Çöz elini Kurt Kaya...
Milliyetçi-ülkücü gençliğe heyecan veren eserlerin başında Nihal Atsız'ın "Bozkurtlar"ı gelir. Yeni nesli bilmem ama bizden öncekiler ve bizim kuşağın yastık altı kitabıydı. Atsız'ın ölümsüz eserlerindeki kahraman isimleri sembolümüzdü. Yüzbaşı Yağmur, Kürşad, Yamtar, Işbara Alp ve Kurt Kaya gibi isimleri yakıştırırdık sevdiklerimize. Kavga günlerinde yaşadığımız bazı olayları o romanın sahneleriyle bütünleştirip davranışlarımızı belirlemeye gayret ederdik. 1 Kasım hezimetinden sonra koltuklarına sımsıkı sarılanların insanı çileden çıkaran tavırlarını izleyince bize ruh veren o geceye döndüm. Romanın nefes kesen sahnesini yaşadığımı hissettim.
"621 yılında bir yaz gecesi" başlığını taşıyan ilk bölümdeki unutulmaz sahneyi Atsız'ın ölümsüz eserinden okuyalım:
"Atlılar geniş çayırlığa dağılmışlar, dinleniyorlardı. Atından inmemiş olan Yüzbaşı Işbara Alp buyruklar veriyor, atını öteye beriye sürüyordu. Gece basıp ortalık iyice kararınca o da atından indi. Çerilerinin yaktıkları ateşe doğru yürüdü. At uşağı Çalık onun atını almış gezdiriyordu.
Bu gece yüzbaşının gönlünde bir sıkıntı vardı... Işbara Alp, karşı yatan kara dağa bakarken, yarın o dağın ardında toplanıp Çin'e akın edecek orduyu düşünüyor, akın olduğu hâlde neden içinin sıkıldığını anlayamıyordu. Koca çayırlıkta çıt kalmamıştı. Rüzgâr üflemiyordu bile... Geceleyin böyle bir sıcaklık şimdiye dek görülmemişti. Yüzbaşı yeniden eski yerine geldi. Gökyüzüne baktı. Gözleri gökte dikili kaldı. Batı yanından kara bulut hızla geliyordu. Bu bulut bir Çin atlısına benziyordu. Yeryüzünde bir ot bile kıpırdamazken gökyüzünde bulutun bu kadar hızla dolaşmasını yüzbaşı iyi bulmadı. Kendi kendine, bir uğursuzluk olacak diye düşündü... Birden bire yüzünde bir soğukluk duydu. Sonra hızla geriye dönerek bağırdı:
-Çalık!
Sert bir sesle cevap verdi:
-Buyur!
-Toplan borusu çal!
Fakat Çalık daha boruyu dudaklarına götürmeden ışıklı gece birdenbire karardı. Ay görünmez oldu. Bir boradır koptu. Yıldırımlar ortalığı inletmeğe, yağmur bardaktan boşanırcasına yağmağa başladı... Sular yukarıdan inip aşağıdaki dereye karışıyor, dere de boyuna kabarıyordu. Işbara Alp bağırdı:
-Kayalara sıkı yapışın. Dayanan kurtulur. Gücü kalmayanı sular alıp götürür!
Çeriler dizlerine yaklaşan suyun içinde kayaların çıkıntılı, sivri yerlerine tutundular... Onbaşı Yamtar, tutunduğu kayanın yukarıya doğru sivri ve ince olduğunu görünce tek eliyle hemen kemerini çıkardı. Yanındaki iki çeriye buyurdu:
-Daha bütün gücümüz tükenmemiştir. Beni sıkı tutup şu kayışımı kayanın sivriliğine bağlamama yardım ederseniz üçümüz de kurtuluruz. Daha birkaç kişi de kurtulur...
Onbaşı Yamtar, kemerini ortasından ikiye düğümledi. Sarkan iki ucunu aşağıya uzattı. Bu uçlardan birini kendisi tuttu. Birine de diğer çerilerden biri yapıştı. Öteki çeri onbaşıya asılmıştı...
Işbara Alp hâlâ atının üstünde idi. Yayının kirişini kayanın sivriliğine takmış, demirini de eliyle tutuyor, böylece sulara karşı kendini de atını da koruyordu. Onbaşı Yamtar şimdi kayaya ilmiklediği kemerine daha sıkı sarılmağa mecburdu. Çünkü artık onbaşıya asılan çeri tek değildi. Bunlar birbirine sarılarak uzayan belki yirmi kişi olmuşlardı. Fakat Yamtar itiraz etmiyor, irkilmiyor, yalnız kemere daha sıkı tutunmağa uğraşıyordu. Bu ara yıldırımdan daha keskin, gök gürültüsünden daha güçlü bir ses yükseldi:
-Kurt Kaya, elini çöz!...
Işbara Alp tam zamanında gürlemişti... Kurt Kaya, Yamtar'ın ardına yapışan erlerin arkadan onuncusuydu. Yüzbaşının buyruğunu alınca bir an tereddüt etmedi ve kara, azgın sular bu on eri bir anda yuttu."
Bu sütunlardan yıllarca "liderler sadece yaptıklarından değil, yapamadıklarından da sorumludur" cümlesini tekrarlayarak günümüze iz düşümlerini sorgulamaya çalıştım. Bireysel hırsları yüzünden koca bir camiayı, bir orduyu tehlikeye atanları eleştirdim. Bu gün de "önce ülkem" diyenlere sesleniyorum. "Önce ülkem, sonra partim, en sonunda ben" denklemini kuranlar, eğer samimi iseler çözerler ellerini. Kurtarırlar geride kalanları. Daha açıkçası CHP ve MHP'nin Genel Başkanlarına sesleniyorum. Çözün ellerinizi...