"Cumhur" yok edildi!..
Fotoğraf, İstanbul Taksim meydanında açılan, "2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı" sergisinden... Bir acayiplik mi var?.. Hem de nasıl!.. Hala anayasada yazılı olmasına rağmen "Cumhur", "Cumhurbaşkanlığı" gitmiş!.. Resmi olarak, "Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı gelmiş". Diyeceksiniz ki, "Eee, zaten havuz medyası 'başkan' diye yazıyor, saraycılar 'başkan' diye hitap ediyor." O zaman ben de size hatırlatacağım "uysak da uymasak da bizim hala yazılı bir anayasamız var. Orada, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı yazıyor. Ve tüm resmiyette buna uymak yazılı anayasa emridir."
Fotoğrafı, dün İstanbul'dan, Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım gönderdi. Telefonda sesi oldukça hiddetli geliyordu, "Cumhur'u atmışlar" diye isyan ediyordu. Sergideki tüm panoların altına "Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı İletişim Başkanlığı" diye yazılmış. Bir diğer gariplikte "İletişim Başkanlığı"nın daha büyük puntolarla daha da belirgin hale getirilmesi. Fotoğrafın en altındaki ibareye sizlerde dikkatlice bakın. Malum durumda çok fazla analiz yapmaya gerek yok!.. Tek merak ettiğim şey, "beka"nın lideri(!) doktor Devlet Bahçeli 'Cumhur'un yok edilmesine ne der?..
Koridor İçin Farklı Bir Öneri...
ABD heyeti ile yapılan Suriye'de güvenli bölge oluşturulmasına ilişkin görüşmeler sona erdi. ABD istediğini aldı!.. Aynı Münbiç sürecinde olduğu gibi Türkiye'yi oyalamaya, aldatmaya devam ediyor, Fırat'ın doğusuna düzenleneceği ilan edilen harekatın önüne geçti. Kurulacağı iddia edilen müşterek harekat merkezi masallarıyla kamuoyu kandırılmaya çalışılıyor...
AKP eski İstanbul Milletvekili Emin Şirin, hazırladığı 2 harita gönderdi.
Emin Şirin'de terör örgütü PKK/YP'nin tamamen temizlenmesi için Fırat'ın doğusuna gerçekleşmesi elzem olan harekatın gerçekleştirilmemesinden endişe duyanlardan... Katılırsınız katılmazsınız dikkat çekici bir çözüm önersi sundu. Şöyle;
"Bizim, Fırat'ın doğusu ile ilgili iki tane meselemiz var. Bunlardan bir tanesi güvenlik meselesi. Oradaki PKK unsurlarının özellikle bize yaratabileceği sıkıntı konusunda çok hassasız ve haklıyız. İkincisi de içeride ekonomiden sonra problem haline gelen Suriyeli göçmenler konusu var. Suriyeli göçmenlerin de istikrara kavuşmuş bir Suriye'ye dönebilecekleri bir ortama hazırlanması Türkiye'nin de ana meselelerinden biri. Yolladığım iki haritaya bakarsanız bu haritalar aynı ölçekteki haritanın üzerine oturtulmuş iki ayrı bölgeyi gösteriyor. Bunların bir tanesi Fırat'ın doğusunda bizim talep ettiğimiz ince güvenlik hattını gösteriyor. İkinci harita da Fırat'ın bütün doğusunu…
Güvenlik koridoru. Güvenlik kuşağı istiyoruz ya biz 30 km derinliğinde o güvenlik kuşağını gösteriyor. İkinci harita ise bizim aşağı yukarı Hatay'dan Irak sınırına kadar bütün sınırları kapsayan ve şu anda büyük ölçüde Amerika'nın da kontrolünde bir kısmı bizim bir kısmının Amerika'nın kontrolünde olan bölgelerin taranmış halini gösteriyor. Fark ne?. Birinci haritada bizim talep ettiğimiz güvenlik koridoru meselesini palyatif bir tedbir olarak görüyorum ve doğru bulmuyorum. Niçin? Biz bu koridordan 30 km'den PKK unsurlarını da barındıran YPG'yi 30 km güneye attığımızda bunların silahlarını, askerlerini, vs kontrol edemeyeceğiz. Sadece mevcut problemi 30 km ötelemiş olacağız. Artı, böyle bir bölgeye cebren yollamadığınız taktirde kolay kolay da hiçbir göçmen dönmez çünkü göçmenlerin çoğu oradan gelme insanlar. Dolayısıyla bu geçici bir tedbir. Bir başka problem daha var. Biz oraya hangi hukuki zeminde gireceğiz? BM kararı mı var? Adana Mutabakatı'nı mı kullanacağız? Amerika orada BM'nin hangi kararına istinaden duruyor da onunla işbirliği yapıp gireceğiz gibi hukuki boşluklar da var.
NATO ile eş komutanlık
Onun yerine ben başka bir şey öneriyorum. Ki bu 2014'den beri geçerli olması lazımdı. 2014 Eylül'ün de NATO'nun toplantısındaki Suriye'deki terör unsurlarına karşı alınan kararlar kapsamında o günden beri düşünebilirdik. Biz şu anda Fırat'ın bütün doğusunu ve bizim bölgelerimizi yani İdlib, Afrin ve diğer bölgeleri NATO kapsamına aldırtmaya çalışmamız lazımdı. Neden? Bir, NATO'nun asli üyesiyiz. İki, NATO aynı zamanda bizi korumak mecburiyetinde. Üç, NATO ile beraber biz orada eş komutan olarak, komutayı paylaşmak ve eş olmak kaydıyla girmeyi temin edebilirsek bütün bu bölgeleri kontrol altına alacağız. Dört, PYD ve YPG'nin bulunduğu, PKK unsurlarının bulunduğu bütün bölgeye girmiş olacağız. Ayrıca Türkiye'deki bulunan göçmenlerin NATO şemsiyesi altında zamanında Bosna Hersek'de gördüğümüz gibi NATO şemsiyesi altında geniş bir coğrafyayı kontrol altına almaları göçmenlere de daha fazla emniyet sağlayacaktır. Ticaret gelişecek ve imkanlar daha rahat olacaktır. Biz bunu yapar isek, 30 km'de hukuki zemini olup olmadığı belli olmayan 30 km'lik bir koridorda Amerika ile itişip kakışıp PKK'lıları doğru dürüst kontrol altına almadan kalma yerine, bütün coğrafyayı eş komutan olarak kontrol altına alma imkanına kavuşacağız. Biz orayı kontrol edeceğiz. Biz orayı NATO şemsiyesi altına aldırır isek Cenevre sürecinin sonunda YPG unsurlarının elindeki ağır silahların toplanmasını da temin etmiş olacağız. Biz barış koridoru ile bunu temin edemiyoruz ki. Adam silahları ile 30 km öteye gidiyor.
Burada şu da var, eğer biz böyle bir şemsiye içinde bu işi halledersek Amerika ile itiş kakışımızı da NATO kapsamına sokarsak, o zaman şu avantajı da elde edeceğiz. Doğu Akdeniz'deki hidro karbon rezervlerini de daha rahat halleder hale geleceğiz. NATO resmi bir organdır, kuralları olan bir organdır. Bu organın içinde Pentagon ile bu işi yürütmek lazım. Resmi askerlerle bizim askerlerimizin yürütmesi lazım. Bunu yapmaz isek aksi taktirde oradaki YPG unsurlarının içine CIA'nın yollayacağı paralı askerler girecek. CIA burnunu sokacak. Biz eğer NATO kapsamında bütün bu coğrafyada eş komutan olarak girersek YPG'nin içindeki PKK unsurları da temizlenir çünkü biz şimdi unutmayalım bütün Kürtler de PKK'lı değil. Orada sulh ve sükun içinde Türkiye'ye tehdit teşkil etmeyecek Kürtler yaşar geri kalanı da PKK'lılar da enterne edilir mahkemeye çıkarılır ne yapılırsa yapılsın. "