Cumhurbaşkanı ile hasbihal
Tarih boyunca zirvedeki yöneticilerin temel sancısı halkın ne hissettiğini bilmek olmuştur. Zirvedeki insan ister seçilmiş Cumhurbaşkanı, ister diktatör, ister kral olsun yalnız adamdır. Siyasetin ihtiras dalgalarıyla boğuşarak zirveye çıkmak kolay iş değildir. İnsan bu yorgunlukların yalnızlığında bir dost ses arar. Gerçeği söyleyecek, hakikatten sapmamış bir vicdanla dile getirecek bir ses... Selçuklu ve Osmanlı asırlarında hükümdarların “musâhib” dedikleri karşılıklı konuştukları sohbet arkadaşları vardı. Pir Sultan Abdal: “gerçek ere bir musâhib yâr gerek” buyuruyor. Ne yazık ki çağdaş devlette bütün bu gelenekler bitmiştir... Düşündüm Sayın Cumhurbaşkanı ile bir hasbihal yapayım dedim. Bu yazıyı kendileri görürse, bugün değersiz bulabileceği bu satırlar bir gün hatıralarını yazarken ona pek çok şey söyleyecektir. Sayın Cumhurbaşkanı belki yapıyorsunuz, belki de yapacak zaman bulamadınız ama mutlaka günlük muhasebenizi yapınız. Tabii 12 yılın muhasebesini yapmanızda da sayısız faydalar var. İktidarınızda pek çok ağaç dikilmiş. Ya kesilenler?! Sizin döneminiz ağaç katliâmıdır. Atatürk Orman Çiftliği, ODTÜ Ormanı, İstanbul 3. Havalimanı sebebiyle rakamla ifadesi çok zor büyük orman tahribatı sizin eserinizdir. 35 bin kişinin namaz kılacağı bir camiyi Çamlıca tepesine kuruyorsunuz. Ne olurdu 35 bin kişinin piknik yapabileceği bir orman alanını ele alsaydınız. Henüz vakit geçmiş değil. Sultan Fatih’in Belgrat Ormanları size en güzel örnek... Gelin yol yakınken bir muhteşem ağaçlandırma işine girin. Belki torunlarınız görebilir. Bu ülkenin 3/4’ü ormandı. I.Cihan Harbinde ordumuzda görev alan Alman subayları vatanlarına dönüşte hatıralarını yazıp 50 yıl sonra yayınlanması kaydıyla Alman Genel Kurmayına teslim ettiler. Burada çok acı satırlar var. Vaktiniz olsa da bu eseri okusanız. Alman Kurmayları diyor ki: “İttihat ve Terakki Partisi I.Dünya Savaşına öylesine hazırlıksız girmişti ki askeri nakledecek trenlerin kömürü düşünülmemişti. 4 yıl süren savaş boyunca elde kömür olmadığı için orman ağaçlarını trenlerde yaktık. Ormanlar bitti, meyve bahçelerini yaktık...”
Sayın Cumhurbaşkanı işte yaramız bu. Kahveler, oyun salonları ağzına kadar işsiz insanlarla dolu. Kel dağlarımız onları ihya edecek ağaçlandırmayı bekliyor. Bizim dev projeler hazırlayıp ağaçlandırma işine girmemiz lazım. Sizin şehircilik anlayışınız da ne yazık ki şehirlerin tabii dokusunu ve tarihi kültür yapısını perişan etti. Şehirler rüzgâr alamıyor. Hiçbir gerekçeye dayanmadan yapılan gökdelenler şehirlerimizi çirkinleştirmekle kalmadı, hava akımlarını önlediği için yağmursuzluğa da mahkûm etti. Artık bina yapımında kazanç ve rant hesaplarını bir kenara bırakıp sağlık ve ekolojik şartları ele almanın zamanı geldi ve geçti...
İstanbul camileri cuma günleri doluluk derecesine ulaşabiliyor. Onun dışında ikinci safı yakalamak çok zor. Bu sebeple 35 bin kişilik cami projesi elbette güzel bir düşünce ama verimli değil. Üstelik devlet bütçesiyle yapılıyor. Bilindiği gibi Selâtin camileri padişahların, vezirlerin her türlü harcamayı kendi keselerinden yaptıkları camilerdir. Çamlıca camii selâtin camisi olamaz. Ailenizin vakıflarıyla, insanlarımızın yıkanabileceği vakıf hamamlar kurmayı düşünmez misiniz? Toplu taşıma araçlarında insanlarımız kokuyor. Ücretsiz yıkanma imkânı sağlamak az şey mi? Ayrıca 35 bin kişiye iş sağlayacak bir büyük sanayi kompleksini neden düşünmüyorsunuz? Türkiye’nin ikinci bir İskenderun Demir Çelik sanayi örneğini ele almasını önleyen ne var?
Evet, bunun için lütfen sakin ortamlarda muhasebenizi yapınız. Görüyorsunuz sel gidiyor sadece kum kalıyor.
Tarih, sosyoloji ve ekonomi alanlarında ülkenin seçkin şahsiyetlerinden, Allah’tan gayrisine kul olmamış sağlam karakterli ilim adamlarından meydana gelen heyetler teşkil etmenizi istirham ediyorum. Ülkenin çok değerli tarihçileri var. Bunlarla ayda bir kere yemekli toplantıda sohbet etmeniz, size tarihçilerle birlikte demlenme fırsatını sunacaktır. Sosyoloji ilim olarak memleket idaresine henüz girememiştir. Hâlbuki sosyologların ve antropologların devlet yöneticilerine söyleyecekleri ne çok şey var. Sosyolog ve iktisatçılardan teşkil edilecek bir heyet size çok değerli ufuklar katacaktır. Abraham Lincoln, Gandhi, Gn. De Gaulle’ün hayat hikâyelerini bir kere daha sağlam kaynaklardan okuyunuz. Bu büyük devlet adamlarının aynı zamanda muhteşem birer düşünce dünyaları vardır. Bu düşünce ağı; mistik kimliğin etrafına örülmüş, onları öncelikle kendi nefislerinin esaretinden kurtarmıştır. Onlar kendi vücudu memleketlerinde nefislerinin esaretini aşmış ve gerçek hürriyet sahibi şahsiyetler olmuştur. Roma İmparatoru Marcus Aurelius; insan ve iktidar kavramlarını düşünürken fikirlerini savaş yollarında dahi at üzerinde yazmıştır. Başkalarına öğüt vermeyi edebe muhalif gördüğü için kitabının adını: “Kendime” koymuştur. Diyor ki: “Deniz kenarına gidin, dalgaların sahile devamlı ince kum taşıdığını göreceksiniz. Her gelen dalga kendisinden öncekini kaplayıp örtmektedir. İşte insanların yaşadığı dünya da böyledir. Büyük sıfatını taşıyanlar, şöhret sahipleri bir gün unutulur, silinir ve gider.”
Kalıcı iz bırakanlar, kendisini aşmış olanlardır.