Çözümsüz yolda 20 yıl
Bugüne kadar başımıza ne iş geldiyse, döviz sorunundan geldi. Kur sorunu bu defa AKP iktidarının yanlış politikaları üstüne eklenince; hayat pahalılığı arttı, yoksul sayısı arttı, gelir dağılımı aşırı bozuldu, dış borçlarda risk arttı.
2016 yılına kadar, siyasi iktidar sıcak para serabına kapıldı ve üretimin dışa bağımlı olmasına neden oldu. Bu nedenle 2021 yılında 32-35 milyar cari açık bekleniyor. Cari açık kur sorununu artırıyor. Cari açığın kısa ve orta dönemde çözümü, üretimde ithal girdi bağımlığını azaltmak ve kur politikasını değiştirmektir.
İthal girdi bağımlığını azaltmak için de içeride ithal girdiye alternatif yatırımları hızlandırmak gerekir. Ama siyasi iktidara olan güven dip yaptığı için bu yatırımlar teşvik görse de kimse yatırım yapmıyor. Yatırım yapacak kurumsal devlet de kalmadı.
Dalgalı kur politikasına gelince, iktidar her vesile ile dalgalı kur politikasına sadık kalacağını söylüyor.
2001 krizinde, IMF uzmanları ekonomileri homojen zannettikleri için, gelişmiş piyasalar ve ekonomiler için uygulanan dalgalı kur politikasının Türkiye için de çözüm olacağını zannetmişlerdir. Onlarla gelen Kemal Derviş''in Türk ekonomisi ile ancak bir yabancı kadar uzaktan bilgisi olmuştur. Derviş''e katılan yerli iktisatçıların bir kısmı devlet memuru idi. Bunların yanında akademisyen olup, isim yapmış olanlar da vardı. Dahası Derviş''i paylaşamayan siyasi partileri ve basını nasıl yorumlamak gerekir?
Dalgalı kur politikasında, aşırı hareketleri merkez bankaları döviz alarak veya satarak önler. Türkiye''de 2006 yılına kadar TL''nin aşırı değerlenmesini önlemek ve piyasada döviz arzını düşürmek için müdahale amacıyla döviz satın almış ve 2014 sonrası da döviz kurlarındaki artışı, TL''nin değer kaybını önlemek için yine müdahale amaçlı döviz satmıştır. Buna rağmen başarılı olamamıştır. Çünkü başta faiz, diğer iktisat politikası araçları uyumsuz kullanılmıştır. Ayrıca siyasi ve yapısal sorunlar da artmıştır. 2013 sonrası güven sorunu da başlamıştır. AKP iktidarında TL önceleri aşırı değerli sonraları aşırı değersiz olmuştur. Buna rağmen dalgalı kur politikası devam etmiştir.
Günümüzde, birçok gelişmekte olan ülkede, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde yönetimli dalgalanma kuru uygulanmaktadır. Kurların aşırı dalgalanması olmasaydı ve sermaye hareketleri vergi almadan kontrol edilseydi, Türkiye bu kadar cari açık vermezdi. Kurları piyasa işlemleri veya doğrudan kontrolü için, Merkez Bankası rezervleri birikirdi.
2001 yılında yaşanan kriz sonrasından beri benim önerdiğim ''''yönetimli dalgalanma sistemi'''' idi (managed float). Özel bir döviz kuru hedefinin olmadığı bu sistemde, resmî otoriteler piyasaya kurlardaki dalgalanmaların büyüklüğünü azaltıcı çeşitli müdahalelerde bulunmaktadırlar. Bu sistemde, döviz kurları prensip olarak piyasa mekanizması tarafından belirlemekle, yani arz ve talep şartlarına bırakılmakta, ancak resmî otoriteler döviz kurlarında aşırı kabul edilen dalgalanmaları önlemek için zaman zaman döviz piyasasına girmektedirler. Kurlar sürekli resmî otoritelerin denetimi/gözetimi altında bulunmaktadır. Bu nedenle de, bu sisteme "yönetimli dalgalanma" denilmektedir. Yönetimli dalgalanma sisteminde yapılan müdahaleler, önceden belirlenmiş kurallara göre yapılmaktadır. Ayrıca bu müdahaleler, ülke ekonomisinin hareket alanını genişletmektedir. Merkez Bankası''nın müdahalesine karşın, kurların piyasa güçlerini yansıtması sistemin temel ilkesidir. Döviz piyasasına yapılan müdahaleler sonucu elde edilmeye çalışılan ekonomik yararlar, başka ülkelerin bundan olumsuz etkilenmesi sonucu oluşuyorsa, bu sistem "kirli dalgalanma" (dirty float) olarak adlandırılır.
Bugün Merkez Bankası rezervleri eksi olduğu için artık yönetimli dalgalanma da etkili bir sistem olarak kullanılmaz. Türkiye için tek çözüm, Çin''de olduğu gibi yarı sabit kur rejimi uygulamaktır. Ama bu defa da MB döviz rezervleri eksidedir.
Bu işin sonu iyi değil. Nerden bakarsak bakalım, ağır bir döviz sorunu yaşayacağız gibi görünüyor.