Cumhuriyet de bayramı da bir bütündür!
TBMM bayram tatiline girmeden önce iki hayati yasa tasarısı, iki de anayasal ve yapısal değişim öngören gündem maddesi ortaya atılmıştı. Bunlardan birisi Anayasa’nın değiştirilerek yerel yönetim seçimlerinin altı ay öne alınmasıyla ilgili yasa tasarısıydı. İkincisi on üç ilin büyükşehir olarak ilan edilmesine ilişkin yasa tasarısı ki federasyona gidecek yolu açıyor. AKP bunlara ek, kamuoyuna yönelik olarak ‘Başkanlık’ sistemini tartışmaya açtı. Ardından da on sekiz yaşındaki gençlere seçme ile birlikte seçilme hakkı ve askerlere ise oy kullanma hakkı verilmesini ilişkin tartışmaları gündeme soktu. Diğer gündeme gelen tasarı ve teklifler de işin bir diğer yönüydü.
Her biri diğerinden hayati olan yasa tasarılarını ve gündem konularını hep birlikte ve aynı zaman dilimi içinde gündeme sokmak bir AKP klasiğidir. Amacı bu yasa tasarılarının ciddi bir biçimde ne getirip ne götüreceğinin tartışılmasını engellemektir. Teklif, tasarı ve öneri ile gündemin birisinden diğerine savrulan halk, bu değişikliklerin kendisine ve ülkeye getireceği maliyetin farkında olmayacaktır. Değişikliklerin olumlu ve sakıncalı yönleri kamuoyu ve medyada yeterince tartışılamayacaktır. Böylece kamuoyunda bu köklü değişikliklere yönelik olarak tepki oluşması engellenmiş olacaktır.
Böylece vatandaşlar kapanan belediyelerini, değişen il sınırlarını, kendisine yüklenen yeni mali külfet ve sorumluluklarını dahi öğrenemeyecek, oldubittiyle karşı karşıya bırakılmış olacaklardır.
Değişikliklerin ülkenin ve devletin birliği ile milletin bütünlüğü konusunda meydana getireceği riskleri ise ülke fiilen bölünene kadar toplum farkında olmayacaktır.
Cumhuriyet Bayramını
kutlama sorunu!
Hatırlanacağı üzere 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı AKP iktidarı, bir “deprem” i bir hava şartlarını bir de “terör” ü bahane ederek kutlatmamıştı. Sonra iktidar, yeni bir milli bayramları kutlama yönetmeliği çıkararak, milli bayramların kutlanmasını adeta formaliteye indirgemişti. Böylece AKP döneminde milli bayramlar mümkün olduğu kadar halksız, ruhsuz ve coşkusuz bir biçimde kutlanır hale gelmişti.
Ankara Valiliği, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama amaçlı olarak bazı STK’ların TBMM’nin önünden Anıtkabir’e yapacakları sivil yürüyüşü, yasaklama kararı aldı. Böylece ülke yeniden yeni bir suni gerilim ve yeni bir kamplaşma modeliyle karşı karşıya kaldı. Artık Türkiye’de bir devletin bir de halkın olmak üzere iki Cumhuriyet Bayramı kutlaması ve algısı vardır. Cumhur yani halk, kendi bayramı olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı resmi kutlayanlarla, alternatif kutlayanlar olmak üzere kesin ve keskin iki gruba ayrıldı.
Bu yetmiyormuş gibi gündeme bir de Amasya’da Cumhuriyet Resepsiyonu’nun bir pastanede düzenleneceğine yönelik haber düştü. Resepsiyonun, Atatürk’ün Amasya Genelgesi’ni imzaladığı Saraydüzü Kışlası yerine “mekan dar” gerekçesiyle pastanede yapılmaya karar verilmesi büyük tepki çekti.
Milleti millet yapan bayramları ciddiyetten, tutarlılıktan, duyarlılıktan uzak bir biçimde laubali ve savruk bir mantıkla ele alan AKP’nin ve bürokratlarının bu zihniyeti arızalıdır.
Milleti kurtaracak olanın milletin azim ve kararı olduğunun ilan edildiği, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun tescil edildiği böyle bir günü, milli birlik ve bütünlük içinde kutlamayı becerememek vahimdir.
Devleti, milleti ve toplumu damar damar, lif lif, bayram bayram, etnik etnik, mezhep mezhep, bölge bölge ayıran zihniyet bölücüdür.
İktidarın milli bayram kutlamalarını sorun haline getirmesi, meşruiyetini, geniş kitleler nezdinde sorgulanır kılmıştır. Millet, mutlaka Cumhuriyet Bayramı’nı milli birlik ve bütünlük içinde kutlamanın yolunu bulmalıdır. İktidarı buna zorlamanın yolu meşru zeminlerde bulunmalıdır.
Cumhuriyet Bayramı törenleri de Cumhuriyetin bizzat kendisi gibi bir bütündür; resmi ve alternatif olarak parçalanamaz!