Çok bayat hareketler

TRT’nin 40. yılı kutlamalarında “Ümraniye Operasyonları’na devam” diyen Sinan Çetin, sakın TBMM’nin 90. yılı kutlamalarında “açılıma devam” derken sadece “rolünü oynamış” olmasın?..
Sinan Çetin “Orada ölen çocukların hepsinin üzerinde TC hüviyeti var” demiş de, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de “Cebinde hangi nüfus kağıdını taşıyor olursa olsun birlik ve bütünlüğü hedef alan herkesle güvenlik güçleri mücadele etmek zorundadır” sözleriyle, kürsüden -teşbihte hata olmaz- haşırt diye hakettiği cevabı vermişmiş... Çetin boyunun ölçüsünü almışmış... Siz kimi kandırıyorsunuz Allah aşkına! Geçin bunları bir kalem beyler...
Bir de “şok” diye beklenmedik, spontane bir hadise havası vermeye çalışıyorsunuz utanmadan...Sinan Çetin, ilk defa mı yapıyor sanki bunu?

Göbek adı propaganda
TRT’nin “40. Yıl” gecesinde iktidara “Ümraniye Operasyonları”yla ilgili olarak “Yürü be koçum kim tutar seni” diyen, hatta bu soruşturmada -ne alakaysa- TRT’ye de rol biçen kimdi?
Bakın ne yazmışız 5 Şubat 2009 tarihli Medya Polemik’te: “Sinan mikrofonu aldı. ’Ergenekonu‘u sulandıranlara, avukatlığını yapanlara, ülkeyi faili meçhul cinayetlerin karanlığına sürüklemek isteyenlere’ korku saldı. TRT‘nin cesuryürek Genel Müdürü‘nün bu işin peşini bırakmayacağına inancını vurguladı. Arkasını döndü gitti. Bir an için kimse ne olduğunu kavrayamadı. Lütfi Kırdar Kongre Sarayı‘nda, Çetin‘in ne yapmaya çalıştığını anlayan tek kişi sanırım Genel Müdür İbrahim Şahin‘di. Yüzünde kocaman bir gülümseme ve coşkulu alkışıyla Çetin‘e desteğini esirgemedi.
Çetin, artık ‘Çankaya Sofrası‘na kabul edilmiş yapımcı‘ titrinin de sahibi olarak iş ilişkilerine yakışır bir ‘pazarlama‘ içeriği bulmuş. Onu anladık da... Şahin‘i, Çetin‘in konuşmalarını dinlerken, bu derece hırslandıran ne, TRT‘nin yaşgününe buram buram propaganda sokulmasını alkışlatan ne, orasını anlayamadık... ”

Her törende başrolde
Önce TRT’nin 40. yıl kutlamaları...
Şimdi de TBMM’nin 90. yıl kutlamaları...
İkisi de resmi organizasyon. İkisinde de mikrofon Sinan Çetin’in elinde. İkisinde de günün anlam ve önemi ile ilgisiz, çıkıntı, ölçüsüz bir tavır; boyundan büyük laflar, meydan okuma ve son tahlilde iktidarın kuytularına yanaşma...
Varsayalım ilkinde herşey spontone gelişti, canlı yayında milyonların bu skandala şahit oluşu “önlenemez” bir hadiseydi. Oldu bir kere...
Böyle bir tecrübeden sonra, iktidarın mikrofonu bir kere daha Çetin’e teslim etmesi, “Olsun bir kere daha...” bileti değil midir?
Siz bakmayın balık hafızalı bir kaç gazetecinin “büyük sürpriz”, “şok” demelerine; Çetin’in sicili ortadadır. O sözleri söylemesi beklendiği, istendiği için o mikrofon Çetin’e teslim edilmiştir (bir kere daha)!
En azından ben böyle olduğuna inanıyorum. İtirazı olan varsa, buyursun tezini ortaya koysun; ama inanmak için “kuvvetli şüphe” delili isterim.
Ortada şoklanan tek bir şey var; o da kendisine gazeteci diyenlerin, (artık ne zaman, nerde, ne için kullanmayı hayal edip “tazeliğini” korumak istiyorlarsa) epeydir derin dondurucuda sakladıkları beyinleri. Bence daha komik hallere düşmeden, oda sıcaklığında çözülmeye bırakın. Size yanlış öğretmişler; beyin denen organın son kullanma tarihini, - 40 derecede dondurarak değil, sürekli antremanla, düşünme yetisine form tutturarak uzatabilirsiniz.
Ve ancak o gün aklınıza gelir sormak; Sinan Çetin, İbrahim Şahin’i milyonların huzurunda “Ergenekon fatihi” gibi tanıttıktan sonra, TRT’yle yeni anlaşmalar yapmış mı? Şu anda TRT’da kaç “Plato” yapımı yayında? Çetin’in Şahin döneminde TRT’den elde ettiği kazanç ne kadar?
Nasıl? Milleti aptal yerine mi koyuyorlar yoksa?
Beyni şoklanmamışlar için çok bayat hareketler değil mi bunlar?

* * *

Nobel adam sınıfına yükseltmiyor
Orhan Pamuk, Nobel’i alıp, Türklerin soykırıma uğrattığı Ermeni ve Kürtlerin çetelesini tutmayı bıraktıktan sonra, şimdi demokrasi müfettişliği rolünü üstleniyor.
Bu densiz adam utanma ve arlanma duygusunu tamamen yitirmiş. Sanki bürokrasinin kadrolarını tamamen AKP yandaşları doldurmuyormuş gibi; AKP iktidarı basın özgürlüğünün ırzına geçmiyormuş gibi; sendikalı işçilerin üzerine sıfır derecede suyu AKP’nin polisleri değil de laik örgütler sıkıyormuş gibi.
Bu ne ödenmez borçmuş, bu ne tükenmez kin ve nefretmiş! Büyük yazar kimseye borç ödemez; gerçek yazar kimseye kin duymaz ve kimseden nefret etmez!
Nobel Ödülü alt tarafı bir ödüldür, Jean-Paul Sartre’ın almaya tenezzül etmediği ödüldür, kimseyi büyük yazar yapamaz, adam sınıfına yükseltemez!
l Özdemir İnce / Hürriyet

* * *

İşte size ucuz aydın tavrı
Hep derim: Aydın dediğin iktidarın borazanlığını yapmaz. Hem aydın görünüp hem de iktidarın beklediklerini söylersen; sen aydın değil; olsan olsan padişahın dalkavuğu olursun. Bu basitliğin bir örneğini daha yaşadık.
Sinan Çetin; güya büyük entelektüel havalarında orada hükümete yön veriyor. Kürt açılımını desteklediğini belli etmek için, ‘Türkiye’yi kendi ülkesinin dağlarına bomba atan ülke olmaktan çıkarın. Allah size kuvvet versin!’ diyor.
İşte size ucuz aydın; kopya aydın tavrı.
İşte ikiyüzlü, işte çıkarcı sahte aydın tavrı budur.
Sinan Çetin’de biraz yürek olsa; ‘Sayın hükümet üyeleri; Türkiye’yi yalnız iktidar için demokrat ülke yapmayın; herkes için; hatta ve hatta Ergenekon tutukluları için bile demokrat ülke yapın. Bakın; Avrupa ve Amerika adalet sistemimizi eleştiriyor, buna örnek olarak da Silivri yargılamasını gösteriyor!’ derdi ve bizden de aferin alırdı. Ne demişti Keçecizade İzzet Molla:
‘Meşhurdur ki fısk ile
olmaz cihan harab
Eyler anı müdahane-i aliman harab’
Osmanlıcasından bugünün söyleyişine aktaralım: ‘Bu dünya güruh yüzünden yıkılmaz, dünyayı yıkacak olan alimlerin dalkavukluğudur.’
Türkiye, dalkavuk aydınların istilası altındadır. Türkiye’nin makus talihi siyasetçiler değil, işte bu kara güruhtur.
l Rıza Zelyut / Güneş

* * *

Üfürme haberlerle polisiye roman yazmak
Haberin yalan olduğu açıklandı. Yargıç, yemekleri evinden götürmediği gibi çayı, kahveyi de “askeriyeden” içiyormuş! Yargıcı takip ettikleri iddiası ile gözaltına alınan erler ile ilgili haberlerde de şöyle bir ayrıntı vardı: “Askeri aracın plakasında mühür bulunmadığı dikkati çekti!” Sanki askeri araçların plakaları “mühürlü”imiş de “takipte yakalanan aracın plakası mühürsüz çıkmış” gibi!
Bu “bilgi kirliliğini” yaratanların, olayı izleyen muhabirler olmadığından adım kadar eminim.
Bu kirlilik, “haber kaynakları” tarafından yaratılmış olmalı. Bunca yıllık tecrübem bir tek adresi işaret ediyor: Soruşturmayı yürütenler! Savcıların gazetecilerin kulaklarına haber fısıldama alışkanlıkları yaygın değildir. Onları da elersek geriye polisler kalıyor! Soruşturma hakkında böyle üfürme bilgiler yaratmak, mesele üzerindeki esrar perdesini güçlendirmekten başka bir amaca hizmet etmez. Ortada bir şey varmış ve askerler bir şeyleri gizliyorlarmış gibi bir algı yaratır. “Kurumlar arasında çatışma” dediğimiz şey işte bu tür olaylarla besleniyor. l Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

* * *

“Zehir” tutmadı, “aşçı ve marangoz”dan olma “zehir hafiye”ler lastik patlattı! Dünya gözüyle “komzik oda” gören hakime karşı son “hain” girişim “8 kurşun postalamak”! Soruşturmayı bizzat yürüten yandaş medya editörleri Dan Brown kesildi başımıza. Bir “kayıp sembol” arama merakıdır aldı başını gidiyor; 8. gün diye mi 8 kurşun yollanmış, yoksa sorgulanan 8 askere mi atıfmış çözmeye azimliler... Allah bu uğurda hepsine önce şifa, sonra akıl, fikir versin!

* * *

2010 ‘Hasan Cengiz’ oyunları
İnsan duygulanıyor... “Kürt açılımını” hep birlikte hallettikten sonra, demek ki sıra başka meselelere geldi hayırlısıyla...
Sordu Hasan Cengiz: “Kurumlar arası çatışma?..”
Cumhurbaşkanı tebessümle yanıtladı: “Devletin kurumları arasında çatışma diye bir şey söz konusu değil...”
Hasan Cengiz keşke sorsaydı: “Yargıtay Başkanı’nın ’Yargı savunmada’ açıklaması... Genelkurmay Başkanı’nın ’Asimetrik saldırı altındayız’ demesi... Bülent Arınç’ın ’Bana suikast...’ diye Başbakan’a koşması... Başbakan’ın savcılarını askeriyenin üzerine salması kurumlar arası ne?..”
Hasan Cengiz sordu: “Darbe olur mu?..”
Cumhurbaşkanı: “Öyle bir şey olmaz, darbe-muhtıra gibi şeylerin devri bitti...”
“O zaman Genelkurmay’ın kozmik odasında yargıç, mahkeme kararı ile neyi arıyor” diye sormadı Hasan Cengiz...
“Peki olanlar ne?..”
Cumhurbaşkanı:
“Normalleşme...”
Bir ulus bu kadar kör-sağır-dilsiz ve akılsız olursa, başına tüm bu gelenler normaldir...
l Bekir Coşkun / HaberTurk

* * *

Ekseni doğrulttu!
Rana Pamir anlatıyor: “Sayın Abdullah, ’Mübarek geldiğinde dünya haritasını açtım. Baktık ki kuzeyde Türkiye, güneyde Mısır’ dedi.” Basın düzeltmeni Hacı Sever’e sorarsak şöyle demek istemiştir: “Dünya haritasını önce sağdan sola doğru çevirmiş ve ’doğuda Türkiye, batıda Mısır’ dedikten sonra, haritayı soldan sağa çevirmek suretiyle ’şimdi batıda Türkiye, doğuda Mısır’ diyerek, bir ekseninin doğuda ötekinin batıda olduğunu anlatmışlardır. Sayın Hüsnü de çok beğenmiş, yeni dış politikasının eksen-el şark ve eksen-ül garp olacağını beyan etmişlerdir.” l Deniz Som / Cumhuriyet

* * *

MİNİ YORUM
Sanırsın paralı “USA” komandoları...

Bekir Coşkun kısaltmasıyla “Hasan Cengiz” neredeyse dokuz kat davul çaldıracak: “İçimizdeki Sovyetler çöküyor..” diye. Kozmik odanın, hukukun, insan haklarının, özel hayatın duvarlarının yıkılması velev ki Sovyetler’in çöküşü olsun... Size ne oluyor; indirdiğiniz tuğla başına pirim mi alacaksınız? Ek iş olarak paralı USA komandoluğu mu yapıyorsunuz?

Yazarın Diğer Yazıları