzak bir kente yerleştirilirler ya... Ama ne yapılırsa yapılsın bir noktada gerçek kimlikleri açığa çıkar bunların. Bunun gibi iyi oldukları sanılan akıl hastaları da bir noktada yine sapıtmazlar mı?
* Mehmet Barlas / Sabah


++++++

Mehmet Barlas ile Ahmet Hakan arasında küllenmiş gibi gözüken söz düellosu, Ertuğrul Özkök’ün Akşam’a verdiği röportajda kimi yandaş medya yazarları için “Benim gazetemde olsa çok farklı bir şey çıkarırım” demesiyle yeniden ateşlendi.


++++++

Kılık değiştirme üstadı
Eğer gerçekten Ertuğrul Özkök’ün “bir yazardan farklı bir şey çıkarmak” gibi bir marifeti ve yeteneği varsa...
Bu marifet ve yetenek, Mehmet Barlas gibi biri karşısında sökmez, işlemez, istifa eder.
Çünkü “bir yazar yaratmak” konusunda yeryüzünün en iddialı genel yayın yönetmeni bile, daha devir başlamadan o devrin adamı olmayı başaran Mehmet Barlas’ın hızına ulaşamaz.
Analar henüz Mehmet Barlas gibi bir “kılık değiştirme üstadı”nın değişim hızına ayak uydurabilicek bir genel yayın yönetmenini doğurmadı.
Bana gelince...
Yazıp çizdiklerin ortada. Gizlim saklım yok.
Ben kafasına göre takılmaktan başka şiarı olmayan biriyim.
İrademi Tayyip Erdoğan’ın
iradesine bile bağlamaktan bile kaçındım.
Değil Ertuğrul Özkök, şahı gelse...
Benden farklı bir şey çıkaramaz.
* Ahmet Hakan / Hürriyet

++++++

Kıskanma tamam seni de ‘karanlıklar prensi’ ilan ederiz
Mehmet Altan’ın “Prens Sabahattin kadar olamadık” dövünmesi biçimindeki yazısını “Meğer Küçük Prens olmak istiyormuş” diye verdik ya...
Yazık, pek alınmış Ahmet Altan...
“Küçük Prens”in aslında kim olduğunu anlatan bir gönderme yazısı döşenmiş dünkü köşesinde...
Her sabah güneşe doğ demek dururken batmasına çalışanlar bilemezmiş Küçük Prens’in değerini...
İyi güzel de her sabah onu balçıkla sıvamaya çalışanlar bilir mi peki?
Hele de sen;
Sen ki tabuları yıkan adam; sen ki ensest gibi bir sapkınlığı savunarak ‘doğanın denge’sini bozmaya meyleden adam; sen mi Küçük Prens adayısın şimdi?
Bir kere “yaş”tan kaybediyorsun; bırak küçüklük kardeşin Mehmet’te kalsın.... Sen de büyük prens ol; veliaht prens havasında; her sabah güneşin aydınlığını örtmeye çalışan karanlıklar krallığı tahtının varisi... Yakışmaz mı?

Biten yılı bile böyle ‘uğurladığına göre, her devrin adamı” olma sevdası “kronik”leşmiş olmalı baba
Altan’da!


++++++

MİNİ YORUM
Bol kazançlı yıllar
Durmuş Hocaoğlu’nu kaybettik, Turhan Selçuk’u, İlhan Selçuk’u, Deniz Som’u Cemal Şener’i... Kimimiz annesini, kimimiz babasını, kimimiz canını, cananını... Değerlerimizi kaybettik; sadakati, onuru... Paramız pul oldu varımızı kaybettik; yokluğa mahkum olduk... Saymaya kalksan destan olur kaybettiklerimiz... Yeni yılın ilk gününe kazanarak başlayın, hatta kazanmaya da vicdanınızdan başlayın...

Yazarın Diğer Yazıları