Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin iflası!
Türkiye, bir gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı. Bu uluslararası sözleşmeye Türkiye'yi TBMM kararıyla taraf eden AK Parti iktidarıydı. Bu sözleşmeden çıkan da aynı iktidarın cumhurbaşkanı olmuştur.
Yine Türkiye bir gece yarısı Merkez Bankası Başkanı'nın Cumhurbaşkanı kararnamesiyle görevden alındığı haberiyle uyandı o gecenin sabahına. Krizin eşiğine gelmiş bir ekonomiyi canla başla darboğazdan kurtarmak için çalışan mevcut TCMB Başkanı, beş ayını dolduramadan görevden alındı. Böylece iki yıl içinde dört Merkez Bankası Başkanı, üç TÜİK Başkanı görevden alınmış oldu.
Başkanlar niye alınıyor niye göreve getiriliyor? Gerekçesini kimse bilmiyor. Hikmetinden sual olunamayan bir tasarruf söz konusudur. Dolar tavan, borsa taban yapıyor. Ekonomik kriz daha da vahim bir hâl alıyor. Olan vatandaşa oluyor.
İstanbul Sözleşmesi'ne karşı olan kadar savunan da var. Özellikle muhalefet kanadı bu sözleşmenin kadınları korumakta çok önemli bir anlaşma olduğunu vurgulayarak kaldırılmaması için kampanya yürütüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olarak "Bu Meclis'in alacağı bir karar değil. Muhalefet bilmiyor. Cumhurbaşkanlığının attığı adım yasaldır, yolumuza devam edeceğiz." diyor.
Halka düşen 'Cumhurbaşkanı öyle diyorsa öyledir' deyip geçmektir.
Sıradan vatandaşın zihnini bu sözleşmeye niye girdik, niye çıktık sorusu meşgul ediyor. Vatandaş bu aşamada da haddini aşıyor (!). Çünkü vatandaşın 'erenlerin bir bildiği vardır' deyimine uygun şekilde düşünmesi gerekiyor.
Zira iktidar bunu hep yapıyor. Suriye sınırından önce mayınları kaldırdı sonra betondan duvarlar ördü, önce HDP ile çözüm sürecinde Dolmabahçe'de toplandı sonra eski ortağının kapatılması için harekete geçti, Rasmussen'in NATO Genel Sekreteri olmasına önce karşı çıktı sonra onayladı, Amerikalı rahip ile Alman vatandaşı Deniz Yücel için de önce vermem dedi, sonra verdi.
İktidar; 'tutukluyoruz-bırakıyoruz, giriyoruz-çıkıyoruz, yürürlüğe koyuyoruz-kaldırıyoruz yetki bizde size de ne oluyor, doğru olanı yapıyoruz' demiş oluyor.
Konuyla ilgili olarak TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi'nden kararname ile çekildiği gibi Montrö'den de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir" açıklamasını yaptı.
TBMM Başkanı doğru söylüyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye'nin daha geniş anlamda Türk Milleti'nin kaderini bir kişinin iki dudağı arasına koymuştur. O da bunu itiraf ediyor. İşlerin bu noktaya geleceği Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş için referandum kararı alındığında belliydi.
13 Mart 2017 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin referanduma götürülme sürecinde Yeniçağ Gazetesi'nde Millî Köleliğe "evet" demek! başlığı altında şunları yazmıştık:
"Bir kişi kararname çıkaracak yasama seyredecek. Bir kişi isteyecek Meclis feshedilebilecek. Bir kişi isteyecek yargı dizayn edilecek. Bir kişi buyuracak başbakan gidecek. Bir kişi isteyecek rektörler, bürokratlar gidecek ya da gelecek!
Dahası referandumda evetler fazla çıkarsa bir kişinin kararı her şeyden önemli hale gelecektir. Bir kişinin mutlak iktidarı kurulmuş olacaktır. Bütün gözler ona çevrilecektir. Her şey ondan istenecektir. Her türlü umut ona bağlanacaktır. Onun kararı her şeyden önemli hale gelecektir.
Liyakatmış, ehliyetmiş, uzmanlıkmış, tecrübeymiş, birikimmiş bütün bunlar gereksiz lakırtı seviyesine indirgenecektir. Çünkü yükselmenin tek yolu yüce zatın takdirini kazanmaktan geçecektir.
Bu büyük millet kendisini millî köle hale getirecek bu sisteme geçit vermemelidir.
Türkiye bir kişiden büyüktür. Demokrasilerde bir kişinin konumu ne olursa olsun bir milletin ve meclisinin üstünde olamaz!"
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni Türkiye daha fazla çekemez. Bu sistem sürdürebilir olmadığı gibi aksine ülke için beka sorunu haline gelmiştir. Bu sistem ne kadar erken terk edilirse millet o kadar az zararla kurtulmuş olur!