Çok tehlikeli bir şey oluyor!
ABD’sinden İngiltere’sine, Fransa’sından Yunanistan ve Almanya’sına kadar bütün batı İslâm’la savaş halindedir.
İslâm deyince de hedeflerine koydukları tek millet Türk milletidir.
Dışarıda hal bu iken içeride İslâm dini üzülerek ifadelim ki “laiklik” kisvesi altında pek çok kurumun da “düşman” gördüğü bir değerdir; fişlenir, takip edilir. Daha da tehlikeli olanı, İslâm dini, İslâm’ın aslından uzak pek çok cemaat ve tarikatın sürekli tahribi ile karşı karşıyadır. Yine İslâm, Türkiye’de, İslâm’ı temsil ettiği zan ve iddia edilen pek çok siyasî oluşumlar tarafından mecrasından saptırılır; siyasi ve maddî emellere ve uluslar arası operasyonlara Türk devlet ve halkını âlet etmek için bir manivela olarak devreye sokulur.
Daha neler, neler.
Ama bütün bunlara rağmen Anadolu’da yaşanan İslâm, dünyanın diğer coğrafya ve ülkelerinde yaşanan İslâm’ın en hâlisi, en doğrusu, en tutarlısı olarak kalmayı başarıyor, başardı.
Biz işte onun için, “Allah bu milleti koruyor” diyoruz ve biz işte onun için, “Allah sevdiği insanı razı olduğu işle meşgul etmesi gibi, Türk milletini de seviyor ki, razı olduğu İslâm’da istihdam ediyor” diyoruz. İslâm’ın en doğru yaşandığı coğrafya olarak bu halkın yaşadığı coğrafyayı gösteren yalnız biz değiliz. Daha iki üç gön önce Star televizyonunda her gün program yapan Nihat Hatipoğlu aynı şeyleri söyledi. Ali Bulaç’ın da İslâm’ın köklü meselelerine çözümün bu topraklardan neşet edeceğine olan inancına dair yazılar kaleme aldığı, sözler söylediği hafızamda yerini hep korumaktadır. Bu iki ismi niye örnek verdiğimi, anlayan anlar.
Bir halk ve bir millet için bu büyük ve muhteşem bir hazinedir.
Pekiyi, biz bu hazineyi muhafaza edebilecek miyiz?
İşte soru bu!
Yani, emperyalist dünyanın dışardan sürekli saldırdığı, siyasetin ve kimi kurumlarla kimi bozuk tarikat ve cemaatlerin içerden devamlı takip ve tahrip ettiği, içerdeki ve dışarıdaki İslâm karşıtlarının (sureti haktan görünerek) kendi çıkarları için uluslar arası operasyonlarda İslâm ve onun en saf yaşayanı olan Türk halkı üzerinde operasyonlar gerçekleştirdiği bir süreçte... bu halk ve bu halk arasında İslâm dini, günü geldiğinde bir çınar olma dinamiğini sağlam bir çekirdek olarak içinde barındırmayı sürdürebilecek mi?
İşte bunda endişemiz var...
Çünkü çok tehlikeli bir şey oluyor...
Ne mi oluyor?
Ne olduğunu, AKP döneminde Müslümanların referans çevresinin değiştiğinden bahisle ESAM’da Ali Bulaç söylüyor:
“Müslümanların kıblesi kalmadı, pusulası şaştı. Referans çevresi İslâm’dan, Liberal Kapitalizme kaydı. Artık dünyaya ve Türkiye’nin sorunlarına Müslüman’ca değil, Liberal Kapitalist bir felsefeden bakıyoruz. Toplum çözülürken dindar aileler de nasibini alıyor. Ulusal ve bölgesel bir proje yürütülürken Müslümanlar karar verme mevkiinde değil, (..)Bu proje bizim üzerimizden yürütülüyor ama karar vericiler biz değiliz.”
Mesele bu ve bu kadar net.
Artık Türkiye’de birilerinin akıl hocaları Hz. Muhammed aleyhisselam ve ashabı Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ler değil, Ahmet ve Mehmet Altan’lar, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’lar.
Düğünlerinden giyim kuşamlarına, yiyip içmelerinden takıp takıştırmalarına kadar. En radikal olanları bile her şeyi normal görüyor, Liberalleri örnek alıyor.
Mesela çıplaklar oteline başka bir iktidar döneminde izin verilseydi yeri yerinden oynatacaklarda bugün tıs yok; onlar için bir haber değeri bile taşımıyor.